Hewler’de, Soran’da Ve Cambridge Koleji’nde Konferans

İsmail Beşikci

22 Mayıs 2022-31 Mayıs 2022 tarihleri arasında, İBV Mütevelli Heyeti Başkanı ve Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Gürbüz ve İBV Mütevelli Üyesi Celal Temel’le ve Avesta Yayın Yönetmeni Abdullah Keskin’le birlikte Kürdistan’ın Güneyi’nde bir gezi gerçekleştirdik. Bizler için çok önemli ve değerli olan bu gezinin,  Botan Tehsîn Muhammed’in koordinatörlüğünde, İbrahim Gürbüz,   Hâkim Telli, Azad Cundiyani ve Soran Valisi Hilgurd Şex  Necip tarafından organize edildiğini Botan Tehsîn Muhammed’in de  bizimle birlikte dolaştığını, yöreler ve kişiler hakkında açıklamalar yaptığını belirtmek gerekir.

23 Mayıs günü, Hewler Öğrenci Derneği’nin Rudaw TV ile birlikte organize ettikleri konferans gerçekleşti. Konferansın başlığı, 1920’lerde ve Günümüzde Kürdler, Kürdistan idi.

Konferans salonu büyüktü. Dinleyiciler kalabalıktı.  Salonu doldurmuşlardı. Dinleticilerin çoğu öğrenciydi. Konferansı Rudaw TV’de Emin çevirdi.

Konferansta, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın siyasal çehresinden, Milletler Cemiyeti’nin kurulmasından, Kürdlere, Kürdistan’a karşı geliştirilen politikalardan söz edildi. Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin İlkesi dönemi anlatan önemli bir ilkeydi. Sovyetler Birliği’nde Lenin, Stalin, Trocky, ABD’de Başkan Wilsoon bu ilke üzerinde çok konuşuyorlar, bu ilkenin, Ortadoğu’da Kuzey Afrika’da, Güney Asya’da ve Güneydoğu Asya’da yaşama geçmesi için çok yoğun bir çaba içindeydiler. Kürdler, Kürdistan böyle bir ortamda bölündü, parçalandı, paylaşıldı. Bu, Kürdler üzerinde, bir insanın beyninin dağıtılması, iskeletinin parçalanması gibi bir sonuç yarattı.

Konferansta, bu belirlemelerden sonra, Kürd sorunu nedir, Kürdistan sorunu nedir? şeklinde bir sorudan sonra, o soruya makul bir cevap verildi: ‘Kürd sorunu, Kürdistan sorunu, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının gesbedilmesidir.

Uluslararası Anti-Kürd Nizam böyle bir ortamda kuruldu. Bugün Kürdistan, genel olarak sömürge kavramıyla ifade edilir. Aslında, Kürdistan sömürge bile değildir. Kürdistan’ın sömürge bile olmadığına vurgu yapıldıktan sonra, Afrika sömürgeleriyle Kürdistan karşılaştırması yapılmış, farklılıklar vurgulanmıştır

Milletler Cemiyeti uluslararası barışı kurma, devletler arasındaki anlaşmazlıkları, savaşa varmadan barışçıl yollarla çözümleme amacıyla kurulmuştu. Ama Kürdlerin, Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması, bu anlayışın yaşama geçmesini, Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin ilkesini, ta Milletler Cemiyeti’nin kurulması döneminde hükümsüz bırakmıştır.

Konferansta, Milletler Cemiyeti’nin uluslararası barışı kuramadığı, bu konulardaki çabalarının etkisiz olduğu, İkinci Dünya Savaşı’nın önüne geçemediği de belirtilmiştir.

Uluslararası barışı kurma çabaları, bu konu ile ilgili görüşmeler İkinci Dünya Savaşı sürecinde de devam etmiş, 1945’de Birleşmiş Milletler bu amaç doğrultusunda kurulmuştur. Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla dünyanın siyasal durumunda, çok büyük değişiklikler olmuştur. Ama Kürdistan’ın durumunda hiçbir değişiklik olmamıştır. Uluslararası Anti-Kürd Nizam’a paralel olarak Bölgesel Anti-Kürd Nizam kurulmuştur. Irak’ın, İran’ın, Türkiye’nin, Suriye’nin Kürdistan ve Kürdler üzerindeki müşterek baskıları artmıştır.

Halbuki, Birleşmiş Milletler kurulurken, Birleşmiş Milletler’in, Milletler Cemiyeti’nin taşıdığı zaaflardan arındırılarak kurulduğu dile getiriliyordu. Kürdlere, Kürdistan’a uygulanan politikalar ise gerek Milletler Cemiyeti’nin gerek Birleşmiş Milletler’in çok büyük bir zaafıdır. Milletler Cemiyeti’nin ve Birleşmiş Milletler’in asıl amaçları neydi denildiği zaman, çözümlenmesi gereken en büyük sorunun Kürdistan olduğu, Kürdlerin durumu olduğu çok açık bir gerçekti.

                                                            ***

Bugün Kürdler, dünyada 50 milyonu aşkın nüfuslarıyla devletsiz bırakılmış en büyük halktır. Halbuki, dünyada, bugün nüfusa bir milyonu bile bulmayan belki 40 devlet vardır. 193 üyeli Birleşmiş Milletler’de, 57 üyeli İslam Konferansı’nda, 48 üyeli Avrupa Konseyi’nde, 27 üyeli Avrupa Birliği’nde, 23 üyeli Arap Birliği’nde bu ilişkileri izlemek mümkündür.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Kürdlere, Kürdistan’a yapılan bu haksızlıkları bilincine varmak, Milletler Cemiyeti, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumları bu yönlerden eleştirmek, Kürd aydınları için vazgeçilmez tutumlar olmalı. Bu çerçevede, neden bir Kürd devletinin kurulamadığını irdelemek Kürd aydınlarının önemli bir işi olmalı.

Konferansı Rudaw TV’de Emin çevirdi. Soru-cevaplarla dinamik bir konferanstı.

                                                               ***

Gezinin önemli bir bölümü Soran’da gerçekleşti. Soran’a giderken önce Barzani Vakfı’nın, dağda kurduğu kampı ziyaret ettik. Kampta 50 civarında genç, kız-erkek, eğitim görüyor. Öğrencilerin konuşmalarından sonra, tarihsel, toplumsal konularda ben de kısa bir konuşma yaptım.

Daha sonra, Musa Ahmed’in köyü Kelog’a doğru yola devam ettik. Bu bölgede meşeler daha büyük, meşe ormanları daha gür. Bunu görünce Mele Mustafa Barzani’nin bir sözünü hatırladım. Mele Mustafa Barzani, meşe ağaçlarıyla Kürdlerin yaşamı hakkında bağ kurmuş. ‘Meşeler yaşadıkça Kürdler de yaşayacak, meşe ağaçlarını, meşe ormanlarını iyi koruyun…’ demişti. Halifan Vadisi’nin iki tarafındaki dağlar da Brifkani’deki dağlar da meşe ormanlarıyla kaplı ama Piran Dağı çevresindeki meşe ormanları daha gür. Meşe ağaçları daha büyük.

’Kelog Köyü sınıra on km. mesafedeki Piran Dağı’na çok yakın. Musa Ahmed, Kör Hüseyin Paşa’nın mezarının da Piran Dağı’nın eteklerinde olduğunu söyledi.

Kör Hüseyin Paşa’yı mezarında ziyaret ettik.  Kör Hüseyin Paşa, oğlu Abdullah Beg ve yeğeni Ahmed Zero ile, ceviz ağacının altında, birlikte yatıyor. Üç mezarlık taşla çevrili belirli bir bölüm içinde. Sınıra doğru uzayan yolun sol kıyısında. Mezar bakımlı. Mezar taşında Kör Hüseyin Paşa Heydarî yazıyor.

Kör Hüseyin Paşa, 1930’da, Hacı Musa’nın oğlu Medeni tarafından öldürüldüğünde 80 yaşlarındaydı. Ağrı Dağı’na ulaşmaya çalışıyordu.

Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi sırasında, birçok Kürd şeyhine, aşiret reisine mektuplar göndermiştir. Bunlar arasında Hacı Musa da vardır ama Kör Hüseyin Paşa yoktur. Sivas Kongresine katılanlar arasında da Kör Hüseyin Paşa yoktur.

Kelog Köyü’nden, Soran’a dönerken Çoman yolu üzerine Galala taraflarında Dr. Kırmanç’a da uğradık. Yolun sağ tarafında yer alan Mîr Süleyman Dargala ve Mîr İzzettin Dargala’yı, mezarlarında ziyaret ettik. Mîr İzzetin Dargala, 1947’de, Mele Mustafa Barzani’yle birlikte Sovyetler Birliği’ne sığınan, 1958’de de yine Mele Mustafa Barzani ile Kürdistan’a dönem peşmergelerden…

Soran Üniversitesi’nde Konferans

Ertesi gün, Soran Üniversitesi’nde çok sıcak bir karşılama oldu. Önce üniversitenin giriş kapısından hemen sonraki bir alanda büst açılışı gerçekleşti. Soran Valisi  Hilgurd Şex Necip ve Soran Üniversitesi Rektörü  Şîrwan Qurtas açılışta hazır bulundu.

26 Mayıs’ta, Soran Üniversitesi’ndeki konferans, İsmail Beşikci’nin çalışmaları üzerineydi. Öğleden önce ve öğleden sonra gerçekleşen iki oturumda sekiz kişi İsmail Beşikci’yle ve çalışmalarıyla ilgili düşüncelerini açıkladılar.

Sabah gerçekleşen oturuma başlamadan önce Soran Valisi Hilgurd Şex Necip ve Soran Üniversitesi Rektörü Şîrwan Qurtas birer konuşma yaptılar. Ben de üniversite kavramıyla ilgili düşüncelerimi belirttikten sonra Kürdler ve Kürdistan’la ilgili bazı açıklamalarda bulundum. Konuşmamı Abdullah Keskin tercüme etti.

Sabah gerçeklesen oturumun moderatörü Üniversite hocalarından Hoşeng Dara idi. Bu oturumda, Azad Cundiyani, İbrahim Gürbüz, Dr. İbrahim Malazade, Dr. İbrahim Mahmûd  bidiriler sundular. Bildiriler üzerinde tartışmalar da oldu.

Öğleden sonra gerçekleşen oturumun moderatörü ise Abdullah Keskin’di. Konuşmacılar Celal Temel, Dr. Kawe Mahmûd, Ebubekir Karwani, Eta Qeredaxi’ydi. Bildiriler üzerinde tartışmalar bu oturumdan sonra da  yapıldı.

8 akademisyen, yazar, İsmail Beşikci’yle ve çalışmalarıyla ilgili düşüncelerini açıkladılar. Soran Üniversitesi Rektörlüğü, konferansa sunulan bildirilerin kitap halinde yayımlanacağını söyledi.

Soran- Revandiz’den Hewler’e dönerken, Rondiq Faris’in köyü Bersiav’a da uğradık. Buralarda da meşe ağaçları, meşe ormanları çok gür. Kırsal alanlarda, tek katlı, iki katlı, iki-üç katlı villalar,  evler çoğalıyor. Bunu otomobille yolculukta yoldan bile izlemek mümkündür.

Soran-Revandiz’den Hewler’e dönerken Barzan’a da uğradık. Mele Mustafa Barzani için kurulan müzeyi yavaş yavaş dikkati bir şekilde gezdik. Mezarı da ziyaret ettik. Daha önceki ziyaretlerimizde, orada bir defter vardı. Ziyaretçiler duygularını düşüncelerinin deftere yazarlardı. Şimdi defter kaldırılmış. İsteyenler, mezar başında duygularını, düşüncelerinin açıklayan konuşmalar yapabiliyor.

Cambridge Kolejini Ziyaret

28 Mayıs’ta öğleye doğru, Hewler’deki, Cambridge Kolejini ziyaret ettik. Çok sıcak bir karşılama oldu. Dr. Sarbaz Othman, Dr. Azad Najar, Mrs. Chapka N. Othman, Mrs. Gulikhan Othman ve öbür izleyiciler bize çok ilgi gösterdi. Yöneticilerin, ‘hoş geldiniz’ konuşmasından sonra ben de kısa bir konuşma yaptım. Cambridge gibi köklü bir üniversitenin, Hewler’de bir kolej açmasının önemini dile getirdim. Cambridge Koleji’ndeki konuşmalarımı, Kolejden Türkçe bilen bir hoca ve İbrahim Gürbüz Kürdçe’ye çevirdi.

Cambridge Üniversitesinin Batı’da kurulan ilk yedi üniversiteden bir olduğunu dile getirerek konuşmaya başladım. Batı’da kurulan ilk üniversitenin 1088’de Bologna’da (İtalya) kurulduğunu, ikinci üniversitenin 1160 ‘da kurulan Paris Üniversitesi olduğunu belirttim. O zaman İngiliz öğrenciler de Paris’de eğitim görüyorlardı. Ama Fransa Kralı İkinci Henry’nin İngilizlerin Paris’e gelmelerini yasaklaması üzerine Oxsford Üniversitesi kuruldu 1167. Oxsford’dan sonra da 1209’da Cambridge Üniversitesi kuruldu. Daha sonra Padua (1224) Orleans (1235) ve Monpelier  (1239) üniversiteleri kuruldu.

Doğu’nun yüksek eğitim kurumu medreselerdir. Batı’nın yüksek eğitim kurumu ise üniversitelerdir. Medreseler ve üniversiteler aşağı yukarı aynı tarihlerde kurulmuştur. Onbirinci yüzyılın sonu. Bağdat’da ilk medresenin, Nizamiye Medresesi’nin kuruluşu 1067’de gerçekleşmiştir.

Batı’da üniversite hızlı bir gelişme göstermiştir. Bunun asıl nedeni, üniversitenin, ne, nasıl, neden, niçin, nerde, kim… gibi sorulara cevaplar aramasıdır. Doğu’da ise, medresenin, bu tür sorular sorması, Tanrı’nın iradesine müdahale etmektir, diyerek yasaklanmıştır. Çünkü dünyayı insanlar için Tanrı yaratmıştır. Doğayı anlamak için ne, niçin vs. diyerek sorular sormak Tanrı’nın iradesini sorgulamak anlamına gelir. Buysa Medresenin geri kalmasının getirmiştir. Batı’da üniversitenin dinsel değerlerden kopması zaman içinde gerçekleşmiştir.

İslam dünyasında da el Kındi (801-873), el Razi (865-915) gibi, Farabi (870-950), İbn Sina (880-1037), İbn Rüşd (1126-1198)  gibi düşünürler vardır. Ama bu düşünürler, Ebu Hasan Eşari (873-937), Gazali (1058-1111) İbn Teymiyye gibi devlet destekli düşünürler karşısında fazla etkin olamamışlardır. Eşari’nin Gazali’nin ve İbn Teymiyye’nin, İslam dünyasını karanlıklara boğduğu vurgulanmaktadır.

Cambridge Koleji’nde 7-8 yaşındaki öğrenciler eğitim görüyor. Eğitim Kürdçe ve İngilizce. Bu küçük konferanstan sonra bizi müzik ve resim sınıfında gezdirdiler. Açıklamalarda bulundular.

Konferanstan sonra, İbrahim Gürbüz,  Cambridge Koleji’ndeki de ki sohbette , İsmail Beşikçi’nin 12 kez cezaevine girip çıktığını ancak her çıktığında daha kararlı bir direnişle mücadelesini sürdürdüğünü Donkişot örneğini vererek anlattıktan sonra Kolej müdürü, Dr. Sarbaz Othman, konferans hakkında İsmail Beşikci’nin çalışmaları ile ilgili olarak kısa bir değerlendirmede bulundu.  Medrese-üniversite karşılaştırmasının değerli olduğunu söyledi. İsmail Beşikci’nin 12 defa cezaevine girip çıktığını vurguladıktan sonra, ‘İsmail Beşikci özgür bir kişidir’ dedi. Kürdlerin Mazlum bir millet olduğunu dile getirdikten sonra İsmail Beşikci adaletli bir kişidir’ dedi. Kürdistan’ın sömürge bile olmadığı saptamasının çok önemli ve değerli olduğunu dile getirdi. İsmail Beşikci’yi sağlıklı ördüğünü ve bundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Birlikte Yaşama ve Tolerans Okulu

Gezi organizatörlerinden, Botan Tehsîn Muhammed’in girişimiyle, Birlikte Yaşam ve Tolerans Okulu’nu ve Hewler Kalesi’ni de ziyaret ettik. Kürdler, kamuoyunda, daha çok savaşçılığıyla tanınan bir millettir. Bu, eksik bir tanımdır. Kürdler arasında da birçok yazar, şair, düşün adamı çıkmıştır.  Hewler’deki, Birlikte Yaşam ve tolerans Okulu’nu ziyaret ettiğimiz zaman bu daha iyi anlaşılıyor. Kürdistan’ın bazı alanlarında, Kürdler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Türkmenler, Yahudiler Keldaniler vs. en azından bu etnilerden birkaçı her zaman birlikte yaşamışlardır. Birlikte Yaşam ve Tolerans Okulu’nda, İsmail Berzenci, Qereni Çemil, İsmail Xoşnaw,  Umid Berzenci,  Mamosta Fevzi Xoşnaw, Welid Maaruv gibi hocalarla yaptığımız sohbette  bu açıkça görülüyordu. Uzun yıllar Hacettepe Üniversitesi Rektörü olan, 1981-1992 arasında YÖK Başkanı olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın da bu okuldan mezun olduğu söylendi. Kendisinin Kürd olduğu ama Türk olmayı tercih ettiği vurgulandı. Amca çocukları hala Hewler’de yaşıyorlar, Kürdçe konuşuyorlar.

Hewler Kalesi

Hewler Kalesi’ni de ziyaret ettik. Nihat Qoce, Kanan Xailany… bize restorasyon  çalışmaları hakkında bilgi verdi. Kale’deki Barzani Müzesi’ni de gezdik. Kalede İsmail Beşikci için müze kurulacağı ama müzenin yerinin henüz belirlenmediği söylendi.

Toplumsal ve Fiziksel Değişiklikler

Her gelişimizde Kürdistan Bölgesi’nde fiziksel, toplumsal, kültürel değişikliklerle karşılaşıyoruz. Yeni yolların yapılması, çok katlı apartmanların çoğalması, özel otomobillerin çoğalması, yollarda, tırların, kamyonların artması, ticaretin yoğun bir şekilde sürmesi fiziki değişiklikler olarak belirlenebilir.

Her yaştan çocukların çoğalması önemli bir toplumsal değişiklik. Kırsal alanlarda, yolların kıyısında her yerde çoluk-çocuk piknik yapan ailelere rastlamak mümkün.

Çoluk-çocuk, genç-ihtiyar dolaşanlar da var. Bu gidişimizde hem otellere gelip gidenlerin çokluğu, hem de çoluk-çocuk, genç-ihtiyar ailelerin otele gelip yerleştiklerine tanıklık ettik.

Barzan’da kabristanı ziyaret edenler ve Barzani Müzesi’ni ziyaret edenler de çoktu. Celal Temel Hoca, Barzan’a gelip-gidenlerin daha çok yaşlı ve orta yaşlı kişiler olduğunu, aslında, gençlerin daha çok gelmesi gerektiğini söyledi.

‘Söz konusu vatansa Bilim Teferruattır’  kitabının Soranice çevirisi yayımlandı. Kitap imzalama, 31 Mayıs günü, öğleden sonra gerçekleşti. Kitap imzalama Ala Centre gerçekleşti. Hewler Valisi  Umîd Xoşnaw da  bu törene katıldı. Vali bu törende yaptığı konuşmada, Hewler Kalesi’nde kurulacak İsmail Beşikci Müzesi ile ilgili bilgi verdi.

Kürdistan Hükümeti’ne Eleştiri

Görüştüğümüz birkaç arkadaş, Kürdistan Bölgesi’nde insan kaçakçılığını had safhada olduğunu, bunun bir meslek haline geldiğini,  insan kaçakçılarının piyasada rahat bir şekilde dolaştıklarını, hiçbir takibata uğramadıklarını söyledi. Bu arkadaşlar gençlerin uyuşturucu batağında olduğun da vurguladı. Uyuşturucunun Türkiye’den, İran’dan yolcu otobüsleriyle taşındığını da dile getirdi. Kürdistan Hükümeti’nin bu işlerle ciddiyetle ilgilenmesinde, bu işleri  dert edinmesinde büyük yararlar var.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde KDP-PKK Zıtlaşması

Kürdistan Bölgesel Yönetim 2005 tarihli Irak Anayasası ile kurulmuştur. O tarihten beri bölge belirli bir statüye sahiptir. PKK/KCK bu statüyü tanımamaktadır. Kürdistan Demokrat Partisi’yle özellikle onursal Başkan Mesut Barzani’yle anlaşmazlık içindedir, çatışmaktadır. Bu statüyü yıkmak için çaba harcamaktadır.

PKK/KCK Barzanilerin paralarından, yolsuzluklarından söz etmektedir. Kanımca, bu, temelleri olmayan afaki bir iddiadır. Bu afaki iddiaları çürüten temel olgu, Hewler ve Duhok şehirlerinin son 15-20 yılda gösterdiği gelişmelerdir. Bugün her iki şehir de batılı bir görüntü vermektedir. Yollarıyla, havaalanlarıyla, okullarıyla, hastaneleriyle, parklarıyla, yeşil alanlarıyla, kamu binalarıyla, konferans salonlarıyla, otelleriyle vs. batılı sehirlerdir. Süleymaniye daha öncelerde de gelişmiş bir şehirdi. Ama Hewler ve Duhok son 15-20 yılda gelişti. Bağdat’tan gelen bütçe çarçur edilmiş olsaydı, yolsuzluklara kurban gitmiş olsaydı böyle bir gelişme yaşanamazdı. Bu iki şehri, 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda ziyaret eden, bilen kişiler  ‘ o zamanlar buralar  köydü…’ demektedirler.

Başta Mesut Barzani, Barzaniler, bütün maddi varlıklarını Barzani Vakfı’na bağışlamışlardır. Barzani Vakfı’nın sosyal yardım vakfı olduğu bilinmektedir.

PKK/KCK, neden Kürdistan Demokrat Partisi’ne, Mesut Barzani’ye çamur atmaktadır? Çünkü Mesut Barzani, KDP devlet istemektedir. Buysa, Kürdistan’ı müştereken baskı altında tutan bütün devletleri, ayrıca PKK/KCK’yi rahatsız etmektedir. Bu bakımlardan, PKK/KCK’nin bu söylemi, bu söylem çerçevesinde KDP’ye, peşmergelere, Mesut Barzani’ye, Kürdistan Bölgesel Yönetimi statüsüne  saldırıları bu devletleri rahatlatmaktadır. Bu saldırılar, Kürdlere hiçbir kazanım getirmez. Irak’ı, İran’ı, Türkiye’yi, Suriye’yi rahatlatır. Onlar adına yapılan saldırılardır.

Şu haberler dikkat çekicidir:

YBŞ Komutanı'ndan itiraflar: Irak Güçleri, Peşmerge'nin korkusundan Şengal'e giremiyorlardı!

YBŞ komutanı Kurtay Şengali, 2020 yılının sonlarına doğru PKK'ye yakın bir medyada verdiği röpartajda çarpıcı itiraflara yer veriyor.

YBŞ Komutanı, Şengal'de önceleri sadece Ezîdixan’lar var olduğunu iddia ettiği açıklamasının devamında O dönem kimse “Şengal Irak’ındır veya Şengal Kürdistan’ındır” demiyordu. Kimse konuşmuyordu. Kimse böyle bir şeyi dile getirmiyordu.Irak Devleti’nin Şengal’e gelmesini biz sağladık. Biz hiçbir şeyi saklamıyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Irak Devlet yetkililerinin bile KDP güçlerinin korkusundan Şengal’e giremediklerini belirten Şengali, "Bu gerçek bir hakikattir. Peşmerge’nin korkusundan Şengal’e giremiyorlardı. Bunlar gerçek şeylerdir. Biz gizli bir şey söylemiyoruz.Bağdat’tan Şam’a gidiyorlardı, Şam’dan Qamişlo’ya, onları oradan biz alıp getiriyorduk. YBŞ gidip getiriyordu" diyor.

19.03.2022,

Şengal Özerk Yönetimi: KDP, Şengal'de Irak Bayrağına izin vermiyordu, Irak Bayrağını yeniden biz göndere çektik!

Şengal'de PKK'ye bağlı TAJE (Tevgera Azadiya Jinen Ezidi) meclis üyesi Riham Hico 6 Mayıs'ta Çıra TV'ye yaptığı açıklamada "KDP Irak hükümetinin Şengal'de güçlenmesine izin vermiyordu, Irak hükümetine güçlenmesi için yol açan biziz. Şengal'de ilk Irak bayrağı yükselten de biziz" dedi.

Bu iki haber, PKK/KCK’nin anti-Kürd niyetini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Halbuki Şengal Kürdistan’dır.  Saddam Hüseyin yönetimine  kadar  Şengal’de hiçbir Arap ailesi yaşamamaktadır.

                                                                                       ***

Şu tarihsel anı da unutmamak gerekir. 2014’de, Bağdat, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bütçesinin göndermedi. Kürdlerin hakkını göndermeyi kesti. Haziran 2014 İŞİD saldırıları başladı. Çok kısa bir zamanda Kürdistan Bölgesel Yönetimi alanına 1 milyon 950 bin mülteci geldi. Bunlardan 350 bini Rojava’dan gelmişlerdi. Geriye kalanlar,  Irak’ın çeşitli bölgelerinden gelmişlerdi. Bağdat, bu süreçle hiç ilgilenmedi. Mültecileri hiç sormadı. Mülteciler için bütçe de göndermedi. Bu yeni durumlarla başetmek, Kürdistan Hükümeti’nin işi oldu. İşte bu durumda, Barzani Vakfı, Barzaniler, bütün varlıklarını bu yeni durumlarla mücadele sürecinde  kullandılar…

                                                                                   ***

PKK, 1970’lerin sonlarında,  ‘Birleşik, Bağımsız Kürdistan şiarıyla kurulmuş bir örgüttü. Bugün ise, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni, peşmergenin kanlarıyla, canlarıyla sağlanan statükoyu yıkmak için çaba  harcıyor. PKK/KCK’ye özgürlük hareketi deniyor. Bugün ise PKK/KCK, kazanılmış özgürlükleri hiçe saymakla, dumura uğratmakla meşgul. Bu çerçevede KDP’ye, Mesut Barzani’ye saldırıyor. Bu saldırıların Kürdler için hiçbir kazanım sağlamayacağı, İran, Irak, Suriye, Türkiye gibi, Kürdistan’ı müştereken baskı altında tutan devletlerin işini kolaylaştıracağı açıktır. O devletlerden teşvik ve yardım gördüğü de besbellidir. Bu saldırıların hiçbir başarıya ulaşamayacağı ise şüphesizdir.