Kon Dergisi ve ”Terörsüz Türkiye projesi” ile günümüze yansıyan benzerlikler

Mehmet Selim Uzun

Mehmet Selim Uzun 

Kon dergisi       

Bu yazıyı okuyanlardan bilmem kaçınız MHP ve dönemin Ülkü Ocakları tarafından Ocak 1979 yılında tek sayı olarak yayınlanan KON dergisi hakkında bilgi sahibidir.

Bu dergide yazılanlarla bugün ”Terörsüz Türkiye Projesi”n de ”kurucu önder” olarak ilan edilen PKK önderi Abdullah Öcalan ile MHP lideri Başbuğ Devlet Bahçeli arasındaki sıcak muhabetin ne kadar benzeştiğini görmemek mümküm değil. Yine Kürtlerin tarihsel millet gerçekliği, Kürt tarihi, Kürt dili, Kürt toplumu, Kürt kimliği konusundaki geleneksel red, inkar ve hak tanımaz ceberüt siyasetin üzerini kara bir perde ile örtmek için öteden beri başvurulan ”Türklerle Kürtlerin kardeşliği” ve ”aynı ümmetin evlatları oldukları” söylemlerinin bugün de nasıl kullanıldığını görüyoruz. Bu bağlamda ve yine özellikle günümüzde Zazaların Kürt olmadığı üzerine çokça spekülasyonların yapıldığı bu günlerde önemli bir belge olarak gördüğüm KON adındaki bu dergi hakkında bilgi vermek istiyorum.

Kon dergisini İlk kez Bingöl’de gördüm

1970’li yılların ortalarından itibaren siyasi çalışma amacıyla sık sık Bingöl’e gidiyordum. 1979 yılının başları idi, yine Bingöl’e gitmiştim. Arkadaşlar bana gazete formatında bir yayın getirdiler. Bunun Ülkücü militanlar tarafından çarşı esnafına dağıtıldığını söylediler. Elime alıp incelediğimde yeni ve ilginç bir yayın olduğunu gördüm. Adı KON idi. Yani Kürtçe bir isimdi, Türkçe karşılığı ‘çadır’ oluyor. Kon, Kürtçe’ye yer verdiği gerekçesiyle MHP içinde bazı kesimlerce ve sağcı çevrelerde ciddi tepkilerle karşılandı, dönemin sıkıyönetim idaresi ve devletin müdahalesiyle “bölücülük yaptığı” gerekçesiyle kapatıldı. Ancak, Kon adı, Şadillili Vedat tarafından yayınevi adı olarak kullanılmaya devam etti.

Feti Yıldız Kon dergisinde ben de vardım diyor

Terörsüz Türkiye Projesi” için kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ile İmralı Heyeti’nde yeralan günümüz MHP milletvekili ve MHP Genel Başkan yardımcılarından Feti Yıldız yaptığı bir açıklmada Kon dergisinin çıkarılmasında yer aldığını söylüyor. Feti Yıldız o yıllarda Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı idi.

Dostum Rıfat Sefalı sağ olsun

Uzun yıllar bu dergiyi aradım. Sonunda uzun yıllarını arşiv çalışmalarına veren değerli dostum Rıfat Sefalı bir yerlerde bulup dergiyi Arşîva Kurd’e ekledi. Bir kez daha eline sağlık diyorum. İsteyenler Kon dergisini Arşîva Kurd’den indirip okuyabilirler.[1]

Ne idi bu KON dergisi? Kimler tarafından ve hangi amaçla çıkarılıyordu?

Derginin künyesi  

İlk sayısı Ocak 1979’da çıktı.

Aylık Siyasi Gazete, 20 sahifelik

Sahibi: Abdurrahman ÖNCEL

Sorumlu Müdür: Ali İhsan BACALAN

Genel Yayın Müdürü: Hayri BAŞBUG

Haberleşme Adresi: P. K. 8 l, Maltepe ANKARA

Yıllık Abone Bedeli: l20 TL Dış ülkelere iki katı

Dizgi, Pikaj, Montaj: BAŞAK OFSET

Basıldığı yer: Dünya VEB Ofset Tesisleri, Balgat ANKARA

Kon dergisnin yazar kadrosu ve içeriği

KON Çıkarken başlıklı başyazıyı Hayri Başbuğ yazmıştı. Aylık bir ”gazete” olarak çıkacağı planlanmıştı. Kon gazetesi, bölücülere, Alevilere ve solculara karşı mücadeleyi hedef olarak önüne koyuyordu.

KON’a göre doğusu ve batısıyla ”Bu millet bir bütündür.” Bu millet de Türk milletidir. Milleti bir arada tutan şey ise dindir. Referens olarak müslümanların birliğini öne çıkaran Kuran’dan ayetler ve peygamberden bolca hadisler aktarılmaktadır. Lozan görüşmeleri sırasında Kürt aşiret reisleri, şeyhleri, din adamları vb. adına gönderilen telgraflar milletin birliğini ortaya koyan önemli tarihi referensler olarak gösteriliyordu. Anlaşılıyor ki Abdurrahman Öncel imzasıyla ”Ey Ehl-i İslam Uyan!” başlıklı bu yazıyı kaleme alan kişi o dönemde de devletin gizli arşivlerine uzanabilen bir kişidir. Yazar aynı yazısında Diyap Ağa, Bediüzzeman Said-i Nursi, Ziya Gökalp, Şükrü Sekban ve bunlar gibi tanınmış şahsiyetlere atfen İslam’ın ve Türklüğün birliğini ve beraberliğini dile getiren, bölücülüğü lanetleyen açıklamalara yer veriyor. Yine yazıda Bediüzzeman Said-i Nursi’nin Mektubat adlı eseri kaynak gösterilerek Şeyh Sait’in: ”Bin seneden beri Alem-i İslam’ın bayraktarı olan bu milletin torunlarına kılıç çekilmez.” mealinde mektuplar yazdığı iftirasında bulunuyor.[2] Abdurrahman Öncel yazısını ”Selam sana yiğit Doğulum, selam! ”çağrısıyla bitiriyor.

Gazete araya ”Doğusuyla Batısıyla Bölünmez Bir Bütünüz!” gibi sloganvari başlıklar da koyuyor.

KON’daki ikinci yazı Ali İhsan Bacalan imzalı ”CHP Doğu’da Ne Yapmak İstiyor?” başlıklı yazıdır. Yazının girişinde Bülent Ecevit’ten sözde bölücüleri ve devrimcileri öven bir dizi alıntılar veriliyor. Ve sonra Tunceli halkının ”temiz memleket evlatları” olduğu ve fakat cahil ve aldatılmaya müsait bir durumda bırakıldığı yazılıyor. 1938’de Dersim’deki katliamları CHP’nin yaptığını söylüyor.

”Kışkırtıcı Ajan Çıksın Ortaya!” başlıklı çağrı niteliğindeki imzasız kısa yazıda Maraş Olayları’nı çıkaran  ”O kışkırtıcı ajan”ın ortaya çıkmasını/çıkarılmasını ve hesap vermesini istiyor. Yazının içeriğinden ”o kışkırtıcı ajan”ın kim olduğu dergiyi çıkaranlar tarafından bilindiği anlaşılıyor. Yazı büyük puntolarla verilen ”Yaşasın Doğudaki Milli Birlik ve Kardeşlik Mücadelemiz” şiarıyla bitiyor.

Kahramanmaraş milletvekili imzasıyla M. Yusuf Özbaş’ın 22 Mayıs 1978’de Hergün gazetesinde çıkan ve oradan dergiye alınan ”Kahramanmaraş’da Ne Yapılmak İsteniyor?” başlıklı bir yazıda, Maraş’ın nüfus yapısı hakkında bazı bilgiler verildikten sonra, Maraş Olayları’nın nedenleri üzerinde duruluyor. Bu olayları çıkaranların solcular, aleviler ve bölücüler olduğu, hesap sorulması gerektiği yazılıyor.

Gazetenin 6. sayfasında Prof. Dr. Mehmet Ersöz imzalı ”Alevisiyle Sünnisiyle BÜTÜN CANLAR BİR OLSUN” başlıklı yazıya yer veriliyor. Yazıda komünistlerin, bölücülerin ve vatan hainlerinin Alevi Türkleri nasıl aldattıkları ve onlarla Sunni Türkleri nasıl çatıştırdıkları anlatılıyor.

Gazetenin orta sayfalarında ”Rus Yazarı V. Minorski’nin İslam Ansiklopedisi’ndeki ”Kürtler” Maddesinin Tenkidi Ve Bazı Gerçekler” başlığı altındaki uzun yazı yer alıyor. Yazının ilk bölümü ”İslam Ansiklopedisi’ndeki ”Kürtler” maddesinin etkisine kapılarak bölücü yayınlara başlayanlara ithaf olunur.” sözleriyle sunuluyor.

Gazetenin 10. ve 11. sayfalarında Prof. Dr. Orhan Türkdoğan imzalı ”Doğu ve İnsan Meselesi” başlıklı yazının birinci bölümü veriliyor. Bu yazıda Prof. Dr. Orhan Türkdoğan ”bölge kavramı”, ”bölgeler arası ekonomik dengesizlik”, ”bölgesel kalkınma modelleri” ve buna bağlı sorunlar üzerinde duruyor.

Gazetenin 12. sayfasında Dr. Mirza Apohan imzalı ”Dil Bakımından Kürtler” yazısı var.  Yazar, bu uzun yazısında Kürtleri Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de dağınık bir şekilde yaşayan bir göçebe toplulukları olarak tanımlıyor, ancak bu konuda ve Kürtlerin dili hakkında araştırmaların olmadığını söylüyor. Yazar burada gerçekte Kürtçe olarak ifade edilen ve dil diye tanımlanan gelişmiş bir dilin bulunmadığını, Kürtler olarak tanımlanan topluluklar arasında ortak bir iletişim aracı olmadığını, bunun Arapça, Farsça, Türkçe’den gelen kelimelerle ortaya çıkan kırma bir şey olduğunu söylüyor. Yazara göre ”Kürt’ terimi Kürtlerle Türkleri birbirinden koparmak için emperyalist siyaset güden yabancılar tarafından ortaya atılmıştır. Kürtlerin; Kurmanc, Guran (Zaza), Soran (Kelhur) ve Lur olarak beş ayrı gruba ayrıldğını yazar. Yabancıların kasıtlı olarak Kürtleri ayrı bir topluluk olarak tanımladıklarını ve onları ”Hînd-û Avrupaî” ve Arî kökenden gelen bir millet olarak gösterdiklerini yazar. Bunların içinde en kötü olanının ise Rus yazar V. Minorski olduğunu söyler.

Gazetenin 12. Sayfasında Şadillili Vedat ”Oyunlarını Bozacağız” başlığı altında ”Doğusuyla-Batısyla, Sünnisiyle-Alevisiyle, Türkmeniyle-Kürdüyle Türk milleti bir bütündür, parçalanamaz.” diye yazar. Ve ardından kendisinin de Kürt olduğunu söylemeyi ihmal etmeden yazısının temasını şöyle bağlar: ”Bizler kendimizi Türk’den ayrı bir millet olarak kabul etmiyoruz ve Kürt olduğumuzu da inkar etmiyoruz. Çünkü Türk ile Kürt aynı ırktandır. Yani Turanlı’dır.”

Dönme Kürtler

Yakın tarihimizde Kürtler arasında Ziya Gökalp’te zirve yapan ve intihara kadar götüren kimlik inkarı ve kimlik bunalımının derinliğini ve boyutlarını gösteren çarpıcı örneklerden biri de Kon yazarlarından biri olan Şadillili Vedat’dir. Bakın ne diyor bu yazısında:

”Bizler yani Kürt diye nitelendirilen Doğulular olarak bu milleti ve devleti böldürtmeyeceğiz, bilakis güçlenip kuvvetlenmesi için her türlü imkanlarımızı seferber edeceğiz. Emperyalizmin ve onun Türkiye’deki uzantılarının her türlü oyunları, Doğulu gençlik tarafından bozulacaktır. Bu böyle bilene…

Kahrolsun kommunistler, bölücüler, bölgeciler ve mezhep kışkırtıcıları!…

Yaşasın Doğudaki milli birlik ve kardeşlik mücadelemiz!… ”

Dayıka Zero hikayesi ve Kürtçe Delîlê delîlê destanê klamı

Gazetetenin 14. sayfasında başlığı Kürtçe olan bir hikaye var. Bir sayfalık hikayenin adı DAYIKA ZERO’dur. Hikayede bir şeyler ören bir Kürt ana ve küçük kızının resmi de kullanılmıştır. Dayıka Zero mu değil mi bilinmez. Hasan Kayıhan tarafından kaleme alınmıştır. Belliki hikayeyi yazan yörenin bir insanıdır. Hikaye, kurgusu ve kahramanlarıyla Yaşar Kemal’in İnce Memed romanın bir nevi özeti gibidir. İnce Memed romanındaki Abdi Ağa, Döne ve Memed; Dayıka Zero’da Zeki Beg, Dayıka Zero ve Pışar oluyorlar. Kahramanlar, olay, zaman ve mekan boyutları gerçek veya gerçeğe yakındır. Hikaye mekan olarak Kardu düzlüğünde, Kaniya Reşo yolunun geçtiği, Abdo Ağa’nın bademliğinin olduğu yörede geçer. Yöre Lice’ye giden yolun geçtiği bir yöredir. Dayıka Zero altmış yaşlarındadır. Dayıka Zero’yu jandarmalar götürmüştür. Oğlu Pışar onu kurtarmak için koşturmaktadır. Pışar, Lice’nin hatırnazlarından Mehmet Zeki Beg için adam vurmuş, mahkum olmuştur, yani firardadır. Dayıka Zero’yu jandarmalar onun için almış Lice’ye götürüyorlar. Pışar gidip teslim olacak ve Dayıka Zero’yu kurtaracak. Lice’nin girişinde tepelik bir yerde ”üç jenderme” ile birlikte anasıyla karşılaşır. Aralarında yarı Kürtçe yarı Türkçe şu diyalog geçer. ”-Na…  dedi, seresker epeyi üzıldi, kahırlandi. ”Anam..” dedi, ”Pışar’ın kabahati yoh.. Mehmed Zeki beg bela… Bütün işi o açi başımıza. Biliyem… Sızi bize dışmen edi. Bızi sıze. Hüda’mız yek, peyğember yek, Mıshef yek, devlet ü milet ü vetan yek… O mezhep, bu mezhep yoh, hepimiz kardaş, hepimiz yek. Ecdat da ayri degil. Dinımız da yek; İslam. Anamsın… seni üzdım. Gün gelir, devran döner, çile biter… Memleket hepimızın… Estenbolluyum. Müslümanam. Hemi de Türk’em… Sen gibi. Sen özimızsen.. Görecahsan bitacah çilemız. Yakında. Yüreğim yüregınde.. Gavur bölemıyacah birbirimizden…”

Pışar, Dayıka Zero’dan ayrılarak Cumlaş patikasından yol alırken Kurmanca Delîlê Delîlê Destanê klamını söylemeye başlar. Sonuna vatan ve bayrağı öven iki mısra da eklenerek Kürtçe (hem de aslına uygun olarak Celadet Bedirxan alfabesiyle) klamın şu kısmı hikayede yer alır:

Delîlê delîlê destanê

Delîlê delilê destanê

Awa hat û awa çu

Suwar û peya çu

Çavê min çavê reş ket

Akil û sevda pêra çu

Delîlê delîlê destanê

Bu vatana kurbanê

Ayyıldıza heyranê

Delîlê delîlê destanê

Jandarmaların da keyfi gelir ve birbirlerine bakarak gülerler sadece.

Dün ve bugün süreçte öne çıkan bazı simalar

Bu gazeteyi çıkaran ve gazetede yazanlar arasında üzerinde önemle durulması gereken bazı kişiler vardır. Bunlardan sadece bir kaçı hakkında kısa bazı bilgiler vermek istiyorum.

Hayri Başbuğ

Aslen Diyarbakır’ın Hani kazasının Şel küyündendir. Hayri Başbuğ Zaza kökenlidir. 1970’li yıllardan itibaren MİT görevlisi olarak hararetle Zazaların Türk olduğu tezini işleyen ve adı Ergenekon dosyası dahil bir çok belgede geçen bir simadır. Türkiye’de Kürt realitesinin kabul edimesi ardından bu sefer derin devletin bazı kanatları tarafından görevlendirilerek ihbarcı Prof. Dr. Orhan Türkdoğan ile birlikte Zazaların Kürt olmadığını söylemeye başladı. Yazılarında yer yer H. Şelıc adını kullanır. Konuyu uzatmamak için Hayri Başbuğ (H. Şelıc) hakkında okuyuculara özellikle M. Bahar imzalı Ergenekon Davası Ve Bazı Zazacılar başlıklı yazıyı okumalarını ve dipnotta verilen kaynaklara bakmalarını öneriyorum.[3]

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan

Orhan Türkdoğan 18 Ekim 1928 Malatya doğumludur. 1 Şubat 2024 yılında Ankara’da öldü. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe ve Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu.

Bilindiği üzere Orhan Türkdoğan 1960’lı yılların ortalarında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde görevli idi ve o dönemde aynı üniversitede doçent olarak çalışan İsmail Beşikçi hocayı ihbar edenlerden biridir.[4] Aynı Orhan Türkdoğan ”kart-kurt” hikayesiyle M. Fahrettin Kırzıoğul ile birlikte Kürtler diye bir milletin var olmadığını, Kürt kelimesinin, Oğuz Türkleri pusatlarıyla (silahları) Doğu Anadolu’da kurumuş kar üzerinde yürürken çıkan ”kart-kurt” sesinden geldiğini, Kürtlerin aslında dağ Türkleri, Oğuz Türkleri olduğunu söyleyen ve bu hikayesiyle o dönemde TC devletine resmi ideoloji üreten kişidir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın devletin Kürt realitesini kabul ettiğini söylediği günlerden sonra derin devlet bu zata Kürtler konusunda yeni görevler verdi. Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü bünyesinde Hayri Başbuğ ve taifesi ile birlikte bu sefer ”Kürtler de vardır, Zazalar da vardır.” Ama Zazalar Kürt değildir. Zazalar aslında Oğuz Türkleridir tezini işlemeye başladı. Bu tezini Türk Toplumunda Zazalar Ve Kürtler adlı 600 sayfalık kitabında isbatlamaya çalıştı.[5] Bununla da yetinmeyerek Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü’nün bu iş için özel olarak ayırdığı fonlar ve çoğu zaman askeriyenin tahsis ettiği helikopterle özellikle her bölgedeki Kürt Zaza kökenli eski Ülkücüleri ziyaret ederek, onları, ”Zazalar ayrı bir millettir” fikri etrafında toparlayarak örgütlemeye başladı. Benim ”siyasi Zazacılık” olarak tanımladığım bugünkü Zazacılık akımının perde arkasında duran ve buna ideolojik-siyasi zemin hazırlayan fikir babalarından biri de bu zattır. Ve elbette devletin bazı derin mihrakları ile Türk Kültürünü Araştırma Enstütüsü gibi kurum ve çevrelerin bundaki yönlendirmesi, siyasi ve ekonomik destekleri unutulmamalıdır.

Şadillili Vedat Ve Kadri Güldoğan

Gerçek adı Vedat Güldoğan’dır. Şadillili Vedat takma adıdır, Şadilli/Şadilan aşiretine mensuptur. 1950 yılında Diyarbakır’ın kazası Çüngüş’te doğdu, 1 Eylül 2014’te İzmir’de öldü. Elazığ Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi mezunu. Dönemin Diyarbakır MHP İl Başkanı Kadri Güldoğan’ın yakın akrabasıdır. O dönemde Kadri ve Vedat Güldoğanların devletin istihbarat birimleri ve Özel Harekat Dairesi ile ilişkileri konusunda söylentier yaygındı. Kadri Güldoğan, Alp Arslan Türkeş’i Diyarbakır’a getiren ve bu geziyi organize eden başta gelen kişilerden biridir. Bilindiği üzere Alparslan Türkeş’in Diyarbakır’a gelişi (23 Haziran 1975) büyük olaylara sebebiyet verdi. Bu olaylar Diyarbakır’ın yakın siyasi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu olaylardan sonra Kadri Güldoğan, Vedat Güldoğan, Recep Alyamaç (Komando Reco) vb. Diyarbakır’daki MHP ve Ülkü Ocakları’nın önde gelen kadroları buradan kaçarak Elazığ’a sığındılar. Vedat Güldoğan kaçtığı yeni mekanında Elazığ Ülkü Ocakları Başkanı ve aynı zamanda Fırat Üniversitesi Öğrenci Yurdu Başkanı oldu. Şadillili Vedat’ın (Vedat Güldoğan) en bilinen eseri Türkiye’de Kürtçülük Hareketleri ve İsyanlar adlı eseridir.[6] MHP ve Ülkü Ocakları ile sağ çevrelerde Kürtler ve Aleviler konusunda referens olarak gösterilen biridir.

Feti Yıldız

25 Mayıs 1953’te Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlı Devecipınar köyü’nde doğmuştur. 1980 öncesinde Ülkü Ocakları’nın İstanbul İl Başkanlığı görevini üstlenmiştir. O dnemde eylemci ve devrimci çevrelere karşı saldırgan kişiliğinden dolayı Ülkücü camiada ”Apaçi Feti” olarak tanınıyordu. 18 Mart 2018’de MHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilmiştir. 27. dönem için İstanbul milletvekili seçilmiştir ve TBMM Anayasa Komisyonu üyesidir. Şimdi de Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ve İmrali Heyeti üyesidir.

Tevakkuf mu, tesadüf mü?

Tarihte hiç bir şey kaybolmaz. Üzerinden zaman geçse de bazı tarihi süreçler arasındaki etkileşim ve benzerlikler yok olmaz. Kon dergisinin yayınlanmasında yer aldığını söyleyen Feti Yıldız’ın bugün MHP Genel Başkan yardımcısı olarak “Terörsüz Türkiye Projesi” için kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu ve aynı zamanda bu komisyon adına İmralı’ya giden heyetin içinde yer almasına ne demeli? Bu bir tevakkuf mu, tesadüf mü? Zira Kon dergisini okuyanlar, o gün, MHP ve çevresinin Kon dergisinde Kürtler konusunda ifade ettiği fikirler ve bu konuda çizilen çerçeve ile bugün sözüm ona ”çözüm süreci” denilen süreçte, MHP ve lideri başbuğ Devlet Bahçeli ile PKK adına “kurucu önder” ilan edilen Abdullah Öcalan’ın söyledikleri arasında ne kadar benzerlikler olduğunu görebilirler.

[1] https://portal.arsivakurd.org

[2] Bilindiği üzere Saidi-i Nursi (Seîdî Kurdî) nin bir çok eseri daha sonra MİT’in müdahalesiyle tahrifata uğratılmıştır.

[3] Kaynaklar:

http://www.kirdki.com/qunciknivis/ergenekon davasi_ve_bazi_zazacilar

https://www.zazaki.net/haber/ergenekon-davasi-ve-bazi-zazacilar-829.htm?utm_source=chatgpt.com

[4] DDKO Dava Dosyası, Komal Yayınları, 1975 Ankara

[5] Türk Toplumunda Zazalar Ve Kürtler, 2008, Timaş Yayınları

[6] 1980 yılında Kon Yayınları (Ankara)