KUZU POSTUNA BÜRÜNMÜŞ KURTLAR BİTMİYOR

Şaban Aslan

    Arapların görünürde dost, beyinlerinden silinmeyecek şekilde kazılmış Kürt düşmanlığı bitmiyor. “Kuzu postuna bürünmüş kurtlar” gibi hareketleri halen devam ediyor. Şeytanın düşünemediği vahşeti, Arap yöneticileri AMUDÊ de küçücük Kürt çocuklarına kurdukları tuzak, dünyada eşi ve benzeri görülmemiş. “Hitler altı milyon Yahudi’yi katıl ederken, Yahudi çocuklarını ateş içinde diri diri yakmadı.”    

    Filistinlilere yardım etmek amacıyla, Suriye’de seyyar sinema gösterileri yapılıyordu. Hayatında hiç sinema görmemiş, küçük Kürt çocukları ilk defa 13 Kasım 1960 günü, AMUDÊ sinemaya gidiyorlar. Kendileri için kurulan vahşet dolu tuzaktan haberleri yoktu.

 

Rojavalı beş yüz tane küçük yaşlardaki Kürt çocuğunun Amûdê Sineması’nda Mısır yapımı, Cezayir bağımsızlık savaşını işleyen CerimetNifis El-Leyl “Gece Yarısı Suçlaması” isimli filmi izledikleri sırada filmin göründüğü sinema perdesi tutuşur ve yangın başlıyor. Yangın başladığı zaman çocuklar oturdukları yerlerinden kalkmak isterken, başlarındaki öğretmenler tarafından, çocukların yerlerinde kalkmaları engelleniyor. Çok kısa bir süre içinde yangın yayılınca çocuklar bağırarak çıkış kapısına doğru koştular. Kapılar kilitlenmişti ve askerle dışarda sinema kapısında duruyordu. Çocuklar dışarıya çıkamıyorlardı. İlçedeki halk yangını görünce sinemaya doğru koşmaya başladı. Yangını gören Mehmet Said Axayê Deqorî’nin kız kardeşi Dilşa, Seîd Axa’ya haber verir. Haberi alan Mehmet Said Axayê Deqorî, sinema’nın önüne gelir. Kapalı ve kilitli olan sinemanın kapısını kırarak kendini yangının içine atar. Mihemedê Seîd Axa çocukları dışarı çıkarmaya başlar. Dilşa, Mihemedê Seîd Axa’nın çocuklarını sinema kapısının önünde görünce, Mihemedê Seîd Axa’ya “Görmüyor musun ateş arşa kadar yükselmiş. Sinemanın her yerini sarmış içeri girme, üzerine çökecek. Çocuklarını arıyorsan burada, içeri girme artık” der.

Mihemedê Seîd Axa bacısı Dilşa’ya dönüp, “Allah için bu sözü bana söyleme. Kürt çocuklarının sesleri gelene kadar giderim. Allah bilir ben çocuklarımın derdine düşmedim. Sinemadaki bütün Kürt çocukları benim çocuklarımdır” der ve çocukları dışarı çıkarmaya devam eder. Yedi çocuğu daha koltuklarının altına ve kucağına alıp çıkacağı sırada sinemanın demirleri Mihemedê Seîd Axa ve çocukların üzerine çöker. Mihemedê Seîd Axa ve 283 çocuk Amudê Sinemasında yanarak şehit düşerler.

Amûdê Sineması katliamı üzerinden tam elli dokuz yıl geçti. Şairlerin şiirlerinde, dengbêjlerin ağıtlarında, yazarların romanlarında yer verdiği bu yangın, kimilerine göre elektrik kontağından çıktı. Kimileri de Cezayir bağımsızlık mücadelesini destekleyen Kürtlerin Suriye rejimi tarafından ‘cezalandırıldığı’ ve yangının bu sebeple çıkarıldığını söyler. Sinemadaki teknisyenlerden hiçbirinin ölmemesi ve ciddi bir soruşturma açılmaması yangının bilinçli olarak çıkarıldığı gözler önüne seriyor. Sebebi halen açıklanmayan, resmi kayıtlara göre iki yüz altı, gayri resmi söylene sözlere göre iki yüz seksen üç Kürt çocukları canlı olarak yakılarak öldürüldüler.    

 

Her 13 Kasım günü çocuklar yeniden yanıyor

Amudêli yazar Helim Yusuf diyor katliamın üzerinden altmış yıl geçti. Ancak dün gibihatırlıyoruz o vahşeti. Her yıl 13 Kasım günü Amudê de “Çocuklar yeniden yanıyor hissi uyanır bizlerde” ifadesini kullanan Yûsiv konuşmasını şöyle sürdürüyor;“ asla unutulmayacak bir acı. Öyle bir katliam ki bu dünyada eşi ve benzeri yaşanmamış bir vahşet.

Amudê yanmış Amudê

 

Kendisi de Amudêli olan yazar ve şair Jan Dost ise annesinin Amûdê Sineması’nın yandığı güne dair anlattıklarını şu sözlerle aktarıyor: “’Sen daha doğmamıştın. Yüzlerce kilometre uzağına düşmüştük Amûdê’mizin. O zamanlar düz yollar yoktu. Senede bir giderdik akraba ve sevdiklerimizin ziyaretine. Deden’ın gözleri görmüyordu.  Ama kalp gözü ile görüyordu. O her çocuğunun kokusunu his ediyordu. Amûdê’de yağmur yağdığı zaman bize derdi siz de ıslak toprak kokusunu his ediyor musunuz?

Herkes ağladı kimse ölüleri sayamadı

Gazeteci Dilyar Amudî ise 57 yıl geçmesine rağmen hâlâ olayın tam anlamıyla aydınlatılmadığını ve ölenlerin sayısının bile net olarak bilinmediğini yazıyordu.  “Ya kader diyeceğiz ya da günahkârlar bir başkaları idi. Beş yüz kırlangıç ağa takılmıştı. 293 gül dalından koparılmış ve solmuştu. Ateş, iki defa yandı o gün. Uçaklar… Diğerinde ise ana kuzularının arasına daldı ateş. Saat on sekiz buçuktu Amûdê’de… Amûdê iki defa yanmış; ilkinde Fransız savaş uçaklarıyla yakılmış, diğerinde ise sinemadaki yangında.  Yanarak ölen çocukların sayısı tam olarak bilinmiyor. 180, 283, 293… bu sayıların hepsini de kaynaklarda gördüm. Ama net olan bir sayı vermemi isterseniz de Hüseyin Dirê’nin “Amudê yanıYOR” kitabında 206 çocuğun ismini toplayabilmiş.

Diyorlar çok şükür biz Müslümanız

Müslümanlıkta hak, hukuk, eşitlik ve adalet var. Hz. Muhammed demiş, savaşta savunmasız ve silahsız insanlar öldürülmez. Dinleri farklı olsa dahi bütün insanlar eşit haklara sahiptir.

    En büyük günah bir insanı öldürmektir. İlkokul çağında olan sevabın, günahın ne olduğunu bilmeyen, çocukluğunu yaşamak isteyen8-10 -12 yaşlar arasında ki küçük çocukları öldürmek,  dünyada en vahşi katliamdır. Bu katliamı hazırlayıp programlayan şahıslar dünyadaki en vahşi ruha sahip olanlardır. Değil ki İslam dini, dünyada mevcut olan bütün semavi dinlerde insan öldürme yasaktır.

Amudê katliamında, dünya devletleri sesiz kalınca, altı-yedi sene sonra Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, Amûê katliamından cesaret alarak, Enfal olayını ileri sürdü. 182 bin Kürt insanlarını hunharca katıl etti.  Kendisi idam sehpasına gittiği zaman şehadetini getiriyordu. Kürtleri vahşice katıl ettiğini yine hatırlamıyordu.

    İslam dinini kabul etmiş Müslümanız diyen Arapların, devleti olmayan Kürtlere karşı hunharca nasıl katliamlar gerçekleştirdiklerini dünya devletleri görüyor ve sessiz kalıyorlar. Eğer Kürtlerin devleti olsaydı, Araplar-Kürtleri katıl edemeyeceklerdi.

 

   İkinci Körfez Savaşında, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, Baas rejimini yıkmak için, Irak ordusu ile savaşırken, İngiliz askerleri Necef şehrine girdikleri zaman, Necefliler silahsız ve savunmasız olarak caddelere çıkarak, İngiliz askerlerin yolunu kestiler. İngiliz askerleri araçlarından inerek, silahların namlusunu aşağıya gelecek şekilde tüfeklerini omuzlarına asarak, Neceflilerin gururunu kırmadan ve bir tek insanı incitmeden sohbet etmeye başladılar. Hepimiz bu olaya şahit olduk. Türk televizyonları bu olayı ekranlarında gösterdiler.

    Bu olay insanların dikkatini çekiyor. Müslümanım diyenler Hz. Muhammedin söylediğini yapmıyorlar. Gavur dedikleri insanlar, Hz. Muhammedin söylediği sözleri yerine getiriyorlar. 

 

    Dünyayı yönlendiren ve yöneten, süper güce sahip olan üç, beş devlet, ağızlarında sakız çiğner gibi demokrasi ve insan haklarını çok sık savunuyorlar. 50 milyon Kürdün devleti olmadığı için, siyah mayi pis kokulu petrolün kara hatırı için Kürtleri feda ediyorlar.