Qazi Muhammed’in kızı: Babam halkını çocuklarından daha çok severdi

Rûdaw’ın Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurucusu Qazi Muhammed'in Münire Qazi ile yaptığı özel röportajı sizlerle paylaşıyoruz

Haber Merkezi- Münire Qazi, Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurucusu Qazi Muhammed'in yedi kızından biri. Münire Qazi, yedi kız bir erkek çocuğu olan Qazi Muhammed’in hayatından, mücadelesinden ve iddamından söz ederken hala o günleri yaşıyor.

Rûdaw Tv’de yayınlanan “Pencemor” programına konuşan Münire Qazi, babasının dünyanın en merhametli babası olduğunu, çocuklarını çok sevdiğini ancak Kürt halkını çocuklarından daha fazla sevdiğini söyledi.

Münire Qazi, Sablağ’ta bazı kişilerin Qazi Muhammed’in idam edilmesi için imza verdiğini ancak ailesinin bu kişileri afettiğini belirterek, “Çünkü onların da korkudan imza attığını biliyorduk” dedi.

Qazi Muhammed’in ailesinden başlayalım. Annesi oğlunun önemli bir kişilik olacağını hissediyormuş. Böyle bir söylem var, bunu anlatabilir misiniz?

Babaannem beyzade ailesinden geliyor. Çok alımlı ve soylu bir kadınmış. Ona Gewher Taç hanım deniyormuş. Babama hamileyken rüyasında ayın kucağına düştüğünü görüyor ve bu rüyayı eşine, yani dedeme anlatıyor. Büyükbabam da bu rüyayı başkalarına anlatıyor ve ona, “bir oğlun olacak, bu çocuk ünlü biri olacak” demişler.

Bir baba olarak size karşı yaklaşımı nasıldı?

Babam çok şevkatliydi, hepimizle ilgileniyor ve hepimize yetiştiriyordu. Mesela benim saçlarım çok uzundu ve tararken rahatsız oluyordum. O vakit gelir başımda durur, bana tekerleme ve masallar anlatırdı, bu şekilde meşgul olup rahatsızlığımı unutmamı sağlardı. Babam bize şiir öğretirdi, İngilizce öğretirdi. Her sabah bizi çağırır bir kaşık balık yağı içirirdi, sonra her birimize tatlı şekerler verirdi. Balık yağının tadı hoşumuza gitmezdi ama tatlılarımızı almak için içerdik. Dünyada babam kadar merhametli bir baba daha olacağına inanmıyorum. Fakat o Kürt halkını bizden daha çok severdi. Annem ona, “peki bu çocuklara ne yapayım?” diye sorduğunda o, “Ben çocuklar için halkımın önünde yüzümü karar çıkaramam. Halkıma bir söz verdim ve iyi günde, zor günde yanlarında olacağım” şeklinde yanıt verdi.

O zaman kız ve erkek çocukları aynı okulda mı okuyordu?

Hayır, ayrıydı. Erkekler için okulu ilk dedem Seyfi Qazi açmıştı. Babam da kız çocukları için okul açtı. O Mahabad’da kültür ve sicil idaresi başkanıydı.

Qazi Muhammed’in Müslüman olmayan kesimlerle ilişkisi nasıldı?

Babamın Müslüman olmayanlarla da ilişkisi çok iyiydi. Onlar bayramlarında bize yemek gönderirlerdi. Annem biraz titizdi, bize bu yemekleri yemememizi söylerdi. Ancak babam, “Nasıl yemeyin dersin? Onlar bizden daha temiz insanlar” derdi. Diğer inanışların din adamları sık sık mahkemede babamın ziyaretine giderdi, ona çok saygı duyulurdu. 

Babanız mahkemeye hangi kıyafetlerle giderdi?

Kadıların giydiği dini kıyafetle giderdi. Sadece Kürdistan Cumhuriyetini ilan ettikleri gün askeri renkli Kürt kıyafetleri (şal u şapik) giydi.

Cumhruiyetin ilan edildiği günü hatırlıyor musunuz?

Evet, çok iyi hatırlıyorum. Kışın ortalarıydı. Hava çok güzeldi, bayram havası vardı. Halk halaya durmuştu, davullar ve zurnalar çalıyordu. Biz okuldaydık. Peşewa’nın kızları olduğumuz için bizi işaret ediyorlardı fakat babam bizi diğer öğrencilerden ayrı göstermelerinden çok rahatsız oluyordu. 

Qazi Muhammed’in cumhuriyetin kuruluşunu ilan ettiği gün olağan bir gün müydü?

Hayır, çok farklı bir gündü ve çok sayıda misafir vardı. Daha önce de bize çok misafir gelirdi çünkü kentte otel yoktu ve Mahabad’a gelenler bizim eve gelirdi. Evimiz çok büyüktü, üç sokağı dolduruyordu.

Kürdistan Cumhuriyeti ilan edildiğinde Güney Kürdistan’dan da insanlar gelmişti. Bunu hatırlıyor musunuz?

Evet, gelenlerden biri de Mustafa Hoşnaw’dı, dört kızı ile birlikte gelmişti. Ortanca kızı gelip babamın karşısında şiir okudu. Babam da Hoşnaw’a bir tabanca hediye etti.

Barzanilerin gelişini hatırlıyor musunuz?

Babam Mele Mustafa Barzani’yi karşılamak için Mahabad dışına gitmişti. Gelenlerin her birine ev tahsis edildi. Barzanilerden iki aile de ailemizle birlikte kalıyordu. İyi hatırlıyorum, evimize yerleşen büyük hanımın ismi Hatice’ydi. Birgün, “Keşke Qazi Muhammed’in ayakkabıları ile çeşmeye gitseydim” dedi. Babam da bunu duyduğunda ayağındaki ayakkabıları çıkarıp ona verdi. Herkes onların gelişi ile çok mutlu olmuştu. 

Qazi Muhammed’in komşuları ile ilişkileri nasıldı?

Mahallemizde çocuklar geceleri “Mir Mirane” adlı oyunu oynardı. Mir olan çocuk diğerlerine emirler verir, onlar da yerine getirmek zorunda kalırdı. Birgün mir olan çocuk, diğer çocuklardan gidip Qazi Muhammed’i getirmelerini istedi. Çocukları kapımızı çalıp bunu babama söylediklerinde babam da çocukları kırmayarak kalkıp onlara katıldı ve mir’in yanına gitti. Babamın mahalle halkı ile ilişkisi böyleydi. 

Kardeşiniz Ali Qazi’ye neden “Kara Oğlan” diyorlardı?

Kardeşime dedemin ismini vermişlerdi. Adet böyleydi, kim bir başkasının ismini alırsa ona başka bir isim daha verilirdi. Oğlumun ismi Muhammed Syidhan’dı, oan Ağa derdik. Fakat babam bize ağa, bey, hanım gibi isimlerle hitap edilmesine karşıydı. Hepimiz eşitiz derdi. Bize isimlerimizle hitap edilmesini isterdi. Kardeşimin de kaşları ve gözleri siyah olduğu için ona Kara Oğlan derlerdi.  

Qazi Muhammed ençok hangi yemekleri severdi?

Tüm aile ve akrabalar için bir sofra kurardık, hepimiz birlikte otururduk. Babam sürekli perhiz yapardı, göbekli olmayı istemezdi. Bu yüzden çoğu zaman hafif yemekler yerdi. Hatta çoğu zaman kahvaltı yapmazdı.

İbadetle arası nasıldı?

Babam hiç bir namazını kaçırmazdı. Dindar biriydi ama hiç kimseye de zorla ibadet etmesini söylemezdi. Ona göre herkes inanışında özgürdü. Her sabah erkenden uyanır ve spor yapardı.

Cumhurbaşkanı olduğunda tavırları değişti mi?

Hayır ama eskisinden daha merhametli olmuştu. “Şimdi sorumluluğum daha da arttı” derdi. “Halka eskisinden daha fazla gözkulak olmalıyım” derdi. Sürekli çalışıyordu, halk ile birlikteydi.  

Qazi Muhammed’in okumayla arası nasıldı?

Babamın büyük bir kütüphanesi vardı. Her zaman kitap okur, yanında üsrekli kitap bulundururdu. Bazı kitapları tam bitiremedi. Çünkü kitaplarda geldiği sayfalara kağıt yerleştirirdi. Amerika’dan babama dergiler gelirdi. Annem her yıl kitaplarını birbir temizler, tozlarını alırdı. Selah Aşti evimize geldiğinde kardeşim bu kitaplığın Başkan Mesud Barzani’ye verilmesini istedi. 

Hangi dilleri bilir ve okurdu?

Peşewa yedi dil bilirdi. Rusça, İngilizce ve Fransızcayı anadili gibi bilirdi.

Birşey yaptığında annenizin görüşünü alır mıydı?

Evet elbette. Ben bunu çocuklarıma da anlatırım. Babam her zaman annemin fikrine saygı duyardı, ona danışırdı. Annem çok akıllı bir kadındı. Annem Yayan adında bir kadın partisi de kurmuştu.

Bu parti yaygın mıydı, local mıydı?

Yaygındı, tüm ev hanımları parti ile birlikteydi. Sablağ’ın bütün zengin kadınları da parti üyesiydi. Birgün peşmergenin ihtiyaçları ve eksikleri var dediler. Annem küpelerini kulaklarından çıkarıp bağışladı. Diğer kadınlar da altınlarını getirip bağışladılar.  

Babanız en çok nereleri ziyaret ederdi?

Babam daha çok Tahran’a ve Bakü’ye giderdi. Bakü’de yetkililerle görüşüyordu. Onlar, Mahabad’ın Azerbaycan’ın bir parçası olması gerektiğini savunuyordu. Babam orada bir toplantıda elini masaya vurmuş, “Eğer hizmet edeceksek büyük abilere (Tahran’a) hizmet ederiz, küçük kız kardeşlere değil. Ama biz Kürtler bağımsız olmalıyız” demiş.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra İran’dan heyetler geldi mi?

Gelmedi. Saqız savaşında, ki Mele Mustafa Barzani ve Heme Hüseyinhan savaşa komuta ediyordu ve orada esir düşmüşlerdi. Esirler üzerinden propaganda yayılmıştı, “bakın esirleri besliyorlar” diye. Babam da, “onlar esir elbette esirlere kardeş gözüyle bakılmalı” diyordu. Komutan Humayun’un kandilci (seyar satıcı) kılığında evimize geldiği söyleniyor. Ordu geri döndüğünde İran askerlerinin sivilleri öldürmeye başladığı ve 28 bin kişiyi katlettiği söyleniyordu. Babam daha fazla sivil öldürülmesin diye ayaklarına gitmeyi kabul etti. Daha sonra babamı ve diğerlerini tutuklayıp bir eve hapsettiler. Daha sonra ordu karargahına götürdüler.

Hapishanede ne kadar kaldı?

Yaklaşık 4 ay zindanda kaldı.

Görüşüne gidiyor muydunuz?

Görüşmemize izin vermiyorlardı. Adamlar gelir babam için yemek götürürdü. Askerler ve komutanlar da babamın payından yerdi. Onun yemeğini de tutulduğu hücreye götürürlerdi. Bir defa ben yanına gittim. Çok şevkatliydi, yere uzanmış demir kapının altından bana bakıyordu. Nöbetçinin adı Sulucu’ydu, yüreği yandığı için oraya gidip o şekilde görüşmemize izin verdi.  

Orada ne kadar kaldınız. Qazi Muhammed size ne dedi?

Yaklaşık 10 dakika kaldım. Bana, “Annene söyle saçlarını tarasın” dedi. Ablam İffet hanımın saçları kıvırcıktı. Radyo’dan dinlediği haberleri bir kağıda yazar, saçlarının arasında saklar ve babama götürürdü.

Hapishanede soruşturmayı kim yapıyordu?

Tahran’dan Şah’ın sorguçları gelmişti. Sorguçlardan biri Kürtlere ve Kürdistan bayrağına küfrettiği için babam adamı sandalye ile dövmüştü. Serwan Şerifi adında bir avukatı vardı, eşi Acem’di. Babama o kadar hayran olmuştu ki askeri elbiselerinden ve ordudaki görevinden vazgeçti.

Peki ya Sablağ’daki bakanlar ve halkın tutumu ne oldu. Serbest bırakılması için bir şey yapmadılar mı?

Hayır. Hatta annem bana, “Kızım, biz Qazi Muhammed’in idam edilmesi için imza verenleri de af ettik. Çünkü onların da korkudan imza attığını biliyoruz” dedi. Sadece birkaç kişi Tahran hükümeti tarafından hazırlanan metni imzalamamıştı. İmzalarsak imandan oluruz demişlerdi.

Evinizdeki son parayı da Mele Mustafa Barzani’ye vermiş anneniz. Bunu hatırlıyor musunuz?

Barzaniler gittiklerinde onlar için ekmek ve yiyecek hazırladık. Mele Mustafa çok sevinmişti. Bu yüzden annem Mina hanım ile vedalaşmaya geldi, teşekkür etti. Annem ona, “Siz uzun yola gideceksiniz, kimse size yardım etmeye cesaret etmez, bu yiyecekleri kendinizle götürün” dedi. Bir de evde nakit 300 tümen paramız vardı. Annem nineme gidip “o parayı Mele Mustafa’nın hizmetine ver” dedi. O günü iyi hatırlıyorum, Mele Mustafa’nın pantolonundan tuttum, çok güzel görünüyordu. “Yazık, Qazi Muhammed Acemlerin eliyle idam edilecek” diyordu. Daha sonra evde para kalmadı. Annem babam için avukat tutmaya gittiğinde parası yoktu. Gidip Mahabadlı zenginlerden yardım istedi ama yardım etmedi, “bizim de başımızı yakmayın” dediler. Annem mecburen Yahudilere gitti. Altınlarını Nisan annenin yanına bıraktı ve ondan 7 bin tümen aldı. Babam şehit edildikten sonra halk bize çok yardım etti. Özellikle de gençler, her işimizde yardıma koştular.

Qazi Muhammed ile Mele Mustafa en son nerede görüştü, ne konuştular?

Mele Mustafa bunu anlatmış zaten. Ona, “gel birlikte gidelim” demiş ama babam, “siz gidin, ben halkımı bırakamam” demiş.

Qazi Muhammed’in idam edildiğini nasıl öğrendiniz, halk ne yaptı?

Evimizde çalışan Haşim adında bri adam vardı. Babamın avukatı gelip çocukları anneannemin evine götürmesini söyledi. Anneanemin evi Çarçıra Meydanı’na bakıyordu. Bu yüzden o diğer çocukları geri gönderdi. Bir tek beni yanında tuttu.  Çarçıra Meydanı’na idam sehpası için ağaç kurduklarını gördüm ama ne olduğunu anlayamıyordum. Ninem kendini dövüyor, “bunu ağam için mi kuruyorlar?” diyordu. Daha sonra askerler gelip ninemi ve dayımı ittiler ve oradan uzaklaştırdılar. Babamın sesini duydum; “Bu gün bir Qazi Muhammed’i öldürürsünüz, yarın binlercesi doğar” dediğini hatırlıyorum. Urganı iki defa koparmış, her iki defa da idam mangasının komutanını dövmüş. Sonra dünya bizim için ağladı.

Cenazeler meydanda ne kadar kaldı?

Çabuk alıp camiye götürdüler, ardından mezarlığa götürüp gömdüler.

Halk cenaze merasimine katıldı mı?

Evet, özellikle yoksullar katıldılar. Zenginler korkuyorlardı?

Qazi Muhammed’den geriye kalan eşyaları hala duruyor mu?

Evet, elbiselerini Hero hamın (Celal Talabani’nin eşi) istemişti, alıp müzeye yerleştirmiş. Annem tüm eşyalarını sakladı, hala korunuyorlar. Büyük bir müze kurulursa eşyalarını orada görme imkanınız olur.

El yazısı kaldı mı?

Evet var, yazdığı 3 kitap var. Dr. Kasımlo bu yazıları aldı. Annem Dr. Abdurrahman Kasımlo’yu 6 ay boyunca evimizde sakladı. Tutuklamaya geldiklerinde annem öyle bir yaptı ki geldiklerine pişman oldular. Dr. Kasımlo da anılarında söyler, “Ben Tudey partisindendim ama Qazi Muhammed’in evinde Demokrat oldum” diye.

Kaynak: Rûdaw

 

SÖYLEŞİ Haberleri

Mustafa Aydoğan: Kürt nüfus çoğalıyor, Kürtçe konuşanlar azalıyor
30 yıl sonra tahliye olan Rojbin Perişan: Vazgeçmediğin sürece umut vardır
İstanbul Sözleşmesi, İngiltere’de yürürlüğe girdi
Mücahit Bilici: 'Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine 'haddini bil' diyebilmesi lâzımdır'
Kürt korkusu Kürtlerle ilgili hak taleplerini güvenlik meselesine indirgiyor