KAYYUM MESELESİ

Nurullah Timur

Devletin yürütme gücü yine devreye girdi. Yargıyı da yasamayı da hatta uymak üzere çıkardığı kendi yasalarını da devre dışı bırakarak, içişleri bakanlığına Belediye Başkanlarını görevden alması için verilen talimat yerine getirildi, üç Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındı. Yerlerine yasa gereği Belediye Meclisinden meclis tarafından başkan seçmesi gerekirken, yine yukarıdan verilen talimat uyarınca bu görev valilere verildi. Yürütme kendisini yargı yerine koydu, ‘’teröre destek’’ verildi dedi, yargıya gerek yok, durum acil, ben yaptım oldu, mantığı işledi.

Bu mantık tam da başkanlık sistemini getiren mantıktır. Amaç, Ortadoğu’daki Kürtlerin lehine yaşanan gelişmeleri durdurmak için sıkıyönetim ilan etmeden yürütmenin gücü ile çabucak tedbir almaktır. 

Tabii bu gücü eline geçiren yürütme, zaman zaman muhalefeti de baskı altında almak için kullanmanın kolaylığını da yaşadı.

Olaylara baktığımızda dış politikada yaşanan başarısızlığın yanında, her şey İstanbul seçimlerinin kaybedilmesi ile başladı. Önce seçimler İptal edildi, sonra hezimet gelince kabul edildi gibi görüldü ama fatura Kürtlere kesildi. Fakat burada bir ‘incelik’ olduğu görülmektedir.

Kürtler İstanbul seçimlerinde belirleyici oldular. Ama seçtikleri başkan yerinde kaldı. Burada incelik şurada ki, Kürtlerin CHP’ye oy vermelerinde bir sakınca görülmedi. Başka yerlerde AKP’ye oy vermelerinde de sakınca görülmedi. Kürtlerin oyları ile kazanan AKP’li ve CHP’li başkanlar yerlerinde kaldı. Ama ne ilginçtir ki Kürdistan’daki başkanlar görevlerinden alındı, oysa onlar da Kürt oylarıyla seçilmişlerdi. Kürdistan’ın başka şehirlerinde AKP’den seçilmişlerde de problem yoktu. Onlar makbul Kürtler’di.

Yürütme şunu diyordu: siz Kürtler kendi adınıza siyaset yapamazsınız. Ama HDP de Türkiye partisidir, yöneticileri her fırsatta bunu belirtmektedirler. Bu da yeterli görülmedi.

Nedeni; Kürtlerin kendi adına siyaset yapmaması için iki partili sisteme geçilmesidir. Herhangi bir partinin tek başına iktidar olma şansı kalmadı. Diyorlar ki; “iki partiden biriyle ittifak yapacaksınız. Bunu yerelde de yapacaksınız, yerelde de bu iki partiden birini destekleyeceksiniz. Yoksa yargı margı yok gereğini yaparız.”

Verilen bu mesajla “AKP’li ve CHP’li olmayan her Kürt potansiyel terör destekçisidir” mantığı artık hakim olmuştu.

Amaç belli gibi, bazı milletvekillerinin de vekilliklerinin düşürülmesinin söz konusu olduğu yavaş yavaş dillendirilmeye başlandı. Arkasından bazı hareketlerin içinde örgütledikleri güçleri harekete geçirerek yeni hendekler yaratmak ve daha önce yaşadığımız hendek\kayyum ikileminde ortamı terörize etmek ve belki de bir ara seçim örgütleyerek yerel seçimlerde kaybettikleri güveni tazelemek isteyebilirler.

AKP, artık aşağı doğru inişte; parti kurmak için çalışan Babacan'a “elinizi çabuk tutun” denmesinin nedeni bu olabilir. Eski dostlar eski defterleri açmak için hodri meydan çekiyorlar. Önce Davutoğlu ardından Meral Akşener defterleri açmakla tehdit ediyor. Bu gidiş seçime doğru gidişin belirtisi gibi, zaten bu ekonomik durumla iktidarda kalmak zor.

Sakin kalarak meşru zeminde mücadele ederek ve Kürdistanî talepleri formüle ederek önümüzdeki döneme hazırlanmalıyız. Sivil itaatsizlik eylemlerini hayata geçirmeliyiz. Kürdistan halkına zarar vermeden, onların yaşam standartlarına dokunmadan kayyumlara karşı tavrımızı ortaya koymalıyız .

 

Bir toplum mühendisliği projesi ile karşı karşıya olduğumuz görülüyor: Ya AKP ya da CHP cenderesine sıkıştırılacağız; ya da HDP'nin 'Ortak Vatan, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus' ucubesi ile bu cendereye entegre olacağız. Elbette ki bu projeye karşı, milli demokratik değer ve prenslerimizi esas alan bir siyasetle bu gidişe 'dur' diyebilmeliyiz.

29.08.2019