Hüsamettin Turan
Kürt Meselesi’nin yüzyılı aşkın süredir çözümsüz kalmasının temelinde yalnızca dış güçlerin hesapları değil, aynı zamanda Kürt milletinin kendi içindeki parçalanmışlık yatmaktadır. Uluslararası konferanslarda ve diplomatik platformlarda Kürtlere defalarca vaatler verilmiş, ancak bunlar hiçbir zaman yazılı ve bağlayıcı bir anlaşmaya dönüşmemiştir.
Lozan Antlaşması’ndan bu yana yaşanan süreç bunun en açık göstergesidir: Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkı masada sürekli ötelenmiş, çıkar dengeleri uğruna yok sayılmıştır. Bu durum yalnızca Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın veya Suriye’nin değil; aynı zamanda ABD, Rusya ve İsrail gibi bölgesel ve küresel güçlerin de işine gelmiştir. Çünkü birleşik bir Kürt milleti, Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek bir güç olarak ortaya çıkacaktır.
Bu noktada asıl eksiklik, Kürtlerin kendi iç dinamiklerinde saklıdır. Kürt mücadelesi çoğu kez ulusal bir çerçeveye değil, dar klan, aile veya hizip çıkarlarına indirgenmiştir. Yönetici kadroların kendi iktidarlarını koruma kaygısı, milletin bütünsel çıkarlarının önüne geçmiştir. Bunun sonucunda halkın devlet bağımsızlığı, topraklarına sahip çıkma hakkı, dilini ve kültürünü koruma hakkı savunulmamış; yalnızca mevcut liderliklerin kendi otoriteleri korunmuştur. Bu tarihsel zafiyet, dış güçlerin en çok yararlandığı kırılma noktasıdır.
Buradan çıkarılacak ders açıktır: Kürt milletinin gerçek kurtuluşu, birlik ve ortak irade ile mümkündür. Bu birlik sağlanmadıkça, verilen her vaat bir sonraki ihanetle sonuçlanacaktır.
Bu durum yalnızca Kürtler için değil, tarihte benzer süreçler yaşamış halklar için de geçerlidir. Ukrayna örneği, uluslararası siyasette benzer bir akıbetin yaşandığını göstermektedir: Güçlü bir ulusal birlik olmadan verilen sözler, dış güçlerin çıkarları karşısında kolaylıkla boşa çıkarılabilmektedir.
Bu bağlamda gençliğin rolü hayati önemdedir. Genç kuşaklara ulusal bilinç, vatan sevgisi ve kültürel özgüven aşılanmadıkça, mücadele kalıcı kazanımlar sağlayamaz. Kürt milletinin dili, edebiyatı ve kültürü gençlerin omuzlarında yeniden yeşerecektir. Bu noktada sert bir gerçeklik de göz ardı edilemez: Düşman halkımızı yok etmek için her türlü yöntemi kullanmış, asimilasyon, inkâr, sürgün ve katliamlarla milletimizi parçalamaya çalışmıştır. Buna karşı koyabilmek için zaman zaman onların kullandığı yöntemlerle direnmek zorunlu hale gelebilir. Halkın değerini ve yüceliğini genç kuşakların bilincine kazımak, ulusal varlığın devamı için kaçınılmazdır.
Kürt mücadelesinin geleceği açısından bir diğer kritik mesele de önderliktir. Tarih boyunca kirlenmiş, dış güçlerle işbirliği yapan, kandan ve ihanetten beslenen liderliklerin Kürt milletine hiçbir şey kazandırmadığı ortadadır. Bugün ihtiyaç duyulan, temiz, ulusal çıkarları önceleyen, parçalanmışlığı birleştirecek yeni bir önderliktir. Ancak böyle bir önderlik, milletin potansiyelini harekete geçirebilir ve Kürtlerin haklı davasını uluslararası zeminde güçlü bir şekilde savunabilir.
Dünya tarihi, kendi kaderini tayin eden halkların örnekleriyle doludur. Doğu Timor, Güney Sudan ve Kosova gibi örneklerde görüldüğü üzere, ulusal birlik sağlandığında ve halk iradesi net bir şekilde ortaya konulduğunda, en güçlü devletlerin dahi karşısında geri adım atmak zorunda kaldığı bilinmektedir. Kürt milleti için de gerçekçi kurtuluşun yolu budur: Birlik, gençlikte uyanan ulusal bilinç ve yeni, temiz bir önderlik.
Kürt milletinin asıl gücü silahında değil, kendi içinde kuracağı bu birliğin yarattığı tarihsel, kültürel ve siyasi iradede saklıdır. Uluslararası güç dengeleri gelip geçicidir, ama halkın kendi içinden doğacak birlik kalıcıdır. Tarih bize gösteriyor ki, ancak bu yolla milletimizin geleceği güvence altına alınabilir.