Kürt ulusuna ve Kürt kültürüne değer katan bir bilge, bir değer; Cemal Nebez

Diyar Budak

Güney Kürdistan’ın Süleymaniye şehrinde doğan Nebez, okul yaşamına burada başlar ve aynı şehirde bitirir. Hayata bir eğitmen olarak adım atar. Binlerce öğrencinin hayata kazanmasına katkı sunan ender bir Kürd severdir. Daha genç yaşında bu özelliğini tanıyan Baas rejimi, onu Kürt halkından uzaklaştırmak  üzere zorunlu görev dahilinde Arapların yaşadığı şehirlere sürgün, bir nevi zorunlu göreve gönderir. Ancak bu sürgün  yüreğindeki Kürtlük ateşini söndürmekten ziyade öfke ve tutkusunun harlanmasını sağlar.

Ardından Baas Rejimi’nin baskı ve zulmünden kaçıp Avrupa’ya gider. Berlin’e yerleşip orada Hür Üniversitesi Kürdoloji kürsüsünde hizmetine devam eder. Bir kaç dili bilmenin avantajını Kürd halkının mücadelesinde iyi kullanan bir uzman olur.

O bir yazar, dil bilimci, tercüman ve politikacıdır. Bunların yanında matematik, ve fizik konusunda da oldukça donanımlıdır. Verdiği seminerler ve yayınladığı onlarca eser ile halkının mücadelesine oldukça akademik katkılar sunar.

Bu çalışmaları Türkçe’ye çevrilmediği için biz Kuzeyli güçlerin bu değerden habersiz olması büyük bir eksikliktir. Oysa Kürt dilini, tarihini, kültürünü, siyasal analizleri ve sunduğu net perspektiflerle Kürt ulusunun değerlerine katkı sunan aydınlatıcı bir milli değerimizdir. Kürt çocuklarının eğitim amaçlı fizik ve matematik ders kitaplarını yazan bir öncüdür. 

Bir makalesinde Nebez “Kürt tarihini inceleyen önyargısız akademisyenler, Kürtlerin eski bir ulus olduğu görüşünde birleşirler.” ifadesini kullanmıştır.  Yani Kürtler “insan uygarlığının beşiği” olarak tanımlanan bu topraklarda yazılı belgelerin ötesinde, kayıt düşülen tarihlerden daha önceden beri burada yaşadıkları konusunda kuşku bırakmayacak kadar nettir.

Nebez bir alıntısında Kürdistanı“ Cudi Dağı’nı Nuh gemisinin yeri olarak tarif eden Yahudi ve İslam mitolojisini düşünmeniz yeter.” demektedir. Sömürgeci devletlerin Kürde yönelik asimile ve şiddet politikasının altında “kendi uluslarının buraya istilacı ve talancı olarak gelip yerleştiklerini bilmelerinden ve gerçeği değiştirmek, kitleleri aldatmak için bu zulüm politikalarını yürüttüğü” bilinmelidir.

Hz İsa’dan onbinlerce yıl öncesine dayanan Göbekli Tepe bulgularını ne kadar kandilerine göre yorumlasalar da, tarih bilen insan oğlunu ve biz Kürtleri kandıramıyacaklar. Çarkları ne kadar aleyhimizde çalışsa ilim ve bilim onları aynen biz Kürtlere yaptıklarının aynısını Ermeni halkına yaptıklarının hatırlatmaktadır.  Zorbalıkları gün ışığına çıktıkça, sahte tarihçileri ve sözüm ona yalancı antropologları da çoğalmaktadır.

Kürdistan onlarca bilinen ve bilinmeyen medeniyetlere konaklık yapmıştır. Yazılmış Türk tarih tezleri ile halkımızın ve ülkemizin tarihini çarpıtmak ahlaki tüm değerlerden yoksun davranmak anlamına gelmektedir. Kürdistan ülkesine “Mezopotamyalılar, Hititler, Huriler, Kardukiler,Mittaniler, Sasaniler gibi sayısız gelişmiş uygarlığın var olduğunu tarihten bilmekteyiz.” Aynı zamanda farklı kültür ve dinlerde  anayurtluk yaptığı bir hakikattır.

Güneş kültürü (Mithraizim), Zerdüştlük, Musevilik, Hıristiyanlık, Manizim ve İslam gibi tüm bu dinlerin “Bunların tümü de Kürtlerin coğrafyasında yaşanmıştır. Bugün de bunların örnek ve yaşam izleri tazeliğini korumaktadır.” İslamcı Sömürgeciler, işlerine geldiğinde bugün de yaptıkları gibi, İslam bilgini Gazali’yi bile çarpıtmaktalar. Oysa İslam kültürünün üç direğinin, Dinaveri, Şarezuri ve Amedi Kürt oldukları bilinmektedir. O dönemde birçok Kürt bilgini, kendi dillerinden ziyade Arapça ve Farsça yazma yanlışlığında ve eksikliğinde bulunmuşlardır.

Bugün de tarihten ders almadığımızı aynı durumu yürütmekte olduğumuzu söylemek bir abartı değildir. Bu eğitim ve ögretim ile de oldukça ilgilidir. Doğal olan insanın kendisini anlatmakta en hakim olduğu dili kullanmasıdır.

Bahai dinin kurucusu  Bahaullah Adem'in Havva ile konuştuğu dilin Kürtçe olduğunu söylemektedir. Ancak daha sonra “gelen” kutsal kitaplarda kullanılan yazı dillerinin de diğer diller üzerinde  asimilasyoncu bir etkisinin olduğu bilinmelidir. 

1970 sonrası kurulan, Kuzeyli Kürt örgütlerinin tümü kullandıkları dilin ağırlıkla Türkçe olması, onların Kürdî olmadığı anlamına gelmez.  
Türk romancılığının en önde sayılan ismi Yaşar Kemal, şair Ahmed Arif, Türk filminin babası sayılan Yılmaz Güney ve diğer birçok değerlerimiz gibi, Kürtçe dilini biliyor ve kullanılmıyorsa  bu büyük bir eksiklik olarak zuhur etmektedir. Ancak onların bağlı oldukları ulusal kimlikleri bundan dolayı asla  yadsınamaz, dilin ötesine geçmez.

Devletler sadece dilimize degil, bize ait olan her şeye geçmişten beri karşıdır.
Bugün de  aynı değil mi?

Her fırsatta Türk kendisini Kürde düşman görür. Uydurdukları yalan ve demogojiler ile eğitimsiz kitleleri “bölücü” söylemi ile Kürde karşı doldurup sivil güçleri bile istedikleri zaman paramiliter faaliyetlerde kullanabilecekleri hazır kıta olarak tutmaktadır. Bugün kendilerini yöneten yöneticileri  ve diktatörleri seçen bu halkın kalitesinden belli değil mi?

Sömürgecilerin camilerinde “İlhak haktır” deyip “Enfal Suresi”ni müftülere okutarak Afrin’e saldırdırdıklarını da biz kendimiz yaşayarak gördük. Aynı şey Eski bir Türk müftüsü Hoca Sadeddin “Tarihlerin Tacı” kitabında iddiasına haklılık kazandırmak için işe Allah’ı ve Peygamberini katarak biz Kürtlere karşı konumlandırdıklarını bilmekteyiz. Sözüm ona,  Hoca Sadeddin  kitabında “bir defasında çok çirkin ve korkutucu bir adam Hazreti Muhammed'i ziyaret eder. Koca İslam aleminin Peygamberi bu adamdan ürker ve  nereden geldiğini sorar. Gelen misafir oldukça edepli ve hürmetli bir şekilde Kürt olduğunu söyler. Bunun üzerine Peygamber başını göğe kaldırıp, “ya Rabbim Kürtlerin birleşmesine izin verme onları parça parça eyle; birleşmeleri dünyanın yıkımına neden olur” diye Allah’a yakarır ve bu istek Allah tarafından kabul görür. O günden itibaren  bu kötü beddua ile Kürtler yaşamlarında dikiş tutturamaz  ve birbirlerine düşman olurlar.

İslamcı olduklarını söyleyen böyle şahıslar Peygamber ve Allah adına yalan söyleyerek Kürd halkını din dışı gösterilmektedir. Sanki Kürtler, Allah tarafından yaratıldığını bilmeyenler (bilmek istemeyenler) Allah’ın Resulunu  da bu suça ortak etmektedirler. Böylelikle kendi halklarını ve fanatik dincileri de aldatarak onları Kürde düşman ederler.
Dün bizi istemeyen Türk müftüsü Hoca Sadeddin anlayışı bugün de farklı şiddet biçimleri ile devam etmektedir.

Yazar Nebez; Kürd dilinin sözlü gelenekten yazılı dile gelişiminin izini sürerken; Kürtlerden ilginç durumlarla karşılaşır ”Hz Muhammed'in ölümünden hemen sonra Arap savaşçılarının İslam bayrağı altında Sasaniler ve Bizans İmparatorluklarını devirmeyi amaçlayan hareketleri, bu topraklarda yaşayan Kürtleri, bu savaşın ortasında bırakarak uzun süre direnmelerine rağmen yavaş yavaş İslamlaştı.” Bu oldukça doğru ve mantıklı bir yaklaşımdır.  Ve İslam dini Kürtlere nüfuz edip giderek de kabul görür. Arapça dilini giderek dinsel dilleri olarak kabul edilmesi sağlar.

“Müslüman olmayan Kürtler Kürt diline bağlı kalıp, onu yazılı bir alfabeye getirmek için özellikle Êzidiler Celve (vahi)  ve “Mesefa Reş”( Kara kitap) adlı kutsal kitapları yazarak geliştirdiler.”

“Êzidilerin imgelerinde kendilerini Adem iyi cinsiyetli haldeyken Ademin tohumundan yaratıldılar; bütün diğer halklar ise Adem ve Havva’nın evliliklerinin ürünüdür. Êzidiler için Laleş köyü kutsaldır. Çünkü Allah’ın üç bin yıl denizlerde dolaştıktan sonra gelip ikamet ettiği ilk yerdir. Aynı inanca göre yılda bir defa Nisan ayında orayı ziyarete gelip yeni yıl anlamına gelen “sersal” törenine katıldığına inanılır. Bu ziyarette kendileri ile Kürtçe konuştuğuna inanırlar.

Aynı zamanda İslami dönemde en eski Kürtçe metinlerin, Gorani lehçesinde yazıldığı bilinmektedir. Goran’ların ana yurdu Zerdiva, Haneqin,Kerkük ve Kifri’dir. Sultan Sahak tarafında yazılan söylenen  “Defter-i Pirdîweî” metinleri çoğu kafiyeli ve düz yazı biçiminde, Serencam adlı yapıtta bulunmaktadır. Bu kitap geçen bir kaç gün içinde Rûdaw  yazarı İsmet Yüce tarafında Türkçe ve Kürtçe  çevirisi okuyucuyla buluşmuştur. ( Aynı zamanda Cemal Nebez  Türkçe çevirisi yayınlanacaktır. Ancak bu kitapların okunmasıyla nasıl büyük bir cevher olduğu olduğu anlaşılacaktır.) 

Birinci dünya savaşı sonrası İngilizleri Güney Kürdistan’ında Şeyh Mahmud’u valisi olarak tanıması beş yıl sürdü. Bu sürede Kürd dili gelişimi konusunda oldukça önemli kazanımlar edinildi.  Daha sonra Berzenci yönetiminde kurulan Kürd krallığı aynı güçler tarafından reddedilerek zor kullanılarak yeni kurulan Irak Arap Devletine dahil edildi.  Aynı zamanda iki İngiliz binbaşı Soane ve Noel bir Kürtçe gramer ve ders kitapları yayınlayarak dilimize katkıları da hatırlanmaya değerdir. 

Daha sonra Kürt çocuklarına Latin alfabesini öğrettiği gerekçesiyle Dilşad Marivani’yi idam etmesi bize sömürgeci devletlerin başta yazılı Kürt dili ve lehçelerinin gelişmemesi, yok olması için ellerinden gelen tüm çabaları sarf etmişlerdir. Bugün de bu politika devam etmektedir. Kürt çocuklarına Latin alfabesini öğrettiği gerekçesiyle Dilşad Marivani Saddam Hüseyin rejimi tarafından idam edilmişti.

Sömürgeci barbarların Cemal Nebez’in Kürt diline ve kültürüne önemli katkılar sunmasından duydukları rahatsızlık, kin ve nefretleri bugün de devam etmektedir. Nebez aynı zamanda  modern Kürt milliyetçi düşüncenin temsilcisi ve sosyoloğudur. Kürt halkı kendi yolunu”kendi tarihi ve kültürel referansları ile bulmalıdır.”
“Egemen ulus aydınlarına fazla itibar edilmemelidir” diyen bir uyarıcıdır.


Aramızdan 2018 ayrılan bu değerli Kürt  büyüğü Cemal Nebez bugünde söylem ve  öngörüleri ile halkımızın mücadelesinde yaşamaktadır.


Verdiği eserler, yayınladığı kitaplar ulusumuzu aydınlatmakta ve çalışmaları bize  tükenmez bir hazine bırakmaktadır. Okundukça teorisi ve Kürdistanî değerleri daha net anlaşılacaktır.

Not: Bu yazıda alıntıların bir kısmı 28 Kasım 1993’te “2000 Yıllarına Doğru Kürt Dili” konulu Cemal Nebez’in verdiği seminer notlarından alınmıştır.