Kürtlerin Devleti Olmadığı İçin Hep Eziliyorlar

Şaban Aslan

Enfal Kur’an da bir surenin adıdır. Saddam Hüseyin enfal suresini ortaya atarak bir gecede 182 bin Kürdü evlerinden alarak dozerlerle kazdığı çukurlara doldurup, kepçelerle üzerlerine toprak dükerek diri diri toprağa gömdü. 16 Mart 1988’de Halepçe şehrine, elma kokusunu veren kimyasal bombalar atarak 5.000’den fazla Kürd insanlarını hunharca katıl etti. On binden fazla insan yaralandı. Demokrasiyi sakız gibi ağızlarında çiğneyan devletlerin yöneticileri, gözlerini kör, kulaklarını sağır ve dillerini lal ettiler. 

Dünya devletlerinin sesizliğinden cesaret alan canavar ruhlu Saddam Hüseyin aldığı karar üzerine,Irak ordusundan 4 tümen, 2 Ağustos 1990 gecesi Kuveyt'in başkenti olan Kuveyt şehrine girerek, hava alanı ve üsler gibi stratejik noktaları ele geçirmek için harekete geçti. Aynı gün Birleşmiş Milletler, işgali kınayarak Irak'ın derhal Kuveyt'ten çekilmesini isteyen bir açıklama yaptı. Açıklama yeterli olmayınca, Birleşmiş Milletler, Irak'ı yalnızlaştırmak ve zorlamak için ekonomik yaptırım uygulama kararı aldı. Bu karardan iki gün sonra yani 8 Ağustos günü Irak, Kuveyt'i topraklarına kattığını duyurdu. Saddam Hüseyin tarafından yapılan açıklamada, "Kuveyt, Irak'ın 19'uncu vilayeti olmuştur" denildi.
 

Merhum Melle Mustafa Barzani boşuna dememişti, Kürtlerin değeri bir varil petrol kadar yoktur.

Saddam Hüseyin tarafından, Kuveyt, işgal edildiği zaman, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi zaman geçirmeden kısa aralıklarla toplantı üstüne toplantı yaptı. Aldıkları kararları anında Saddam Hüseyin’e bildiriyorlardı. Saddam, Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararları dinlemiyordu. Adata Birleşmiş Milletlere meydan okurcasına hareket ediyordu. Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi deflarca Saddam Hüseyin’i uyardılar.

Saddam bir türlü askerlerini Kuveyt topraklarından çekmedı.  Çünkü Saddam, Kürtleri katıl ettiği zaman, dünya devletlerin liderlerini kör, sağır ve lal olduklarını gördüğü için şımarmıştı.  Savaştan başka çözüm yolunun kalmadığını anlayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, aldığı karar üzerine  Birinci Körfez Savaşı(1990-1991), ABD öncülüğünde İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır gibi 28 devletin askerleri kurulan koalisyonuyla Irak devletine karşı saldırıya geçtiler.

Savaş uçakları ve deniz altılardan fırlatılan füzelerle Bağdat’ı vurmaya başladılar. Durumu gören Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Birleşmiş Milletlerin yanında yer almak isterken, başta Genel Kurmay Başkanlığı kadrosu, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın düşüncesine karşı çıktı.  Askeri darbelerde iki defa şapkasını alıp kaçan Süleyman Demirel, hemen Genel Kurmay Başkanlığının yanında yerini aldı. Bütün gücüyle Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın düşüncelerine karşı geliyordu.

Birinci Körfez Savaşında Cumhurbaşkanı Turgut Özal “bir koyar üç alırız” dediği zaman, Süleyman Demirel şiddetle karşı koydu. Nerdeyse Turgut Özal’ı vatan haini olarak ilan edecekti.  Süleyman Demirel “Diyordu ortalık kan denizi” olur.

Turgut Özal’ın politikası farklıydı. Birinci Körfez Savaşı’nı fırsat bilerek, ABD’nin yanında yer aldı. “Bir koyar üç alırız” dediği olay Musul ve Kerkük petrol sahalarını ele geçirmek için, “bir koyar üç alırız” diyordu. Turgut Özal petrol hesabını yaparken, Kürtlerin korkusundan Demirel, bu plâna karşı çıkıyordu. Anavatan Partisi  kurucusu, Turgut Özal Cumhurbaşkanıydı. Yıldırım Akbulut Başbakan’dı. Demirel, muhalefette olan Doğru Yol Parti’sinin Genel Başkanıydı.

O dönemde Süleyman Demirel açıklamalarına şöyle devam ediyordu:

    1-“Savaş olursa savaşı yapanlar gidecek ama biz kalacağız. Türkiye bu olaylara girerken iki şekilde girdi. Bunlar potansiyel tehlike ve kârlılıktır. Bu da uluslar arası hukukta mevcut değil. Potansiyel tehlike ve kârlılık savaş sebebi olmaz, olmamıştır.”

    2-“Savaş Türkiye’nin kapısını çalmadı, biz savaşın kapısını çaldık. Bugün Türkiye’de Çankaya hükümete ait yetkileri kullanıyor.”  

     3- “Türkiye’nin savaşa sürüklenmesinin hiçbir gereği yoktur. Ülkeyi yönetenlerin Türkiye saldırıya uğramadıkça, Türkiye’nin başını derde sokmaya hakları yok.”

     4- “Saddam’ı tehlike sayıp dışarıdan güç getirecek bir duruma Türkiye kendi kendini sokmamalıydı. Bu onur kırıcıdır ve Türkiye’nin kendi zaafını ilan etmesidir.”

     5-“İnsanlığın önünde kan denizi duruyor. Bu korkutucudur.”

     6-“Türkiye bu savaşa koşarak gitmemelidir. Savaşta Türkiye’nin yararı yoktur.

     7- Ortadoğu’da harita değişerek kimse size kâr payını vermez. Vermeye kalksa bile buna Rusya, Suriye, Yunanistan İran, İsrail ve Mısır razı olmaz. Boş bir hayaldir.” Aslında bu devletlerden hiçbir tanesinin, Yuğoslav göçmeni Süleyman Demirel’in  söylediği sözlerle alakaları yoktu.

İkinci Körfez Savaşı arifesinde günlük gazeteler, Demirel’in Birinci Körfez Savaşı döneminde, maddeler halinde sıraladığı cümleleri yazıyordu.      

Amerika Birleşik Devletleri İkinci Körfez Savaşına hazırlanırken, birçok devletlerle ilişkiye girdi. Bazı devletler Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye’deki mevcut olan hükümet ABD ile Pazarlık masasına oturdu. ABD temas kurduğu devletlerin dışında, Irak’taki Saddam muhalifleriyle de daha önceden kurduğu sağlam bağlantıları vardı. Güney Kürdistan’ daki Kürt siyasi partileri hiçbir şart ileri sürmeden, bütün gücüyle, ABD’nin yanında yer alacaklarına dair, ABD’ye kesin güvence verdiler. ABD, Kürtlerin verdiği desteğe güvenerek hareket ediyordu. Savaş başladığı andan itibaren, savaşın sonuna kadar Kürt savaşçıları ön saflarda, Irak ordusuna karşı savaştılar.

   18 Mart 2003 tarihindeki Süleyman Demirel’in demecini gazetelerde okuduğum zaman hiç şaşırmadım. 180 derecelik dönüş yapan Demirel içindeki kini kusarak kişiliğini bir daha ortaya koydu. Bu tür davranışlar, yıllarca devleti ve milleti yöneten kişilere yakışmıyor. Süleyman Demirel’in yapısı buydu değişmiyordu.

Henüz İkinci Körfez Savaşı başlamamıştı. Durumun ciddiyetini anlayan Süleyman Demirel, aşağıda yazılı olan ve üç madde halindeki cümleleri söylüyordu. Bu cümleler, Türkiye’deki günlük gazetelerde yazılmıştı.       

   1- “Türkiye; ABD’ye, Irak’a bir hareket yapacaksanız sizinle oluruz.

    2- Dediyse, bunu yerine getirmedi. “100 bin peşmerge var. Kuzey Irak’ta bu peşmergeleri ABD silahlandırmıştır. ABD bu peşmergeleri Irak’a karşı kullanacaksa, karşılığında da bir şey verecektir.”

    3-“PKK meselesi bugün ateşlenmez, ama yarın ateşlenir. Çekirdek Avrupa ile ABD bir araya yine gelir, biz açıkta kalırız.”

2003’te İkinci Körfez Savaşında, Süleyman Demirel hiç düşünmeden gözü kapalı olarak Türk askerlerinin Güney Kürdistan topraklarına girmesi için adata can atıyordu. Süleyman Demirel’in düşüncesine göre İkinci Körfez Savaşını bir fırsat olarak değerlendirilip, ABD’nin yanında yer alarak Türk askerlerini Güney Kürdistan topraklarına göndermekle, savaşta Kürtlerin elde edecekleri kazanımlardan mahrum bırakmaktı. Süleyman Demirel bu hesabı yaparken, Kürtleri dikkate almadan hareket ediyordu. Aynı zamanda da savaş sonrası dönemde masada söz sahibi olmak amacını güdüyordu. Tek güvendiği güç Amerika Birleşik Devletleriydi.

Ankara ile Washington arasında yapılan görüşmelerde, Kürtler konusunda anlaşamıyorlardı. Amerikan heyeti ile Türk heyeti arasında görüşmeler devam ederken, Kürt liderleri 7 milyon Kürdün hayatını ortaya koyarak kararlı bir şekilde hareket ettiler. Türk askerlerinin, Güney Kürdistan topraklarına girmesine şiddetle karşı koydular. Durumun ciddiyetini anlayan Amerika tercihini Kürtlerden yana kullanmak zorunda kaldı. Süleyman Demirel bunların tümünü görüyor ve biliyordu. Musul ve Kerkük petrollerinden ziyade Kürtlerin konumu, Süleyman Demirel’i tedirgin ediyordu. Kürtlerin kurtuluşunu istemiyordu. Kürtlerin olayı uzundur yazmak istesem bir kitaba sığmayacak kadar büyüktür.

İkinci Körfez Savaşında, Türk askerleri; Güney Kürdistan topraklarına girseydi, Amerika’nın işi çok zor olacağı gibi, Türkiye’nin ve Kürtlerin de işi çok zor olacaktı. Demirel’in dediği gibi, o zaman Ortadoğu kan denizi olacaktı. Amerika’nın da kimin yanında yer alacağı, savaş içinde Başkan Georeg Bush Yönetiminin vereceği karara bağlıydı. 

Zaman içinde devamlı Ortadoğu kaynıyor. Başbakan Bülent Ecevit’in, gün geçtikçe hastalığı ağırlaşıyordu. Bir yandan sermaye sınıfı, diğer yandan Genel Kurmay Başkanlığı kadrosu, Ecevit‘i Başbakanlıktan düşürme kounusunda medya kuruluşlarını zorluyordu. Ecevit Başbakanlıktan istifa etmiyoru. 

11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleşen saldırılarda  2 bin 996 kişi hayatını kaybetmişti. ABD‘de iç sefer yapan dört yolcu uçağı, El-Kaide terör örgütü üyesi 19 kişi tarafından kaçırıldı ve kaçırılan iki uçak Dünya Ticaret Merkezi'nin kuzey ve güney kulelerine çarptı. Çarpmayla birlikte iki saat içerisinde 110 katlı ikiz kuleler çöktü.

İkiz kulelerin vurulmasıyla, ABD Yöneticilerinin ellerine büyük bir fırsat geçti. Oğul Buha, dünya devletlerinden aldığı destekle hiç gecikmeden Afganistan’a girdi. ABD askerleri Afganistan’a girdiği zama Ankara ABD’ye destek verdi. Sırada, Irak bekliyordu. Oğul Bush, Irak’a girmek için çalışmalarını başlatmıştı. Durum gören  Genel Kurmay Başklanı Hüseyin Kıvrıkoğlu dedi, Kürt devletinin kurulmasını hazımedemeyiz. Ankara, ABD’nin Irak’a girmesine karşı çıkıyordu.

Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun konuşmaları ABD Başkanı George Bush’un hoşuna gitmiyordu. Başbakan Bülent Ecevit’te, ABD askerlerinin Irak’a girmsine karşıydı.

Fikret Bila yazıyor: Başbakan Bülent Ecevit ABD’ye gitmeye karar verincie Genel Kurmay ve Dışişleri‘ndki kaynaklarımla görüşmeler yaptım. Üst düzey komutanların ve Dışişeri yetkililerin, Ecevit’in vereceği mesajlarla ilgili olarak verdiği bilgiler birbirini tutuyordu.

Beyaz Saray, Irak konusunu açtığında Başbakan Ecevit, Ankara’nın görüşünü dört koşul halinde sunacaktı.

1-Türiyiye, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasını asla kabul edemez. Irak parçalanamaz.

2-Türkiye müdahalenin nedenlerinden çok, sonuçlarıyla ilgilidir. Doğacak sonuçlar, Türiye’yi siyasi, ekonomik ve askeri açdan ciddi ölçüde etkiler.

3-Müdahalenin yapılması halinde doğacak sonuçları şu çerçevede kabul edilebilir: Irak’ın toprak bütünlüğü korunmalıdır. Kuzeyde bir Kürt özerk bölgesi, Güneyde bir Şii özerk  bölgesi oluşacaksa, bir Türkmen özerk bölgesi de oluşturulmalıdır.

4-Türkiye, müdahale yapılması halinde gelişmeleri Türkiye-Irak sınırında karşılama ve seyir etme yoluna gitmez. Ulusal bütünlüğü ve çıkarları doğrultusunda aktif olarak karşılamayı tercih eder.

Ankara’nın asıl kaygısı ve alacağı tutum böyle ifade ediliyordu.

Fikret Bila yazdığı yazıya devam ediyordu:

Ecevit yola çıkmadan önce görüştüğüm üst düzey komutanın söyledikleri şuydu:

ABD, Irak’a girerse, bu kez bizde gireriz. Sınırda beklemeyiz. Bunu yapmazsak gelişmeler  Türkiye aleyhine olur. Fiilen oluşturulmuş bulunan Kürt devleti resmen de ilan edilebilir. Bu bizim savaş nedeni saydığımız bir durumdur. O nedenle bu kez seyirci kalmayız. ABD’ye verilecek mesjın esası da budur.

14 Ocak 2002’de Ecevit ABD’ye gitti.  Ilk gün Başkan George Bush’un yardımcısı Dick Cheney’le yüzyüze görüştü.  Washington, Irak’a yapmayı planladığı askeri müdahale içn Ankaranın desteğini almak istiyordu. Ecevit 16 Ocak 2002 günü Beyaz Saray da Başkan George Bush ile yüzyüze görüştü.

Başkan Bush, Ecevit’i ekonomik kriz sonrası aldığı cesur kararlar ve Afganistan’da, ABD’ye veriği detek nedeniyle kutluyor. George Bush diyor „Liderliğinizi destekliyorum „

Gazeteci yazar Fikret Bila ve gazeteci yazar Derya Sazak, Ecevit’in kaldğı otelde kalmışlar. Ecevit’ten aldıkları randevu üzerine tam zamanında görüşmeye gidiyorlar. Ecevit işin gerçeğini Fikret Bila ve Derya Sezak’a anltıyor. 

Başkan Bush diyor, Saddam Hüseyin‘le berabar yaşayamam, onu yaşatmam. Irak’a Saddam‘sız demokrasi getireceğim. Ecevit diyor, Saddam’ı değil Irak’ın toprak bütünlüğünü düşünüyorum.  İçinde biz olalım veya olmayalım Irak’a yapılacak bir müdahalenin en fazla bizi etkileyeceğini söyledim. Bölgede istıkrarsızlık yaratacağını, bunun da bir felakete yol açacağını söyledeim. Benim derdim Saddam değil. Irak’ın toprak bütünlüğünü, Kuzey Irrak’ta meydana gelecek gelişmelerden endişeliyim. Türkmenlerin ezilmesi olasılığını de anlattım diyor. 

Daha açık bir ifadeyle Ecevit, Kuzey Irak’ta kurulacak Kürt devletine karşı olduğunu anlatmak istemiş.

ABD dünyanın süper gücü olduğu herkes tarafından biliniyor. Halen Ortaçağ zihniyetiyle hareket eden ve geri kalmış, Ortadoğu devletlerin yöneticileri din ve mezhep hesapları üzerinde kendi milletlerini yönetiyorlar. Bunu çok iyi gören uygar devletlerin yöneticileri, istedikleri şekilde, Ortadoğu da at koşturuyorlar.  ABD kendi ülkesinin çıkarları için, Ortadğu da, Kürtlere destek veriyor. Yoksa Kürtlerin karakaşına, karagözlerine aşık değil.   

KAYNAK: Sivil Darbe Girişimi ve Ankara’da Irak Savaşları- Fikret Bila Ümit Yayıncılık Ankara 5. Baskı