KÜRDÇE AĞLAMAK BİLE YASAK İKEN BİZ NEYİ PAYLAŞAMIYORUZ?

M. Hüseyin Taysun

 

Yaklaşık bir haftadır Kürd siyasi çevreleri 21 Şubat Dünya Anadil Günü münasebetiyle kendi içerisinde yoğun bir tartışmayı yaşıyor. 4 Sömürgeci devletin Kürd insanlarının kendi diliyle ağlayıp ağıt yakmasını bile yasaklamaya çalıştığı bu dönemde Kürd dili üzerine birtakım çalışmalar yapan ve aynı zamanda Kürd dilinin resmi bir dil olarak sömürgeci devletlerin müfredatına girmesi için çaba sarf edenlerin takdirle karşılanması ve destek sunulması gereken bu süreçte ne yazık ki bazı siyasi parti ve çevrelerin kendilerine göre bir takım farklı bahane ve gerekçeler öne sürerek bu kutsal ve anlamlı çalışmaları sulandırmanın gayreti içerisine girdiklerini görmekteyiz.

Kürd halkının hiçbir fedakârlıktan geri durmadığı ve diğer dünya milletleri gibi özgür ve onurlu bir yaşam uğruna herhangi bir ayrım yapmadan tüm siyasi partilere her türden destek verdiği ve bu uğurda zulümleri, sürgünleri ve büyük perişanlıkları göze aldığı mücadele süreçlerinde aslında sorgulanması gereken yine Kürdler adına siyaset yaptığını iddia eden çevrelerin ne kadar samimi, cesur ve akıllı davrandıklarıdır.

Ancak Kürdlerin şahit olduğu olaylar daha farklı gelişmekte ve bazı istisnalar hariç Kürd parti ve siyasetçileri birbirine çelme takarak ben yapmadıysam yada ben yapmıyorsam yanlıştır mantığıyla hareket ederek muhtemel gelişmelerin önüne engel koymaktadırlar. Ancak işin aslına bakacak olursak mevcut parti ve örgütlerin çoğunun programları, tüzükleri, bildirileri, sömürgecilerin diliyle yazılmakta daha da önemlisi kadroların tartışma ve eğitimlerinde sömürgecilerin dili ve alfabesi kullanılmaktadır. Onu da geçelim en iddialı kadrolar bile günlük yaşamlarında ve kendi aile ortamlarında sömürgecilerin diliyle konuşmakta hatta rüyalarını bile Türkçe, Arapça ve Farsça görmektedirler.

Teoride kendilerini öne çıkarıp siyasi rakiplerini mahkûm etmekle meşgul olan siyasetçilerimiz ne yazık ki pratik yaşamda Kürdlükle ilgili elle tutulur bir faaliyet içerisinde değillerdir. Kürd halkının yaşadığı bunca zulüm ve mağduriyetin ortadan kaldırılmasının bir tek yolu ve çözümü Kürd halkının yararına atılacak her doğru adıma destek sunmak ve var olan eksiklikleri birlikte çözmektir. Sömürgeci devletlerin Kürd halkına herhangi bir alanda meşru ve yasal haklarını vermemekte direndiği mevcut koşullarda Kürdlerin mücadelesine önemli katkılar sunacağına inandığımız var olan sivil kurumları aktive etmek ve mümkünse yeni kurulacak sivil kurumlar vasıtasıyla Kürd halkının meşru taleplerini ulusal ve uluslararası arenada gerçekleştirmektir.

Ayrıca üzülerek belirtmek istiyoruz ki kendilerinin dışında Kürdler adına bir takım çalışmalar yapan bütün kesimleri PKK kuyrukçuluğu ile suçlayıp kendi eksik ve ayıplarını örtmeye çalışanların biraz geriye dönerek ve tam da PKK’nın büyük irtifa kaybettiği 1993 yılındaki protokolü hatırlamalarını ve bu konuda henüz kendi tabanları dahil bütün Kürd siyasi çevrelerine borçlu oldukları öz eleştiriyi vermelerini oldukça önemli görmekteyiz. Her konuyu bir polemiğe dönüştürerek Kürdler arası dağınıklığa ve parçalanmışlığa hizmet etmek ne ilkeli olmakla ne de dürüstlükle asla tarif edilemeyeceği gibi mazlum Kürd halkının ulusal mücadelesine de herhangi bir katkısı olmayacaktır.

Kürdlerekürdçe düşünmek, ağlamak ve ağıt yakmanın dahi yasaklanmak istendiği bu kritik süreçte Kürdlere asgari müştereklerde birlik birlik ve yine birlik diye haykırmaktan başka bir söz bulamıyorum

 

Saygılarımla…

M. Hüseyin Taysun

27.02.2021