Her Türk milliyetçisi potansiyel bir Kürd katilidir!

Diyar Budak

Toplumsal kirlilik Türk ve Kürd halkının yaşadığı yerleşim yerlerin, neredeyse büyük çoğunluğuna sirayet etmiştir. Mafyalaşan iktidar ve Türk devleti kendilerini yeni bir aşamaya taşımak, gelecek iktidarlarını garantilemek için tezgahlar hazırlayıp ve halkı provokasyonlarla aldatıp hedef şaşırtmaktır. Böylece olağanüstü rejim ilan edip kaybedeceği kesin olan seçimlerin bilinmez bir geleceğe ertelemek istemektedirler. Bunun için en yakın tehlike olarak gördükleri Kürt ve Aleviler üzerinde bu provayı denemek isteyeceklerdir.

Amaçlarına ulaşabilmek için, önümüzdeki zamanda her türlü suikast ve kitlesel katliamlar gerçekleşebilir.  Bu ortamı hazırlamak için  Rojava Kürdlerinin öldürülmesinde  yeteri, tecrübe ve eğitimlerini tamamlamış infaz mangaları hazır kıta bekletilmektedir. 

Bunun ilk denemesini İzmir HDP binasında Deniz Poyraz adında bir Kürd kızının katledilmesiyle işaret fişeği verilmiştir. Bu saldırı “Türk demokrasisine” yapılan bir saldırı olduğunu söylemek bir iyi niyet olamaz. Filistinli bir kadının öldürülmesi nasıl İsrail demokrasisine sıkılan bir kurşun olmayacağı gibi,  ölen Kürd kızının adının Deniz olmasından  hareketle  Türklükle bağdaş kurmak, Kürd kimliğini yadsımak anlamına gelen bir art niyettir.

Türkiye’de kurşun sıkılacak bir demokrasi var mı? Her Türk milliyetçisi bireyler bile potansiyel bir Kürd katilidir.

Kürdistan'da işkenceden kaçan aynı ailenin tutuklu üç çocukları da hapisten getirilerek kardeşlerinin cenazesine katılımı sağlanmıştır. Bahis edilen cenazeye katılma demokrasisi mi? 

Yoksa tabutun üzerine üzerine örtülen renkli sembolün polis tarafında el konulması mı?

Önümüzdeki dönem devlet ve halk içindeki çekişmeler giderek ayyuka çıkacaktır.

Kemalistlerin kurucusu oldukları devletlerine sahip çıkma ve ringde sınama zamanı hızla yakınlaşmaktadır.

Bazen satranç oyununu dışarıdan seyretmek daha öğretici ve kazançlıdır.  Yanlış bir  hamleniz ve zamanlama, mahallede yaşayan  tüm renkten köpeklerin size saldırısına neden olacaktır.

Ama bu iktidarın yakın gelecek stratejisi,  Kürdler arası bir kargaşa veya sokağa çekip onları hendek savaşında olduğu gibi toplu  bir katliam tabi tutmaktır.

 Kürd örgütleri bu yeni sürece ilişkin dikkatli olmalı, PKK ve HDP’nin içindeki birtakım unsurların “ halkların kardeşlik” yalanına uyarak Kürd halkının çıkarları devlet içindeki kirli iktidar oyunlarına kurban edilmesine müsaade edilmemelidir.

 Ayrıca Güneyde Kürdistan’da bir istikrarsızlık ve savaş halinin  Türk devletine bir katkı olacağı bilinmelidir. Başta Türk ve İran devleti olmak üzere sömürgecilerin içten arzulardır. Bu savaş da Türk devletinin amacı dahilinde olduğu unutulmamalıdır.

Dünya her yerinde yaşayan Kürtlerin ,Güney Federe Kürd devletini her koşulda  “Kürd” geçinen” derin güçlere ve sömürgecilere karşı amansız desteklerini sunmalıdırlar.

Bu asla güneyde yapılan eksik ve yanlışlıkları savunmak anlamına gelmez. Mevcut statüye karşı savaş ilanı her Kürde karşı bir savaş ilanıdır.

Birazda olsa, Sedat Peker’in “ben devletime söz söyletmem” anlayışından ders almak gerekir.

Türk devleti, ümmetçilik yaftası altında, halkı İslam hidayeti fikri ile büyük aldatmaktadır.

 Yaptığı otoyollar, köprü, inşaat ve şatafatlı AVMler sayesinde halkı kandırmayı fazlasıyla becermişlerdir.  Devlet içindeki çıkar odakları, kendileri lehine, yıkım, yolsuzluk, yolma ve yok etme politikalarına hız vererek çarklarını yürütmektedirler. Dünyanın her yerinde bir başka güç olarak bilinen basın Türkiye’de ise birinci güç olan devlet ile iç içe, el ele, kol kola yürümektedir.  Aynı zamanda devletin hırsızlığını kamufle etmek için yandaş basın“düşkünce” devletin önüne yatmaktadır.

 Böylece onlarda kendi paylarına düşen büyük vurgunları havada hisselerini kapmaktalar.

 Her zaman olduğu gibi bu soyguncu sistemin yüzü Türk bayrağı milliyetçi söylemler, şehitler, vatan ve Kürd düşmanlığı ile örtülmektedir.

Kendileri, yakınları ve tefeci ortakları ultra varlık içinde yaşamaya devam etmektedirler.

Güvenlik güçlerinin orantısız saldırı ve baskıları, geniş halk kitlesi hiç bir zaman rastlanmayan bir sinmişlik ve korkuya  neden olmuştur..

Bu durum, insanları, devletin hışmına uğramadan, bir yol  bulmaya sevk etmektedir. Çok şükür, Allah razı olsun! güzellemesi de  eklenince, toplum adeta,yeni bir Arap sabunu ile yıkanmıştır.

Sömürgeciler ile ayni kıble de gömülmek Kürdler için bir olumsuzluk olarak zuhur etmektedir.

Türk devletinin bu riyakar politikası bizlerden de oldukça ciddi taraf bulmuştur. Halkın dini söylemleri olarak gördükleri inşallah, maşallah sözlerini sıkça kullanılmaktadır. Geleneksel düğün törenlerinde, ne yazık ki, kapanma ve İslam’a dönüş motifi giderek güzelim,  Kürd  giysilerin yerini almaktadır.

Ayni şekilde Alevi’ler de  bu atmosferden etkilenmekte, ölülerine ‘El Fatiha” duaları okumaktadırlar.

Eskiden iktidarların  dalkavuklara ihtiyacı vardı. Ancak şimdi halkın kendisi bu ihtiyacı fazlasıyla doldurduğunu söylemek hiçte abartı değildir. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştur. İşçi sınıfı hareketinin örgütlü olduğu İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde bile İslam'a duyulan özlem ve hasretin etkisi ile Türk demokrasisi iktidar partisinin ümmetçi anlayışına teslim olmuştur. Son yerel seçimlerde Kürdlerin karşılıksız verdikleri destek  oyları sayesinde bu dengeler Kemalistlerden yana tekrardan  değişimi sağlamıştır. Ulusal kurtuluş savaşında da aynı güçler  Kürtleri kandırıp, gerekli desteği almışlardı. Bugün içinde bulunduğumuz durum ve ödediğimiz ağır bedel, o gün yaptığımız yanlışların cezasını ödeme olduğu unutulmamalıdır.

Bu hiçte zekice  olmayan seçim  oyunu, eski asena ve faili meçhul dönemin “kraliçesi“Meral  Akşener olmak üzere, Kemalistleri de oldukça memnun etmiştir. Hükümetin Kürde her saldırısında yanında yer alan  sözde bu”Cumhur muhalefet”  HDP’yi ikna edip gelecek seçimlerde Kürd seçmeni, kuyruklarına  tekrar takmayı hesaplamaktadırlar.

Ancak, halen tutuklu bulunan eski HDP Başkanı, S. Demirtaş'ın Kürd oylarını hiç kimse çantada keklik zannetmesin açıklaması bunları üzmüş ve hesapları Bağdat’ta dönmüştür. Bu belirleme doğru ve yerindedir. Eğer bir ittifak söz konusu olacaksa, Kürdün çıkarını gözeten ittifakta yer almak en doğrusudur. Başta bir genel af olmak üzere, Kürdistan'da yürütülen  tüm askeri işgal ve operasyonlar son bulması için bu ittifak anlaşma metninin ilk maddeleri olmalıdır.

İnsani haklarımızın kazanımı bile giderek, seçim, parlamento, demokrasi yolundan uzaklaşmaktadır.

Devletin zulmüne azınlık bir kesimin sadece  karşı koyması, her dönem olduğu gibi, ağır bedeller ile karşılık verilmektedir. On yollardır hapishaneler Kürd gençleri ile dolu bulunmakta, işkence, sürgün ve ölümle neticelenen hayatlara bolca rastlanılmaktadır.

Hele birde strateji üretmeyen, düşmana zarar vermekten ziyade, onların bir aparatı gibi davranmak, Kürd örgüt ve kurumlarını halkların kardeşliği adına Türkleştirmek, Kürd halkına büyük kaybettirmektedir.

Yarım asırlık bir süredir, ülkesinden uzak yaşamak zorunda bırakılmış  binlerce insanımız bugünde Kürdistan'ın özgürleşmesi için ciddi çaba ve beklenti içindedir. Ancak, sömürge bir nüfusun, yarısına yakın insanlarının  örgütlü başkaldırı ve özgürlük talebi olmadığı sürece başarı zordur.

Bu bir kış mevsiminde, sadece birkaç  evde yanan soba ile  kocaman ülkenin ısınmasını beklemek gibidir.

 Ancak görünen odur ki  bu defa toplum hep beraber bir çöküş yaşayacaktır.

 Doğru duruş, öncülük ve doğru ittifak yanı sıra kararlı tutum bu sürecin sonucunu belirleyecektir.

Eski deyim ile “devrim koşulları” hızlan olgunlaşmaktır. Toplumsal gelişmelerde ilk koşul olarak düşmanın çıkarlarına darbe vuran iyi bir örgüt veya partinin olmasının yanı sıra, iç ve dış dinamiklerin örtüşmesi de hayati önemdedir.

 Aksi takdirde, kişisel veya grupsal başkaldırılarda başarıya ulaşmak imkansız gibidir. Bir defa sadece bir defa yapacağıma birlik bizi ev sahibi yapacaktır..

Bu günü yaşamak dileği ile.

Biz ülkemizden uzak yaşayanlar da bu güne hazır beklemeliyiz. Günü geldiğinde bu katkıyı sunmazsak şimdiye kadar kendimizi kandırmışızdır.

23  Haziran

Londra