Prof. Dr. Pérouse: Size Alan Kurdi’nin fotoğrafını göstermeyeceğim

Pérouse göçle ilgili yapılan çalışmalardan iyi örneklere de yer verirken, Ege Denizi’nde ölenler için Doğançay Mezarlığı’nda kurulan 412 numaralı adaya dikkat çekiyor.

Güncel göç meseleleri üzerine çalışan Prof. Dr. Jean-François Pérouse, göçmen ölümlerine karşı ciddi bir duyarsızlaşma yaşandığına dikkat çekiyor. Ölümlerin ya rakamlara indirgenerek rutin bir şekilde verildiğini ya da neden-sonuç ilişkisi kurmaksızın dramatize edici bir yaklaşımla kamuoyuna sunulduğunu söyleyen Pérouse, “Size, 2 Eylül 2015’te dünya çapında herkesin gördüğü Alan Kurdi’nin fotoğrafını göstermeyeceğim” diyor. Pérouse göçle ilgili yapılan çalışmalardan iyi örneklere de yer verirken, Ege Denizi’nde ölenler için Doğançay Mezarlığı’nda kurulan 412 numaralı adaya dikkat çekiyor.

Aynur Tekin  

atekin@gazeteduvar.com.tr

İSTANBUL – Prof. Dr. Jean-François Pérouse, 20 yıldan uzun süredir Türkiye’de yaşıyor ve güncel göç meseleleri üzerine çalışmalar yürütüyor. Türkiye’ye geldiği 1994 yılından bu yana Marmara Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi çeşitli akademik kurumlarda görev yapan Pérouse, bugün Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalarına devam ediyor.

Cezayir Toplantı Salonu’nda “Ölüm perspektifinden uluslararası göç” başlıklı bir konuşma yapan Pérouse, “Sayı, sayım ve saymanın ötesinde ne var?” sorusunun peşine düşüyor. Kendisi de 90’ların ikinci yarısından beri mülteci ölümlerinin kaydını tutan Pérouse, bir süre sonra bu durumdan kişisel bir rahatsızlık duymaya başladığını anlatıyor ve “Göçmen ölümlerini bir sayıya indirgeyen istatistikler, uluslararası göçün risk ve tehlikeler barındırdığını ispatlayan sayısal bir delil olarak sunuluyor” diye konuşuyor.

OLAĞANÜSTÜNE ALIŞMAK!

Pérouse, konuşmasına dünya çapında yankı uyandıran Alan Kurdi’nin fotoğrafından söz açarak başlıyor. Fotoğrafın, olağanüstüne alışagelme riski taşıdığını belirterek “Size, 2 Eylül 2015’te dünya çapında herkesin gördüğü Alan Kurdi’nin fotoğrafını göstermeyeceğim” diyor. Buradan hareketle mülteci ölümlerinin medyada dramatize edici, rutinleşmiş bir şekilde verildiğini söylüyor: “Tekrarlanan skandallar zaman içinde gerçeküstü oluyor sanki. Bunun neticesinde kamuoyunu duyarsız kılıp alıştıracak bir tarz var, ciddi bir duyarsızlaştırma söz konusu. Özellikle başka bir sınıf ya da millete ait olunca başkalarının ölümünün önemsenmediği bir ortam ya da belli bir dava uğruna istismar edildiği bir dönem. Ölüme karşı hiçe saymak ya da küçümsemek ile kutsamak arasında bir yol yok mu?”
Pérouse, medyada mültecilerin bir rakam olarak verilmesinin alışılmışlığı beraberinde getirdiği ve göçmenlerin ölümünü nesnelleştirici bir veriye dönüştürdüğünü belirtiyor. Pérouse’ye göre göç meselesine dair hiçbir şey söylemeyen soğuk tablolar, yaşanan trajediden bir kaçış yolu.

BARCA NOSTRA’DAN HAYATTA KALANLAR NE HİSSETTİ?

Göçmen ölümlerinin zaman zaman sanata da konu olduğunu belirten Pérouse, 2019 Venedik Bienali’nde sergilenen ve hala sıcak tartışmalara konu olan Barca Nostra gemisini hatırlatıyor. 2015’te Libya kıyısında batan teknede en az 800 mülteci can vermişti. Pérouse, “Bir çağdaş sanat bienalinde her şeyden önce bu teknenin sergilenmesinde müstehcen bir şey yok mu?” diye soruyor ve şöyle devam ediyor: “O gemiden hayatta kalan 27 kişinin bu durum hakkında ne hissettiğini merak etmek çok meşru bir davranış değil mi?”
Konuşmasında göçle ilgili yapılan çalışmalardan iyi örneklere de yer veren Pérouse, Ege Denizi’nde hayatını kaybeden mülteciler için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle Doğançay Mezarlığı’nda kurulan 412 numaralı adaya dikkat çekiyor. Pérouse şu ana kadar 300’den fazla göçmenin defnedildiği adayı, “Yunan adalarına ulaşamayanlar için açılmış karasal bir ada” diye tarif ediyor. Pérouse, bu karasal adayı, unutmaya karşı ortaya konulmuş somut bir girişim ve yaşanan dramı ifade eden bir toplumsal sorumluluk ifadesi olarak değerlendiriyor: “Bu adanın yapılışı mültecileri kimsesizlikten çıkarma teşebbüsüdür. Burada bir nevi ölüm sonrası bir göçmen topluluğu oluşturulmuş durumdadır.”
Pérouse, Türkiye’de göçmen ölümleriyle ilgili kayıt tutan kurumların sayısının çok az olduğunu hatırlatıyor ve İnsan Hakları Derneği, İSİG Meclisi gibi sınırlı sayıdaki kurumun katkısına dikkat çekiyor.

‘GÖÇMENLERE KİŞİSELLİĞİNİ VE TARİHSELLİĞİNİ TESLİM ETMEK’

Ana akım medyada her gün benzerlerine rastladığımız “11 göçmen kaçak can verdi”, “22 düzensiz göçmen tutuklandı” gibi  göçmenleri suçla ilişkilendiren ve nereden, nasıl gelip; nereye, neden gittiklerine dair hiçbir şey söylemeyen anlatılar, durumu sıradanlaştırıyor ve nesnelleştiriyor. Pérouse, kapsamlı bir ilişkilendirme yapmadan kurulan tüm anlatıların eksik kaldığını vurguluyor: “Ülkesinden çıkması, Türkiye’ye girmesi, burada çalışması, buradan çıkması bütün bunlar birbirine bağlı. Yaşayan ve ölen göçmenler sürekli anonimleştirilir. İnsanlıktan çıkarılır ve görünmezleştirilir. Bu nedenle isimlerini geri yüklemek, tarihlerine tanıklık etmek gibi temel bir hedef olması gerekiyor.”
Göçmenleri nicel veri olarak gören araştırma anlayışının dışına çıkan çalışmaların sayılı olduğunu belirten Pérouse, “İçinde bulunulan bu araştırmasal çıkmazdan kurtulmanın yollarını arama ve bu çok katmanlı göç olgusuna karşı söz söyleme görevimiz var” diyor. Bunun yolunu da şöyle özetliyor: “İsimsiz sayımlardan kaçınarak, ölümü kişiselleştirmek ya da insanlaştırmak; ölümü mekansallaştırmak ve bağlamlaştırmak, ölümü sosyalleştirmek ve de siyasallaştırmak.”

Göçmen ölümlerinin kolaylıkla dışlanabildiği ya da yok sayılabildiğini ifade eden Pérouse, göçmen ölümlerinin münferit bir anlık kaza değil toplumun bütün düzlemlerini ilgilendiren bir olgu olduğunun altını çiziyor. Pérouse, “Evrensel ve şartsız bir şekilde yaşam hakkını savunan insan hakları mücadelesiyle araştırmacı olarak görevimizi yapabileceğimiz, saymak, susmak, geçiştirmek yerine ölenlerin tutarlı ve ayrıntılı bir belleğini tutarak daimi ölüm riskini ele almak ve yerelleştirmek önemli” diye konuşuyor.
Göçün, her aşamasında ölüm tehdidinin mevcut olduğunu belirten Pérouse, bunun Türkiye coğrafyasının karanlık bir gerçeği olduğunu vurguluyor.

Duvar

 

SÖYLEŞİ Haberleri

Mustafa Aydoğan: Kürt nüfus çoğalıyor, Kürtçe konuşanlar azalıyor
30 yıl sonra tahliye olan Rojbin Perişan: Vazgeçmediğin sürece umut vardır
İstanbul Sözleşmesi, İngiltere’de yürürlüğe girdi
Mücahit Bilici: 'Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine 'haddini bil' diyebilmesi lâzımdır'
Kürt korkusu Kürtlerle ilgili hak taleplerini güvenlik meselesine indirgiyor