Seçim tarihi yaklaştıkça, liderlerin propaganda ve söylemleri giderek…

Diyar Budak

Seçim tarihi yaklaştıkça, liderlerin propaganda ve söylemleri giderek sertleşmekte, düşmanca tavırlar giderek boyut kazanmaktadır.

Parti liderleri ve Başkan adayları kendilerini seçmenlerine sevdirme, liderliklerini pekiştirme, kitlelerden oy almak için gayretlerini giderek hızlandırmış bulunmaktadırlar. Tarafların en etkili ajitasyon ve “altın vuruşlarını” sona bıraktıkları görülmektedir.

Millet ve Cumhur İtifakları şehir şehir, mezra mezra dolaşmakta, bir taraf yeniden Recep’i Cumhurbaşkanı seçmeye çalışırken, karşı taraf bunu engellemek için ciddi çaba sarf etmektedirler.

Her iki taraf da HDP’ye itifak kapılarını kapatırken Kürdlerin oyunu almak için her türlü hokkabazlığı mübah görmektedir. Muhalefetin, şimdi kullandığı tatlı dili, iktidara geldikten sonra hemen unutacağına kimsenin kuşkusu olmasın. Son 40 yılda bunu anlamayanlar, maalesef bizim partilerimizdir. Her tatlı söze kanan Kürdlerde kan kaybı devam etmektedir.

Hem camiden hem kiliseden olan HDP’nin ise, Demirtaş’ı aday göstermesi isabetli bir karar olmuştur. Tutuklu bulunmasına rağmen, dışarda olan eş başkanlarından daha etkili bir propaganda yürütmektedir. HDP’li iki eş başkanın yürüttükleri propaganda diğer partilerin yürüttükleri kampanya ile karşılaştırıldığında daha etkisiz olduğu gözlenmektedir.

Devletin içeri attığı HDP’li politikacıların bu günlerin hesabı yapılarak, güçlerini kırmak, etkisizleştirmek, baraj altında bırakmak için yapılmış bir derin hesap olduğuna şüphe yoktur. Eli uzun T.C devleti, HDP’yi içerden ve dışarıdan kuşatıp, yanlış yönlendirmek için yoğun bir çaba sarf etmektedirler. Kürd olmayan eş başkanların çabası da doğal olarak bu kadar olur.

“Komünist parti gerekli olursa onu da devlet kurar” anlayışı, Kürd meselesinde de giderek etkisini göstermektedir.

DEMİRTAŞ DESTEKLENMELİDİR

Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır’da, diğer Kürd güçlerinin katılımıyla oluşturulmaya çalışılan seçim ittifakının gerçekleşmemesi, HDP’nin tek taraflı bir olumsuzluğu olarak durmaktadır. Devletin HDP ve Demirtaş’a yönelik yürüttüğü kirli kırım politikası ortada iken, HDP’nin taraftar olarak kendisinden güçsüz Kürd partilerine karşı tutumu ve ittifak anlayışı tam bir sorumsuzluktur. Devletin HDP’ye yönelik tecrit ve ortaya koyduğu birden fazla baraj engelinin aynısını HDP’nin kendi dışındaki güçlere yapması da doğru değildir. Kürd güçlerinin, HDP İle bir ittifakta anlaşamamış olmalarına rağmen, Demirtaş’ı desteklemeleri bir fedakarlık ve olumluluk olarak Kürdün hanesine yazılmıştır. Evleri yıkılanların, çocuklarını hendek denilen tuzaklarda kaybeden ailelerin bile desteklediği Demirtaş’ı desteklememek, boykot etmek Kürdi bir tavır olmadığının altı çizilmelidir. Sosyal medyada bu tavra yönelik eleştiriyi aşan ithamları, milli duruşa hizmet etmeyeceğini hatırlatmak isterim.

Geniş zamanda HDP’nin diğer Kürd güçlerine karşı bu itici tavrı eleştirilmeli, “kol kırılır yen içinde kalır” demek suretiyle hesabı sorulmalıdır. Kürdler arası ittifak ve güç birliğinin T.C parlamentosunun yumuşak koltuklarına oturarak ödüllendirilme şartına bağlanmamalıdır. Kürd siyasetinin sömürgeci kurumlara özenme ve özendirme hastalığından vazgeçilmelidir.

Şimdiye kadar olan deneyler bize HDP’nin bu olanakları iyi kullanmadıklarını göstermektedir. Parlamentoya girmiş birkaç sima hariç, bu imkanları, hak etmeyenlerin kendileri için daha fazla kullandıklarına, laçkalaştırdıklarına tanık olmaktayız. Parlamentonun imtiyaz ve yağlı yemeklerine alışmış vekillerimiz, HDP’de yer bulamayınca, nasıl da balıklama başka partilere atlayarak, aday olduklarını görmekteyiz. HDP yönetimi, diğer Kürd yurtsever güçlerine karşı olumsuz, Kürd olmayan, bedel ödememiş, kenarda köşede kalmışları TBMM’ine aday göstermede oldukça ilkesiz ve özensiz davranmaktadır. Hangi kriterlere ve kimler tarafında, nasıl tespit edildikleri muamma olarak kalmaktadır.

T.C devletinin, Kürdi kategorize etme, ayırmak gibi bir derdi yoktur. Bunu seçim sürecinde hem kendi içindeki ‘Kürd’ yalakalarına hem de kendi dışındaki güçlere karşı oldukça net davranarak ispatlamışlardır. Eskiden kendi vekilleri olan B. Ataly, Hüseyin Çelik ve bu listeye eklenen Metiner, Miroğlu, Ensarioğlu, Kızılkaya gibi yenileri de kendilerini kapı dışına bırakılmış bulmaktadırlar. Kendilerine gönüllü hizmet eden şahıslara bile Kürd aidiyetinden olmaları, onların diskalifiye edilmelerine yeterlidir. Türk devleti için kürdün makbulu yoktur. Yine de AKP’ye oy veren ile ölen Kürd arasında küçük bir fark vardır. Çünkü operasyonlarda kendi askerlerinin yaşamlarını garantilemek için, ÖSO veya öldürülecek Kürd korucuya ihtiyaçları bulunmaktadır. Kürdü biraz da olsa sevmelerinin nedeni, onların rahatça Türk amaçları için ölmeleridir. PKK’nin yürüttüğü yanlış mücadele de giderek halkının menfaatlerine karşı bir konuma gelmiştir. Hendek savaşından bu yana Kürdün kazanımları yoktur. Birkaç yüz turist için Antalya şehrine Rusça tabelalar konulurken, binlerce yıllık kadim şehir Amed’e asılan Kürdçe tabelalar tekrar sökülmeye başlandı bile...

Bu halk çok seçim gördü. Her seçim Kürd halkını ilgilendirir, biraz oyalama, biraz boyalama, ancak bizi nihai kurtuluşa götürmeyeceği..