Kürtlerin Demokrasi ve Özgürlük Mücadelesi: Tarih, Strateji ve Teorik Perspektifler

Resul Amed

Resul Amed

Kürtler, tarih boyunca büyük bedeller ödeyerek ulusal kurtuluş mücadelesi verdiler; geniş bir zaman dilimine yayılan bu süreçte yalnızlık, mücadele tabanını geniş kesimlere yaymada zorlanma ve ulusal düşünce açısından geri kalmışlık hep karşılarına çıktı. Sömürgeci güçler ise bu zayıflıkları fırsata çevirdi; orantısız güç kullanımıyla imha, yok etme ve katliamlar kaçınılmaz oldu. Ağrı İsyanı, bunun en bariz örneğidir. Sömürgeci güçler kendi aralarında anlaşarak isyanı bastırdı ve sonunda, “Meftun Kürdistan burada gömülüdür” temsili mezarını yaptılar.

1946’da, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Sovyetler’in desteğini alan Mahabad Kürt Cumhuriyeti kuruldu; ancak Sovyetler desteğini çektiğinde İran’la baş başa kaldı. Kadı Muhammed ve arkadaşları halkı katliamlardan korumak için İran’a teslim olurken, teslimiyeti reddeden Mola Mustafa Berzani ise Zagroslara çekildi. Berzani, Irak’a karşı ulusal kurtuluş mücadelesi başlattı. Sovyetler, Irak’ı Kürtlere karşı destekledi. 1975 Cezayir Anlaşması hâlâ hafızalarda taze; Sovyet ve ABD aracılığıyla Irak, Şattülarab’ı İran’a bırakırken, İran Berzani’ye verdiği desteği kesmiş, Sovyet pilotların kullandığı Irak uçaklarıyla peşmergeleri bombalamış, Kürtler gene yollarda, sürgünde, katliamlarla karşı karşıya kalmıştı.

1984’te PKK, Kuzey Kürdistan’da halk ve gerilla temelli uzun nefesli bir ulusal kurtuluş savaşı başlattı. Büyük mevziler kazanıldı, düşman birliklerini çekerek daha büyük merkezlere topladı. Ama Kürtlerin özelliği, mevzi kazanıldı mı, alan boşaldığında kendini egemen hissetmesi; devrimci halk savaşı yerine kişisel güç uygulamalarına yönelmesi oldu. Yanlışlar üzerine kurulan yanlışlar, düşman tarafından kullanıldı; korucu ordular ve yerel çetecilik bu süreci pekiştirdi.

1991 sonrası, Türkiye bölgedeki gerici odakları farklı bir biçimde, özel savaşın Hizbikontra güçlerini devreye koydu. Bu güçler, devletin meşru gücünü arkasına alarak halka karşı acımasız katliamlar ve faili meçhul cinayetler işlediler; başta Vedat Aydın, Musa Anter, Mehmet Sincar olmak üzere binlerce insan öldürüldü, iş insanları ve toplum baskı altına alındı. Devlet, el altındaki Hizbullah’ı kullanarak hem dini duyguları suistimal etti, hem de PKK’yi bölgede geriletip yok etmeyi hedefledi. Kırsalda kalekollar inşa edildi, stratejik alanlar tutuldu, köyler yakıldı; Kürtlere yönelik bütünlüklü bir imha politikası yürütüldü.

1999’da Öcalan, uluslararası hegemon güçlerin istihbarat operasyonlarıyla Kenya’dan Türkiye’ye teslim edildi. Savunmaları ve getirdiği düşünsel dönüşüm, Kürdistani mücadeleyi demokratik cumhuriyet ve birlikte yaşama fikrine evirdi. Aşırı teorik yüklemeler ile Kürt sorunu, bu teorik yapı içinde kayıp oldu; ancak gerilla savaşı ve şehir çatışmaları aralıksız devam etti; çözümler gelişti, masalar devrildi ve bugüne gelindi.

Düşünsel tartışmalar, Lessi Lipson’un demokratik uygarlığından başlayarak anarşizm ve onun düşünürleri üzerine alevlendi; Frankfurt Okulu’nun eleştirel teorisi, Adorno’nun kültürel eleştirileri, Foucault’nun iktidar ve disiplin analizleri ve Anales Okulu’nun tarihsel perspektifi üzerinde yoğunlaşıldı. Kürdistan, bu tartışmaların gölgesinde kaldı. Kürt aydınlanması önemlidir; bilgi birikimi, Kürdistan özgülüne uygulanmalı, bağımsızlık ve öncelik her zaman birincil değer olmalıdır. Sanki Kürdistan, sömürge sınırları içinde eritiliyor gibi bir sonuç doğuyor; bunun tehlikeli boyutları göz ardı edilmemeli.

Şehit Mahir Atakan’ın sözleri, stratejik uyarı niteliğindedir: “Biz dünyanın tümünü kurtaramayız, ancak kendimizi kurtarabiliriz.” Bu, sadece kendi halkını ve topraklarını sömürge işgali altında kurtarabileceğini gösterir. Mevcut düşünsel paradigmalar, özgürlük düşüncesine hizmet ettiği sürece değerlidir; aksi takdirde mücadeleyi muğlaklaştırır, geriye götürür.

Kürtler, ilk defa uluslararası arenada bu kadar çok dost kazandı; DAİŞ’e karşı verdikleri mücadele ve Türkiye’nin terörizmi destekleyen pozisyonuna karşı duruşları, Kürtleri Ortadoğu’da kilit taş hâline getirdi. Artık gerilla savaşıyla başarı zor; yeni mücadele perspektifleri geliştirmek gerekiyor. Ancak bu perspektifin merkezinde her zaman Kürdistan olmalıdır.