Şükran Aydın: Vedat’ın birleştirici kişiliği halka güven veriyordu

Basnews’ten Ruken Hatun Turhallı 29 yıl önce öldürülen kürt siyasetçi Vedat Aydın’ın eşi ile konuştu.

Diyarbakır Halkın Emek Partisi (HEP) İl Başkanı Vedat Aydın, 29 yıl önce kendilerini polis olarak tanıtan şahıslar tarafından, 5 Temmuz gecesi evinden alındı ve 8 Temmuz günü Elazığ’ın Maden ilçesi sınırlarında bir köprü altında hunharca katledilmiş şekilde bulundu. 10 Temmuz günü Diyarbakır’da yüz binleri aşan kitle tarafından görkemli bir cenaze töreniyle son yolculuğuna uğurlandı. Cenaze merasiminde halka hedef gözetilerek ateşli silahlarla saldırı  gerçekleşti. Bu saldırı sonucu 23 kişi katledildi ve yüzlerce kişi yaralandı.

HEP İl Başkanı Vedat Aydın Kürt Siyasal Hareketi’nin Kuzey Kürdistan’da kitleselleşmeye başladığı dönemlerde, halk serhıldanlarında öncü düzeyde yer aldı. Kitle siyasetini yürüten aktif bir öncü olarak, halkın kendi kendini yönetmesini sağlayan sivil toplum örgütlerinin oluşmasını sağladı. Katılımcı siyasetin Kuzey Kürdistan'da gelişmesi  için kanaat önderi olarak  rol oynadı. Vedat Aydın’ın etkisi salt Kürt siyasetinin merkezi konumundaki Diyarbakır kenti ile sınırlı kalmadı. Yıllara dayalı deneyimleri sonucu edindiği birikim, bölgesel düzeydeki güçlü ilişkileri ve öncülük kabiliyeti ile Kuzey Kürdistan'da sevilen sayılan ve etkileyen, tartışmasız kabul gören doğal halk lideri oldu.

Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın hem hayat hem de mücadele arkadaşı Şükran Aydın, eşinin katledilmesinden sonra çocuklarına hem anne hem baba oldu. Bu uğurda çok ağır sorumluluklar üstlendi. Vedat Aydın’ın anılarını yaşatma ve mücadelesine sahiplenmeye çalıştı. Şükran Aydın eşi, arkadaşı ve halk öncüsü Vedat Aydın’ı şu şekilde anlatıyor:

“Vedat daha çok Kürdistani duruşu ile ve her kesime eşit yaklaşımından dolayı halkta inanılmaz bir sevgi ve güven oluşturmayı başarmıştı. Halkla olan bütün ilişkilerinde kullandığı dil Kürtçe idi. Bu da halk üzerinde çok olumlu bir etki yaratıyordu. Sadece siyasi olaylarda değil toplumsal olaylarda da Vedat’ın birleştirici kişiliği kendini gösteriyordu. Bölgede yaşanan birçok kan davasının ve diğer birçok sorunun çözümünde de Vedat’a sonsuz bir güven vardı. Bundan dolayı Vedat’ın olduğu her yer halk için güvenli bir liman gibiydi.”

Şükran Aydın ile Vedat Aydın’ın 37 yıllık bir ömre sığdırılamayan mücadelesini, direnişçi ve yıkılmaz kişiliğini, halk içerisindeki doğal liderliğini, Kürdistan halkı ve mücadelesine katkılarını, Diyarbakır merkezli oluşturduğu Kürt siyasetini ve HDP’nin halk içerisinde kitleselleşmesindeki tartışılmaz rolünü ve JİTEM’in neden onu ortadan kaldırmak istediğini konuştuk.

 

Yaklaşık 30 yıl önce JİTEM tarafından Şehitlik Semtindeki evinizden polis olduğu iddia edilen bir grup tarafından sizin de hazır bulunduğunuz bir anda, Vedat Aydın gözaltına alınmak gerekçesiyle götürüldü. 8Temmuz’da Elazığ’ın Maden ilçesinde bir köprü altında katledilmiş halde cenazesi bulundu. O günden bugüne süren bir matem içerisindesiniz. Sevdiğiniz bir kişiden böylesi bir sebeple, bir ömür boyu uzak kalmak sizleri nasıl etkiledi ve etkiliyor? Yasınızı tutabildiniz mi? Tutabiliyor musunuz?

Bir ömrü beraber geçireceğiniz ve hayatınızdaki en önemli dayanaklardan birini kaybetmek elbette ki çok zor bir durum. Vedat’ın aktif siyasi yaşamından dolayı klasik bir aile yaşantısı süremezsek de, birlikte paylaşabildiğimiz zamanlar kısıtlı olsa da, varlığı bize her zaman güç veriyordu. Bir gece yarısı gelip Vedat’ı bizden aldıklarında bir daha dönmeyeceğini düşünmüyorduk. Vedat gitti ve bir daha dönmedi. Böylece hayallerimiz ve umutlarımız yarım kaldı. Ne kadar eksik ve yarım da kalsa, hayat bizler için devam edecekti. Biz yasımızı hep içimizde tuttuk. Çünkü Vedat da öyle olmasını isterdi. Her zaman şunu derdi: ‘’Bir gün ölürsem cenazemde sakın ağlamayın, bize düşmanlık edenleri sevindirmeyin’’. Bizde onun vasiyetini yerine getirdik ve acımızı içimize attık. Ama bu acı içimizde ilk günkü gibi duruyor. Fiziki olarak bizden ayrıldı belki ama onun manevi varlığını her zaman hissediyorum ve bu bana güç veriyor.

Vedat Aydın katledildiğinde 37 yaşındaydı ve hayatını Kürt halkı için adadı. Sayısız kez gözaltına alındı. O gün gözaltına alındığında evinizde neler yaşandı? Kendisi, gelenleri nasıl karşıladı? Çocuklarınız o anı gördüler mi? Bize o günü anlatır mısınız?

Aynı bina da kardeşimin evi de olduğu için bazen geç saat olsa bile kapıyı çalabiliyordu. O gece de Kardeşimi bekliyorduk. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Kapı çaldı ve Vedat gidip kapıya baktı. Gelen kardeşim değildi. Gelenler polisti. Kapıya gelenler üç kişiydi. İçlerinden bir tanesinin siması tanıdıktı. Daha önce katıldığımız eylemlerden hatırladığımız bir yüzdü. Belki de emniyete kadar götürüp ifadesini alacağız senaryosunu inandırıcı kılmak için öyle birini görevlendirmişlerdi. Vedat içeri gelip elbiselerini giyerken gelenler, polis bir ifade için emniyete götürecekler dedi. Kapıdan çıkmadan önce Hatip’i (Dicle) ve Hüsniye’yi (Ölmez- Avukatı) ara haber ver dedi. Sanki olacakları hissederek son bir kez elini omzuma koyarak: ‘’Bu eve geri döneceğim ama yüksek ihtimalle ölü olarak. Çocuklar sana emanet. Sen güçlü bir kadınsın bu konuda sana güveniyorum’’ dedi ve merdivenlerden aşağı doğru indi. Gece geç saat olduğu için çocuklarımdan Rojen ve Şevder uykudaydılar. Felat ise o gün evde değil ablamların köyündeydi. Götürülme anına şahit olmadılar.

Vedat Aydın 1980’lerde Filistin’e gitti oradaki mücadeleyi yerinde gördü ve dönüşünde yakalanarak cezaevine girdi. 1990’larda Sivil Toplum kurumlarının Kürdistan’da kurulmasına öncülük etti. Bu yıllarda Halkı belirli öncü simalar etrafında toparlanıyordu. Bu simalardan en belirgin olanı Vedat Aydın’dı. O dönemi göz önüne aldığınızda, Vedat Aydın’ı ve mücadelesini yeni kuşağa nasıl anlatırsınız?

O dönemde Filistin’de verilen mücadele bütün dünya devrimcilerinin ilgi odağıydı. Vedat da Filistinlilerin verdiği mücadeleyi bire bir gözlemleyebilmek için Filistin’e gitti. Yakalanıp cezaevine girmesi Filistin’e gitmesinden dolayı değildi. 1980 darbesi gerçekleşmiş, çok sayıda Kürt devrimci ve yurtseveriyle birlikte o da tutuklanıp Diyarbakır cezaevine konmuştu. Daha çok DDKD ve TÖB-DER deki faaliyetlerinden dolayı arananlar listesinde yer alıyordu zaten. Vedat cezaevinde 4 yıl kaldı. Bu süre zarfında türlü türlü işkencelere maruz kaldı. İşkencelere karşı güçlü bir direnç sergilemesi içerdeki arkadaşlarına moral ve direnme gücü veriyordu. Hayatı boyunca verdiği mücadelede hep ön safhadaydı. Nerde bir eylem nerde bir direniş varsa Vedat oradaydı. Bu azim ve kararlılığa halk kayıtsız kalamıyor ve Vedat’ı bir öncü olarak kabul ediyorlardı. Vedat’ın eylemde olduğunu duyan herkes düşünmeden soluğu orda alıyordu. Çünkü Vedat halka inanılmaz bir güven veriyordu. Vedat her zaman ölüm tehditleri alıyordu. Buna rağmen halkını hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Son nefesine kadar Kürt halkının haklı mücadelesi için çabaladı. Hiçbir zaman makam ve mevki için özel çaba sarf etmedi. Bundan dolayı Kürt halkı Vedat’ı  önderleri olarak bağrına bastı.

1990’larda Halkın Emek Partisi (HEP) yeni oluşan bir partiydi. Uzun dönem Kürt halkı bu partiyi anlamaya çalıştı. Vedat Aydın’ın bu partide Diyarbakır İl Başkanı olması ile birlikte Onun Kürdistani duruşundan dolayı Kürt halkı güven kazandı. Ve HEP, Kürtlerin partisi olarak görülmeye başlandı. Vedat Aydın’ın HEP’in Kürt partisi olmasındaki rolünü bize anlatır mısınız?

12 Eylül darbesinden sonra Kürdistan’da legal alanda tam bir suskunluk hakimdi. 90’lı yılların başından itibaren Kürt legal siyasetinde yeni oluşumlar kendini göstermeye başladı. Bunlardan en önemlisi HEP’in kurulmasıydı. HEP kurulduğunda Vedat, İHD Diyarbakır şubesinde faaliyet yürütüyordu. Çok yoğun ısrarlar sonucu HEP Diyarbakır il başkanı olmayı kabul etti. Vedat başkan olmak istemiyordu. Çünkü herhangi bir makamın onu kısıtlayacağından, rahat ve bağımsız hareket edemeyeceğinden çekiniyordu. Ama halkın bu talebine de kayıtsız kalamadı. Vedat daha çok Kürdistani duruşu ile ve her kesime eşit yaklaşımından dolayı halkta inanılmaz bir sevgi ve güven oluşturmayı başarmıştı. Halkla olan bütün ilişkilerinde kullandığı dil Kürtçe idi. Bu da halk üzerinde çok olumlu bir etki yaratıyordu. Sadece siyasi olaylarda değil toplumsal olaylarda da Vedat’ın birleştirici kişiliği kendini gösteriyordu. Bölgede yaşanan birçok kan davasının ve diğer birçok sorunun çözümünde de Vedat’a sonsuz bir güven vardı. Bundan dolayı Vedat’ın olduğu her yer halk için güvenli bir liman gibiydi.

Vedat Aydın’ın diğer Kürt siyasi şahsiyetlerinden en önemli farkı mücadelesini tavizsiz olarak, ısrarlı bir şekilde Kürtçe vermesidir. Bu yaklaşım nasıl bir yönelim görmesine neden oluyordu? Bu konudaki ısrarı çevresini nasıl motive ediyordu? Bu yönü Kürt mücadelesi açısından nasıl okunmalı?

Vedat’ın yaşamı boyunca söylemi ve pratiği tutarlı olmuştur. Siyasi yaşamında da bunu görüyoruz. Hepimiz biliyoruz ki dil bir halkın varlığının en büyük kanıtıdır. Bir yandan Kürt dili ve kimliğinin inkarına ve yasaklanmasına karşı mücadele edeceksiniz bir yandan kendi dilinizi kullanmayacaksınız. Bu tavır hiç Vedat’a göre değildi. İnsanlar kamusal alanda Kürtçe konuşmaktan çekindikleri bir dönemde Vedat’ın halkla birlikte yapmış olduğu her türlü etkinlikte Kürtçe konuşması insanların bu korkularını yenmelerine yol açıyordu. Bu durum Vedat’ın halkla daha çok kaynaşıp iç içe geçmesini sağlıyordu. Ama şunu belirtmek isterim ki benim de bir dönem aktif olarak içinde yer aldığım Kürt siyasi hareketinin her türlü toplantı ve halk buluşmalarında Kürtçeyi kullanma hassasiyeti, Vedat’ın ortaya koymuş olduğu ve asla taviz vermediği Kürtçeyi her alanda kullanma mücadelesinin çok gerisinde kalmıştır. Vedat ve arkadaşlarının bırakmış olduğu mirasa sahip çıkmak istiyorsak eğer, Kürt dilini hayatımızın her alanında aktif bir şekilde kullanmalıyız. Çünkü dilimizi kaybedersek kimliğimizi de kaybetmiş oluruz.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da Kontrgerillanın harekete geçişi, Vedat Aydın’ı kaçırarak katletme şeklinde başladı. Bu odaklar Vedat Aydın’ı hangi amaçla seçtiler ve Vedat Aydın’ın katledilmesiyle Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da yeni bir süreç mi başladı? Bu sürecin nasıl yaşandığına dair bizi bilgilendirir misiniz?

Vedat Diyarbakır cezaevi koşullarında gösterdiği direniş ile dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı zaten. Özellikle 1990 yılında İHD genel kurulunda Kürt dili ve kimliği üzerindeki yasak ve inkara dikkat çekmek için yaptığı Kürtçe konuşma ile bir ezberi bozuyordu adeta. Bu konuşma üzerine tutuklanıp cezaevine konuldu. Cezaevindeyken mahkemede bu eyleminden geri adım atması ve özür dilemesi konusunda telkinde bulunan çevrelere cevabını mahkemede yaptığı Kürtçe savunmayla vermişti. Tarih tekerrür etmişti bir yerde. Nasıl ki Şeyh Said ve Seyit Rıza gibi Kürt liderlere mahkemede özür dilemeleri halinde idam edilmeyecekleri söylenmişse de amaç tamamen farklı olmuştur. Kürt liderler bu tuzağa düşmemişlerdir. Vedat da bu tuzağa düşmedi ve duruşundan geri adım atmadı. Mahkemedeki Kürtçe savunma, devletin başkentinde Kürtlerin dilini ve kimliğini inkar edenlerin zihninde depremler yaratmıştı. Devlet bunu bir meydan okuma olarak değerlendirdi ve evet bu bir meydan okumaydı aslında. Vedat’ın “Ben onlara yapacağımı yaptım” sözü bunu destekler niteliktedir.  Vedat onlar için tehlikeli olmaya başlamıştı artık. Ve ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunun için ceza alması beklenirken serbest bırakıldı. Kendisi de şunu söylüyordu.” Kongrede Kürtçe konuştum tutuklandım. Mahkemede Kürtçe konuştum serbest bırakıldım. Bunlar kararını vermişler ve beni ortadan kaldıracaklar. Ama ne zaman ne şekilde olacağını bilmiyorum.” Böyle bir beklenti herkeste oluşmuştu aslında. Arkadaşları böyle bir durum karşısında Vedat’a yurt dışına çıkma önerisinde dahi bulundular. Ama Vedat bunu kabul etmedi. Halkın arasında kalıp son nefesine kadar halkla birlikte mücadele etmeyi seçti. Ve öyle de oldu. Devletin amacı onu ortadan kaldırarak halka bir mesaj vermekti. Bu mesaj şuydu; Sizi de aynı son bekliyor mesajı. Ama devletin hesabı tutmadı halk geri adım atmadı. Tam aksine Vedat’ın yaktığı meşaleyi ve mücadele bayrağını milyonlar sahiplendi.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da, daha önce eşi görülmemiş şekilde yüz binlerce kişinin katılımı ve bir serhıldan havasıyla Vedat Aydın’ın cenaze töreni oldu. Bu kadar kitle nasıl katıldı? Tören esnasında Mardin Kapı Karakolu önündeki yüzleri maskeli Özel Timler bilinçli bir şekilde halkı hedef alarak kurşun sıktı. Onlarca kişi katledildi ve yüzlercesi yaralandı. O gün yapılan saldırılarda neler oldu? O günkü Serhıldanı bize nasıl anlatırsınız?

Vedat’ın bu yöntemle ortadan kaldırılması Kürt halkında korkunç bir öfkeye neden oldu. 12 eylülden beri süre gelen sessizlik bir anda bozulmuştu adeta. Kürdistan başta olmak üzere Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar kendi inisiyatifleri ile cenaze törenine katılmak için Amed’e gelmişlerdi. Kürt halkı Vedat’ı bağrına basmıştı. Her yerde her koşulda halkını yalnız bırakmayan önderlerine halk bu şekilde sahip çıkmıştı. Devletin mesajına karşılık bir meydan okuma da Kürt halkından geldi. Ve yüzbinlerce kişinin katılımıyla görkemli bir cenaze töreni ile başta devlet olmak üzere tüm dünyaya şu mesajı verdiler; ‘’Kürtlerin iradesini teslim alamayacaksınız.’’ Cenaze töreni tarihe “Amed Serhıldanı” olarak geçti ve o tarihten sonra Kürdistan’da serhıldanlar dönemi başladı. Devlet bu tablo karşısında paniğe kapıldı. Bekledikleri bu değildi. Düşünce şuydu; lideri ortadan kaldırınca halk ne yapacağını bilemez hale gelir ve böylelikle korkup köşesine çekilir. Halkın kararlı olduğunu görünce katliam yapmaktan çekinmediler. Surların üzerinde bekleyen yüzleri maskeli kişilerce kitleye ateş açıldı. onlarca kişi katledildi ve yüzlercesi yaralandı. Milletvekilleri dövüldü. Yerli ve yabancı basının elindeki görüntü ve kayıtlara el konuldu. Bütün bu insanlık dışı uygulamalara rağmen Kürt halkı Vedat’a çok sevdikleri başkanlarına karşı son görevlerini yerine getirdi.

Mahkeme kayıtlarına göre Vedat Aydın’ın cenaze töreninde 452 kişi yaralandı ve 14 kişi hayatını kaybetti. Halkın Emek Partisi’nin (HEP) araştırma raporuna göre de 3 bine yakın yaralı ve 17 kişi kayıptı. Bu katliam gününe dair dava açıldı mı? Açıldıysa davanın sonucu ne oldu?

Bu olayla ilgili açılan hiçbir mahkemeden herhangi bir sonuç çıkmadı. Çıkması da beklenemezdi zaten. Devlet hiçbir zaman Kürt halkına karşı işlediği katliamları kabul etmedi. Suçlular hiçbir zaman adalet önüne çıkarılmadı. Çünkü bu bir devlet politikasıydı. Devlet içinde bağımsız hareket eden kişilerin tek başına yapacağı işler değildi bunlar. Nasıl ki Kürtlere yönelik baskı ve şiddet bir devlet politikasıysa bu tür olayların aydınlatılması da bir devlet politikası haline gelmeli ki tatmin edici sonuçlar alınabilsin.

Vedat Aydın’ın kaçırılarak katledilmesine yönelik hukuksal süreç nasıl gelişti? Eve gelip Vedat Aydın’ı alan ekiptekilerin eşkallerinin bir ressam tarafından, sizin anlatımınızla çizildiği ve bu belirlenen eşkale sahip birisinin Diyarbakır Emniyet Sarayında bir komiserin eşkali ile aynı olduğu iddia edildi. Bu konuda siz ne dersiniz? Yine Davanın seyri ve sonucu hakkında bize neler söyleye bilirsiniz?

Olaydan sonra emniyette alınan ifademde tarif ettiğim üzere 3 kişinin robot resimleri çizilmişti. Bu konuyla ilgili itirafçı olan Murat Demir ve Murat İpek ile Abdülkadir Aygan’ın itirafları bu kişilerin JİTEM görevlisi olduğu yönündedir. Ve bu kişilerin daha sonra devlet tarafında öldürüldüğü söylenen Binbaşı Cem Ersever’in ekibinde olduklarını beyan etmişlerdir. Soner Yalçın’ın Binbaşı Cem Ersever’in itirafları adlı kitabında ve Hanefi Avcı’nın Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabında cinayetin nasıl ve kimler tarafından işlendiği açıkça yazılmıştır. Buna rağmen devlet bu cinayeti aydınlatacak herhangi bir adım atmadı. 2012 yılında Diyarbakır’da Faili Meçhulleri araştırmak üzere iki savcı görevlendirilmişti. Tekrar ifadeye çağrıldığımda dosyada üç değil de iki adet robot resim olduğunu fark ettim. Savcıya burada bir adet robot resim eksik dedim. Savcı emniyetten gelen dosya içinde eksiklikler olduğunu sadece sizin değil tüm dosyalarda eksiklik olduğunu söyledi. Dosya zaman aşımı kapsamından çıkarılmakla birlikte çözümüne yönelik herhangi bir gelişme yaşanmadı bugüne kadar.

Aileniz oldukça varlıklı bir Kürt ailesi olarak Kürtlerin davasına katkı sundu. Bedeller ödedi. Çok yıprandı. Bu zorlu süreçlerde siz çocuklarınıza hem anne hem baba oldunuz. Vedat Aydın’dan sonra aktif siyasete girdiniz ve bir kadın olarak kendinizi yeniden var ettiniz. Hem çocuklarınızı tek başınıza büyütmek ve hem de siyasi mücadele içerisinde yer almak hususunda ne tür zorluklar yaşadınız?

Bu süreçte birçok Kürt ailesi gibi biz de aile olarak hem maddi hem manevi çok bedeller ödedik. Vedat gittikten sonra çocuklarıma hem anne hem baba olmaya çalıştım. Annelik kısmında üzerime düşeni yaptığımı düşünüyorum. Ama çocuklarımda var olan baba boşluğunu doldurabildim mi tam bilemiyorum. Sanırım ne anne tam olarak baba olabilir ne de baba tam olarak anne olabilir diye düşünüyorum. Daha önce de siyasetle iç içeydik zaten. Fakat toplumun beklentileri de sizin karar almanızda etkili oluyor sanırım. Benim aktif siyasete girmem de öyle oldu. Her ne kadar siyasete Vedat Aydın’ın eşi olarak girsem de sonraki süreçte Şükran Aydın olarak halk tarafından kabul gördüm. Ama bir yandan Vedat Aydın’ın eşi olarak taşıdığım manevi miras bir yandan aktif siyaseti bu maneviyat ışığında sürdürmek ve aynı zaman da çocuklarıma hem annelik hem babalık etmeye çalışmak oldukça zorlayıcı olabiliyordu çoğu zaman. Bu denklem içinde mutlaka birilerini veya bir şeyleri ihmal etmemeniz mümkün değil tabi. En çok da çocuklarımı ihmal ettiğimi düşündüğümde bir anne olarak biraz daha vicdan yapıyorum galiba.

2004’te Türkiye Yerel Seçimlerinde Diyarbakır’ın Bismil Belediye Başkanı seçildiniz. Aktif ve halkla iç içe bir siyasi süreç yaşadınız. Bu süreçlerde hakkınızda bir dava açıldı ve yurt dışına çıkmak zorunda kaldınız. Belediye başkanlığı ve dava süreciniz hakkında neler söyleye bilirsiniz?

2004 yerel seçimlerinde Demokratik Toplum Partisi’nden (DTP) seçilen 8 kadın belediye başkanından biriydim. Bismilli olduğumuz için benim tercihim de bu yönde oldu. Taşıdığım manevi mirastan dolayı yükümün iki kat daha ağır olduğunu biliyordum. Attığım her adımı söyleyeceğim her sözü iki defa düşünüp öyle hareket ediyordum. Görevim boyunca halktan kopuk bir başkanlık yapmadım. Halkla iç içe ve şeffaf bir belediye başkanlığı yaptığımı düşünüyorum. Halktan aldığım tepkiler de bu düşüncemi destekler nitelikteydi. Belediye başkanlığım sona erdiğinde 2009 yılında açılmış olan KCK Ana Davasından diğer bütün belediye başkanları gibi bende yargılandım. Dava sonucunda yargılananlar değişik cezalara çarptırıldı. Dava sürerken yurt dışına çıktım. Dosyamda ifademin eksik olmasından dolayı henüz bir hüküm verilmedi. Şayet ifadem eksik olmasaydı da sonucun benim için olumlu olacağını düşünmüyorum.

Çocuklarınızdan ve memleketinizden uzak uzun yıllar Kürdistan Bölgesi’nde yaşıyorsunuz, geleceğe yönelik olarak ne düşünüyorsunuz ve bu konuda neler söylemek istersiniz?

2012 yılından beri Irak Federe Kürdistan Bölgesinde yaşıyorum. Açıkçası bu sürecin bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Avrupa’ya gitmek yerine Kürdistan’a gelmeyi tercih ettim. Kendimi yabancı hissetmediğim bir yer burası. Çocuklarımı ve Amed’i çok özlüyorum. Ama en çok torunum Solin’i çok özlüyorum. Geleceğe yönelik umutlarımı koruyorum. Kürt halkının bu kadar mücadele ve ödediği bedellerden sonra bundan geriye asla gitmeyeceğini düşünüyorum. Özellikle son zamanlarda Kürt partileri arasında yapılan birlik çalışmaları benim gibi bu hasreti çeken milyonlarca Kürt için sevindirici bir gelişme. Bu birlik çalışmasını desteklemekle birlikte bu konuda benim üzerime düşecek bir sorumluluğu seve seve yerine getireceğimi de belirtmek istiyorum.  

Vedat Aydın Kimdir?

Vedat Aydın, 1953 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Kürthacı köyünde dünyaya geldi.

İlk, orta ve lise öğrenimini Bismil’de yaptı. 1979’da Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sürecinde KİP-DDKD davasında tutuklandı ve 4 yıl hapis yattı. Tahliye olduktan sonra bir grup Kürt aydını ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ni (İHD) kurmak için çalışma başlattı.

1990 yılında İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçildi. Çalışmaları süresince defalarca gözaltına alındı. 28 Ekim 1990 tarihinde ise İHD Genel Kurulu’nda konuşmasını Kürtçe yaptığı için tutuklandı.

Duruşmada Türkçe konuşmayı reddetti. Dört ay sonra tahliye olan Aydın, 1990 yılı sonlarında İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçildi. 1991 yılı Haziran ayında yapılan HEP Diyarbakır İl Kongresi’nde ise parti il başkanlığına seçildi.

5 Temmuz 1991 tarihinde saat 23:45’te Vedat Aydın’ın evine gelen sivil giyimli üç kişi, kendilerini polis olarak tanıtarak siyasi şubeden geldiklerini, kısa bir iş için kendisini şubeye götüreceklerini söyledi.

Vedat Aydın aşağıda bekleyen ve içinde şoför olan bir araca bindirildi ve Aydın’dan bir daha hiçbir haber alınamadı.

7 Temmuz 1991 tarihinde ise Elazığ’a bağlı Maden ilçesinde bulunan cenazenin Vedat Aydın’a ait olduğunu tespit edildi.

Maden Cumhuriyet Savcısı ve bir doktor tarafından olay yerinde yapılan incelemede bedende işkence izlerine rastlandı.

Vedat Aydın’ın cenazesi 10 Temmuz 1991 tarihinde ailesi tarafından teslim alındı. Görkemli bir cenaze töreni ile son yolculuğuna uğurlandı.

Basnews-Ruken Hatun Turhallı

 

SÖYLEŞİ Haberleri

Mustafa Aydoğan: Kürt nüfus çoğalıyor, Kürtçe konuşanlar azalıyor
30 yıl sonra tahliye olan Rojbin Perişan: Vazgeçmediğin sürece umut vardır
İstanbul Sözleşmesi, İngiltere’de yürürlüğe girdi
Mücahit Bilici: 'Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine 'haddini bil' diyebilmesi lâzımdır'
Kürt korkusu Kürtlerle ilgili hak taleplerini güvenlik meselesine indirgiyor