İsrail gazetesi The Jerusalem Post’ta yayımlanan analizde, İran liderliğindeki “Şii Hilali”nin çöktüğü, ancak bu boşluğu Türkiye ve Katar öncülüğündeki “neo-Osmanlıcı” Müslüman Kardeşler ekseninin doldurduğu ileri sürüldü. Gazete, İsrail’in İran eksenine ağır bir darbe indirdiğini, ancak bölgedeki güç dengelerinin artık Ankara ve Doha’nın etkisi altında yeniden şekillendiğini yazdı.
Analizde, Hamas’ın Gazze’de askeri olarak zayıflasa da tamamen ortadan kalkmadığı, aksine Müslüman Kardeşler ağı sayesinde farklı biçimlerde yeniden doğabileceği belirtiliyor. The Jerusalem Post, “Ortadoğu’da kimse gerçekten kazanmaz, sadece düşmanını değiştirir” ifadesiyle bölgedeki yeni güç rekabetine dikkat çekti.
The Jerusalem Post’ta yayımlanan analiz şöyle:
Ortadoğu’da “tam zafer” diye bir kavram yok. Bu coğrafyada kimse gerçekten kazanmaz; sadece düşmanını değiştirir. On yıllardır ilk kez İsrail, İran’ın öncülük ettiği Şii eksenine – Tahran’dan Bağdat, Şam ve Beyrut’a uzanan “Şii Hilali”ne – yıkıcı bir darbe indirdi. Bu, İsrail açısından olağanüstü bir stratejik başarı olarak görülüyor. Ancak Ortadoğu’da hiçbir boşluk uzun süre boş kalmaz. İran tehdidinin çöküşü, bu kez farklı ama daha ince bir tehdidi doğuruyor: Türkiye ve Katar’ın öncülük ettiği Müslüman Kardeşler ekseni, yani “neo-Osmanlıcılık”.
Hamas, uzun yıllardır bu iki radikal eksenin – Şii ve Sünni – kesiştiği noktada duruyordu. İran, Hamas’a askeri destek sağlarken; Müslüman Kardeşler hattı Katar’ın mali, Türkiye’nin diplomatik ve ideolojik desteğiyle örgütü besliyordu. İran ekseni zayıfladıkça, Kardeşler ağı güç kazandı. Gazze’de Hamas çökerken bile, bu ağ Hamas’ı farklı biçimlerde yeniden doğurabilir.
Savaşın ardından Gazze’nin geleceğine dair planlarda Ankara ve Doha’nın izleri belirgin. Türkiye’nin ateşkes sürecindeki diplomatik rolü ve Katar’ın yeniden inşa fonlarını yönetecek olması, iki ülkenin bölgedeki nüfuzunu artırıyor. İran, yaptırımlar ve iç krizlerle boğuşurken, “Kardeşler ekseni” daha yumuşak, Batı’yla uyumlu bir alternatif sunarak siyasal İslam’ın etkisini genişletmeye çalışıyor.
“Hamas sabırlı bir ideoloji”
Gazze’de ağır bir yenilgi alsa da Hamas yok olmadı. Müslüman Kardeşler’in yerel uzantısı olarak örgüt, “sabr” – yani tarihsel sabır – ilkesine dayanıyor. Küresel Kardeşler ağı var oldukça, Hamas ondan güç almaya devam edecek. Silahlı faaliyetleri kısıtlansa bile, farklı coğrafyalarda ideolojik veya örgütsel biçimlerde varlığını sürdürecek.
Bu dinamik, önümüzdeki dönemde birkaç cephede kendini gösterecek:
Gazze’de, Türkiye ve Katar’ın yeniden yapılanma sürecine dâhil olması, iki ülkeye ciddi nüfuz kazandıracak. Bu durum Hamas’ın örgütsel yapısının dolaylı biçimde toparlanmasına imkân tanıyabilir.
Batı Şeria ve Kudüs’te, geçmişte serbest bırakılan militanların bir kısmının Türkiye’ye gönderilmesiyle örgüt yeniden etki yaratabilir. Ankara’nın bu faaliyetleri durdurmak için adım atması beklenmiyor.
Yumuşak güç alanında, Katar ve Türkiye kamuoyu, medya ve kampüsler üzerinden “Filistin’in savunucusu” imajını pekiştiriyor. Katar medya ve sivil toplum aracılığıyla, Türkiye ise Kudüs ve Mescid-i Aksa söylemi üzerinden etkisini artırıyor.
İsrail’in yeni sınavı: Yumuşak güç savaşı
Türkiye ve Katar, İsrail’in klasik düşmanları değil. Aksine, her ikisi de Batı’nın yakın müttefiki: Türkiye NATO üyesi, Katar ise ABD’nin bölgedeki en büyük askeri üssüne ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle, bu mücadele hava saldırıları veya suikastlarla çözülecek türden değil; nüfuz, diplomasi, medya ve kamuoyu savaşı biçiminde sürecek.
İsrail’in önündeki temel zorluk, askeri başarılarını korurken aynı zamanda yumuşak güç stratejisini geliştirmek. Uzmanlara göre, Tel Aviv’in öncelikleri şöyle olmalı:
Türkiye’nin özellikle Kudüs ve iç bölgelerdeki etkisini sınırlamak.
Türkiye ve Katar’daki Hamas kadrolarının uzaktan yönettiği faaliyetleri engellemek.
Katar’ın Batı’daki medya, üniversite ve sivil toplum ağları üzerinden yürüttüğü propaganda faaliyetlerine karşı koymak.
Sonuç olarak, savaş biçim değiştirdi. Şii Hilali çöktü, ancak Müslüman Kardeşler’in neo-Osmanlı ekseni onun yerini alıyor. İsrail, bu yeni savaş biçimine – daha yumuşak, çok boyutlu ve ideolojik – hazırlanmazsa, yine savunmada kalabilir.