Türk devletindeki etkili derin güçlerin yeni senaryoları

M. Hüseyin Taysun

 

            Tarihi entrikalarla dolu TC Devleti’nde her zaman önemli bir etkinliğe sahip olan derin güçler 2023 seçimlerine az bir zaman kala ülkedeki siyasete bir kez daha müdahale etmenin ihtiyacını duymaktadır. Geçmişte ülkede var olan sorunları çözmek üzere iddialı bir çıkış yaparak iktidara gelen Erdoğan ve AKP kadroları Türkiye’nin kronikleşmiş meseleleri olan Kürd sorununu, Alevi sorununu, başörtüsü sorununu ve diğer sorunları çözmek üzere birtakım cesur adımlar atarak ülkede yaşamakta olan kesimler arasında ciddi bir rahatlamaya sebep olmuştu.

            Dolayısıyla AKP ve Erdoğan’ın bu reformcu çıkışları nedeniyle uzun yıllar büyük mağduriyetlere muhatap olan çevreler ve Türkiye’de demokrasi özlemi içerisindeki kesimler Erdoğan’ın bu reformcu anlayışını pratikleştirebilmesi için en başta Kürd halkı olmak üzere haksızlığa ve hakarete uğramış tüm kesimler tarafından muazzam bir destek bulmuştu.

            Erdoğan ve AKP’nin o dönemini yazılarıyla ve birebir ilişkilerde destekleyenlerden birisi de bendim. Ve yine o dönemi kendi yazılarımda NİSPİ DEMOKRATİK ORTAM olarak nitelendirmiştim.

Ancak Fetöcü olarak bilinen çevrenin iktidara yönelik isteklerini giderek yükseltmesi ve Erdoğan iktidarıyla ters düşmesi sonucunda ülkedeki askeri ve sivil bürokraside her zaman önemli bir güce sahip olan Kemalistler, Alevilerin büyük çoğunluğu ve Kemalistlerin güdümündeki PKK-HDP’li çevrelerin iktidara yönelik etkili muhalefeti ve ortaklaşmaları Erdoğan ve AKP’lilere büyük bir panik yaşatmış ve kendilerine yönelik herhangi bir komplonun korkusuyla Erdoğan ve çevresinin programlarına aldıkları reformlardan vazgeçmelerine ve ayrıca devletin derin kanatlarının temsilcileriyle yakınlaşmalarına sebep olmuştur.

İşte Erdoğan’ın bu hızlı U dönüşünden hemen sonra Ergenekoncu Kemalist çevrelerin yargılanması durdurulmuş ve kısa bir zamanda zindanlardan salıverilmişlerdir. Bunların hemen akabinde Fetöcülere yönelik yoğun operasyonlar devreye sokulmuş en önemlisi Kürd sorununun çözümüne yönelik çalışmalar askıya alınarak Kürdistan’da vahşi operasyon ve tutuklamalar başlamış bir bütünen Kürd halkı üzerindeki baskılar yoğunlaştırılmış ayrıca Türkiye’deki demokrat ve liberal kesimlerde adeta saf dışı bırakılmıştır.

Bu yeni gelişmeler sonucunda Ergenekoncular, ırkçı şoven Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek gibi yeminli Kürd düşmanları AKP iktidarına ortak olurken Kürd halkı ve demokrat çevreler için ülkede zindan ve zulüm dönemi başlatılmıştır. Bahsi geçen bu süreçlerde elindeki inisiyatifi önemli ölçülerde ırkçı şoven çevrelere kaptıran Erdoğan ve AKP’lilerin kimyası bozulmuş, eksenleri kaymış ve adeta ferasetleri kaybolmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda yeniden devletin askeri ve sivil bürokrasisine sızan bu ırkçı çevreler Erdoğan ve AKP’lileri kendilerinin manyetik alanına sokarak ülkedeki nispi demokrasi askıya alınmış, hukuk çiğnenmiş, uluslararası ilişkiler bozulmuş, güvenlikçi ve otoriter politikalar devreye alınarak muazzam bir silahlanmaya gidilmiş eğitim, sağlık ve sosyal politikalarda olağanüstü bozulmalar yaşamıştır. Aynı dönemde bir avuç çıkarcıya devletin imkanları peşkeş çekilirken ülke içerisinde ve dışındaki yoğun askeri operasyonlara harcanan ekonomik kaynaklar nedeniyle büyük halk kitleleri yoksulluk ve sefalete terk edilirken ülke adeta idare edilemez duruma sokulmuştur.

PEKİ DERİN GÜÇLER ŞİMDİ NELER YAPMAK İSTİYORLAR?

            Gelinen bu aşamada Erdoğan, AKP ve MHP’nin halk arasındaki itibarları büyük ölçüde irtifa kaybederken kendilerinin mevcut avantajlarını da kaybetmenin telaşını yaşayan derin güçler kendilerine bağımlı yeni bir iktidar yaratmanın alternatifini oluşturmak üzere türlü oyunlar tezgâhlamanın peşinde koşturmaktadırlar. Altılı masanın ve muhalefetin mimarı pozisyonundaki K. Kılıçdaroğlu’nun liderliğini ve muhtemel cumhurbaşkanlığını bir türlü içlerine sindiremeyen devletin derin güçleri ne Kürdlüğünü ne de Aleviliğini cesaretle sahiplenemeyen oportünist Kılıçdaroğlu’nu tasfiye etmek üzere eski birer ülkücü olan E. İmamoğlu’nu ya da Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanı seçtirebilmenin yöntemlerini aramaktadırlar. Bu konuda hızlı bir ülkücü olan Meral Akşener ve Kemalistliği ile tanınan eski CHP’li Muharrem İnce, Ümit Özdağ, Doğu Perinçek ve bir takım Kılıçdaroğlu muhalifi partililer ve Ergenekoncu azılı Kürd düşmanları büyük ve sinsi bazı faaliyetler yürütmektedirler.

            Velhasılı Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, siyasi, sosyal ve diplomatik çıkmazın günah keçisi ve suçlusu olarak Kürdlerin daha şimdiden seçildikleri konusunda hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Önümüzdeki süreçlerin Kürdler açısından daha da sıkıntılı olacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor. Sonuç olarak planlanan şeyin Alavere Dalavere Kürd Memmet nöbete biçiminde gelişeceğini söylersek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla uzun yıllardan beri bu ülkede acı çeken, yoksulluk yaşayan kimliği inkar edilerek insan yerine konulmayan Kürdler Kürdlüklerine, Aleviler Kızıl Başlıklarına, Emekçiler emeklerine, Demokratlar Demokratlıklarına cesurca sahip çıkmalıdırlar. Aksi durumda ise bahsi geçen kesimlerin kurtuluşunun mümkün olmayacağı herkes tarafından bilinmelidir.

Saygılarımla

M. Hüseyin Taysun