Türkiye - Rusya ilişkileri neden gerildi?

Suriye’de artık sona doğru gelindiği biliniyor. Rusya, 2015’ten bu yana ektiği tohumların meyvesini toplamak istiyor. Son sorun ve düğüm de İdlib olarak orta yerde duruyor.

Ali Fikri Işık

2016 da başlayan yeni dönem Türkiye - Rusya ilişkileri, Suriye sahasında stratejik işbirliklerine dönüştü. Diplomatik dille ileri sürülen nedenler ne olursa olsun, Türkiye açısından bu stratejik işbirliğinin tek sebebi vardı. 2015 de sonlandırılan çözüm sürecinden sonra, ABD ve PYD arasında kurulan işbirliğinin, bir Kürt devletiyle sonlanacağı inancı ve algısı. Zaten, Türk cenahında yaygın inanç şudur: “Dünya bize bir Kürt devleti dayatıyor.”

Irak sahasında 2003 yılından sonra ABD ve Güney Kürtleri arasında yaşananlar, federal bir devletin siyasi sahneye çıkmasıyla sonuçlanınca, bu algı ve inanç tümüyle bir paranoya dönüştü. ABD’nin ikinci kez bir Kürt gücünü himaye etmesi, tipik bir panik atakla, Türkiye’yi Rusya’nın kucağına itti. Türkiye, Suriye’de Kürtler bir statüye kavuşmasın diye, her türlü tavizi ve esnekliği göstermeye başladı.

Astana ortaklığı ve Soçi mutabakatlarına bağlı olarak, Suriye sahasında askeri varlığını konumlandırdı. Cerablus ve Afrin operasyonları bu ortaklığın ürünü olarak uygulamaya konuldu. Bu iki operasyonun kısmi başarısı, Türkiye’nin elini ABD karşısında daha da güçlendirdi. Öyle ki, ABD’nin Suriye’nin kuzeyini birlikte idare edelim teklifine Türkiye sıcak bakmadı. Trump yönetiminin kararsızlık ve tereddütleri, çıkıyorum/çıkmıyorum ikilemi, Türkiye tarafından bir kararsızlık olarak algılandı ve Rusya ile ilişkiler özellikle de ekonomik anlamda daha da üst seviyelere çıkarıldı. Ama bu baharın kısa süreceği aslında en başından belliydi. Çünkü Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Ekim 2019 da canlı yayında okuduğu Soçi mutabakatının alt metninde yer alan maddelerden biri aynen şöyleydi:

“Mutabakatta, İdlib eyaletinden geçen Halep-Lazkiye ve Halep-Hama otoyollarının açılmasına da karar verildi.” Mutabakat metnin de Suriye rejimi ve Rusya için büyük önem taşıyan söz konusu otoyolu, aradan bir yıl geçmesine rağmen açılmadı. Esasen taraflar arasında yapılan iş bölümünde bu sorunu Türkiye üstlenmiş ve en kısa zaman diliminde bu meseleyi çözeceğine dair taraflara söz verilmişti. Türkiye, İdlib’deki silahlı muhalif güçleri ikna edemedi. Ya da gevşek bir gerilim stratejisiyle, İdlib sahasında Ruslara rağmen inisiyatif alma eğilimi içine girdi. Niyet ne olursa olsun, bu gerilimli alan beraberinde bir çatışma potansiyeli taşıyordu ve nihayet patlak verdi.

Aslında İdlib’den önce Türk Rus ilişkileri iki ayrı sahada da gerilmeye başlamıştı. İlki Doğu Akdeniz’de diğeri Libya sahasında. Özellikle Libya’da Rusya karşısında İslamcı silahlı gurupları görünce, kriz büyümüş ve ancak Erdoğan - Putin görüşmesi sonrası tansiyon düşebilmişti.

Esasında bu bilindik gerilimli alanların dışında, Türkiye ve Rusya ilişkilerini çıkmaza sürükleyen baba mesele, yeni anayasa yazım sürecidir. Bu durum Soçi mutabakatında aynen şöyle yer almıştı.

“Taraflar Astana Mekanizması çerçevesinde Suriye ihtilafına kalıcı bir siyasi çözüm bulunması amacıyla çalışmalarını sürdürecek ve Anayasa Komitesi’nin faaliyetlerini destekleyecektir.”

Suriye’de artık sona doğru gelindiği biliniyor. Rusya, 2015’ten bu yana ektiği tohumların meyvesini toplamak istiyor. Son sorun ve düğüm de İdlib olarak orta yerde duruyor. Bu sorunun çözümünde hem Rusya, hem İran hem de Suriye rejimi son derece kararlı. Türkiye, bu kararlı tavırları görüyor ve Benim kanaatime göre, Türkiye bu somut durum karşısında, Rusya ile kontrollü bir restleşme siyaseti izliyor. Türkiye giderayak Suriye sahasını terk etmeden önce, Kürtlerin bir siyasi statüye kavuşmasını önlemek. Bu restleşme ve gerginliği anayasa yazılımına tahvil etmek ve Kürtlerin statüsüzlüğü konusunda Astana ortaklarından sözler almak.

Ama işler bir bakıma askeri çözümlere havale edildiği için, diplomasiden farklı olarak, bambaşka mecralara savrulmak da işin doğasında var.

Bu yazı ilk olarak K24’te yayınlanmıştır.

 

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi