“Gerçeklerin, bir gün mutlaka ortaya çıkma gibi inatçı bir huyu vardır.”

Kamil Sümbül

ANI YAZMAK

Anı yazmak; insanın başından geçenleri, yaşadıklarını, tanık olduğu önemli toplumsal ve tarihi anları gelecek kuşakların okuyup ders çıkarması özelliğinin yanında, aynı zamanda yazanın kişisel yaşamını da anlatmasıdır. Kısacatarihe not düşmektir. Geçmişte yaşanmış siyasi olayları, savaşları, toplumsal felaketleri ve kültürel değerleri yeni kuşaklara aktarmak için anı yazmanın önemi büyüktür. Biz Kürtlerde önemli politik şahsiyetler, bir dönem toplumsal hareketlere damga vurmuş aydın ve önderlerde pek anı yazma yaygın olmadığından yazılı anı konusunda yoksul sayılırız. Sözlü anlatımlar ise çok yaygın, ama bu anlatımları maalesef yazıya dökme konusunda da yeterli çabayı gösteremiyoruz.

 

Anı/anılar, eski deyimle hatıralar yazmak, insan yaşamında önemli olayların unutulmaması için geçmişi geleceğe taşımak olduğundan çok önemli bir değere sahiptir. İnsan her zaman geçmişteki olayları aklında tutamaya bilir, fakat günlük tutmak, olayları günü gününe yazmak anıların daha sağlam temellere oturmasını sağlar. Kürt politik çevrelerinde günlük tutmak, kanımca fazla yaygın değil(veya piyasaya hâlâ çıkmayan günlükler de olabilir). 1960-70’li yıllarda Kürt hareketinde Necmettin Büyükkaya’nın günlüklerini içeren ve İsveç’te APEC yayınlarından, ülkede de Vate Yayınları’ndan çıkan KALEMİMDEN SAYFALAR yakın tarihimize düşülen bir not olarak önemlidir.

 

Anı yazılarını önemli kılan nokta; geçmişte büyük roller oynamış şahısların yaşadıkları ya da tanık oldukları bazı olayları, bu olayların üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra yazıya aktarmalarıyla oluşan metinler olmasıdır. Anılar yaşanmış olaylardır, yeni kuşakları bilgilendirip aydınlatmayı sağlamak, onların başarılı olmasına yardım edeceği gibi anlatılan dönemin her açıdan durumunu da yansıtır. Bu metinlerde sadece anı yazan değil, olayların içindeki şahısların tarih önündeki rollerini, olumsuz durumlarını da yazmak gerekli olduğundan doğru aktarmak, gerçekleri yazmak gerekmektedir. Burada esas önemli olan yeni kuşakları doğru bilgilendirmedir. Anılar aynı zamanda yaşandığı dönemin aynasıdır, odönemin ruhsal ve psikolojik hâlini yansıtır.

 

Anı yazmanın önemli bir nedeni de tarihsel, toplumsal olayların tüm ayrıntılarının üzerinden belirli bir süre geçince unutulması ya da hafızanın oyun oynayıp yanıltması, değiştirilmesi ihtimalinin olmasıdır. Bazen hafızalar zayıflayıp gerçek yaşanmışlıklar tam hatırlanmaya bilinir. Bazen de bazı anılar hatırlandıkça insana acı da verir, çünkü yaşamında önemli yer tutan, hem negatif hem de pozitif anılarıhatırlamak hem mutluluk hem de acı/üzüntü verebilir. Bu durum aynı zamanda insanın kendi kendisiyle yüzleşmesine de neden olabilir. Anı yazmanın kendine özgü zorlukları da bulunmaktadır. Çünkü anılar aynı zamanda yaşamın kendisi olmaktadır. Her ne kadar anılar geçip gitmiş olsa da etkileri devam eder, unutulmaları veya yok olmaları mümkün değildir. Bazı anılar var ki; bugün yaşadıklarımızdan daha etkilidir. Bu yüzden anılar belgelerle güçlendirilmeli, doğru olanı dile getirme kaygısı taşımalıdır.

 

Biz Kürtlerde önemli tarihi dönemlerde rol almış, belirli misyonlar üstlenmiş şahıslarda anılarını yazanlar çok fazla değil. Kuzey Kürdistan’da 1900’lerin başından 1940’a kadar verilen ulusal direnmelerde belirli rolleri olan bazı Kürt aydın ve önderleri Suriye’ye geçmek zorunda kalmışlar ve bizlere çok önemli anılar bırakmışlardır:Celadet ve Kâmuran Bedirxan kardeşler, Nurettin Zaza, Kadri Cemilpaşa ve Baytar Nuri Dersimi’yi örnek verebiliriz. 1970’e kadar ise dönemin ulusal önderleri olan Faik Bucak, Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak bildiğim kadarıyla, kendi kaleminden anılarını yazamadılar. Onlar hakkında yazılanlar ise anlatımlardan ibaret kalmaktadır. O dönem sadece Musa Anter anılarını yazarak bizleri bilgilendirmiştir. Ayrıca Osman Aydın’ın Çarpel Medya’da yaptığı açıklamalar da dikkate değer anılardır. Umarım bu söylediklerini yazıya dökerek kitap olarak yayınlatır.

 

12 Eylül’ün silindir gibi üzerinden geçtiği Türkiye sol hareketlerinde son 10-20 yıldır anılar bolca yazılıp kitap olarak çıkmakta. 1960-70-80 döneminde belirli misyonlar ve sorumluluklar yüklenmiş şahıslar; ya kendi kaleminden dönemi anlatan yazıları, ya sözlü anlatımlarını ya da yapılan röportajların kitaplaştırılmasıyla çokça anı kitapları basıldı. Bu anıların bir kısmında farklı anlatımlarla karşılaşmak mümkün. Bu şahıslar kendi yaşamlarını, verdiği uğraşları anlatırken aynı zamanda bir dönemin tarihi de yazılmaktadır, kendi açılarından. Bazıları yaşadıkları dönemi objektif olarak resmederken bazıları da o dönemde yapılması gereken her şeyi yaptıklarını, fakat çevrelerinde bulunan kadroların olumsuz oluşları bahanesi nedeniyle hata ve yenilgiler kendi dışındaki şahıslarınüzerine yıkılmak istenmektedir. Bir dönem kavgalı olduğu kesime içinden duyduğu kinci duygularını onlar üzerine kusup kendisini aklama çabası gözlenmekte. Böyle yazanlar her ne kadar tarihi gerçekleri yazıp gelecek kuşaklara aktarma iddiasındalarsa da kendini ön plana çıkararak bir suçlu veya günah keçisi yaratma anlayışını taşımakta. Ama yine de anılarında geçmiş olaylar ve olguları çarpıtsa da gerek yeni kuşaklar gerekse tarihçiler ders çıkarılmaya etkisi olacak birçok şeyi bulup çıkaracakları inancındayım.

 

Anı yazılırken nesnel gerçeklik ve doğru bir gözleme dayanması gerekir. Yıllar önce yaşanmış bazı olaylar tam olarak hatırlanmaya bilinir, kavgalı olduğu bazı insanları yaşamından, anılarından da silmek ister veya yakınlarına, sevdiklerine gerçek anlatım zarar veriyorsa olayları değiştirip farklı anlatabilir. Bundan dolayı her anı yazarının gerçeği anlattığını söylemek zordur ve doğru da değil. Zamanında günlük tutup önemli olayları günü ve tarihinde not etmek, anlatılanları doğrulayacak belgelerle, gazete ve dönemin yayınlarıyla güçlendirmek anıya daha bir güç katar ve inandırıcı olur. Anılar resmi tarihin yazmadıklarını da yazmış olacağından daha bir değer kazanır. Anı yazmak ciddi bir iştir, çünkü yazarken geçmişte yaşanılanları, hataları ve yenilgileri siyasi muhataplarına karşı bir koz olarak kullanmak da etik olmaz. Aynı zamanda bilinen gerçekleri de görmemezlikten gelip yanlış bilgilendirmek de etik olamaz.

 

Türk solundaki bu anı yazmanın çok olmasını Kürt hareketlerinde görmek mümkün değil. Belli bir dönemde etkin ve sorumluluk üstlenen birçok şahıs ya susmakta ya da hâlâ politik uğraşlarına devam ederken anı yazmayı önemsememektedirler. Bence bu doğru olmayan bir tavırdır. Geçmişlerini kendilerini de sorgulayıp yüzleşmeleri gerekmektedir, bu da anılarını yazmakla olur. En detaylı yazılan anı, 1970 sonrasından günümüze kadar anılarını 5 ciltte toplayan Sayın Kemal Burkay’dır. 60 yılı aşan yakın dönem Kürt siyasi hareketinde özgün bir yeri olan Kemal Burkay’ın anılarında tarihe not düşen çok önemli bilgilerin yanında, başından beri birlikte yürüdüğü bazı arkadaşlarına eleştirileri de var. Politik şahsiyetlerinanılarında sadece kendi yaşamlarını anlatması, her şeyin merkezine kendilerini oturtmaları doğru olmadığı gibi, hem dönemi hem de çevresindeki insanları da anlatma zorunluluğu olması nedeniyle eleştirilerin de gelmesi kaçınılmaz olmakta. En iyisi okurken eleştirel bir gözle okunmalıdır anılar.

 

Anıların yazılmasını birde geçen dönemde sorumluluğu olan, bazı yenilgilere neden olan şahıslar “kol kırılır yen içinde kalır” misali yazılmasını istemezler. Eğer objektif olarak yazılıp bazı yanlışlar hatırlatılınca sorumlu olan şahıs kendini haklı çıkarmak, gerçeklerle yüzleşmemek için bazen politik rüşvetle adam ayarlayıp açıklamalar yaptırır (rüşvet sadece parayla olmaz),kendine uygun yalaka şahısları konuşturup sorumluluktan kaçmak, kurtulmak ister. Bu tür olumsuz davranışlarla da maalesef yaşamda karşılaşılmaktadır.

 

Ayrıca yine okuduğum bazı anı kitaplarını yazanlar; Hüseyin Yıldırım, Kazım Budak, Ruşen Arslan, Şerafettin Kaya, Mehmet Şükrü Gülmüş ve isimlerini hatırlayamadıklarım, tanıklık ettikleri dönemi yeterli olmasa da, eleştiriler alsa da yazdıkları önemlidir, bence. 12 Eylül’le birlikte Kürt toplumunda bir kırılma yaratan Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi’nde yatan birçok eski tutuklunun yazdıkları sayısal olarak 25 adet kitabı geçmektedir. Sanırım bu konuda daha da kitaplar yazılması muhtemeldir. Biz Kürtlerin zaten geçmişimizle ilgili en fazla yazdıklarımız da 12 Eylül ve cezaevleri ile ilgili olanlardır. Bu kitapları da kanımca anı olarak değerlendirmek gerekmektedir.

 

Kürt Ulusal Mücadelesi’nde bir yarım asır bedel ödeyenlerin yaşamı, aynı zamanda güçlü iz bırakan dönemlerdeki anılarıdır. Bu anılar yaşamımızın kendisi ve aynasıdır. Bunlar birinci elden yeni kuşaklara ulaştırılması ve onların dersler çıkaracağı tarihe düşülen notlardır. Geçmişi araştırıp incelemeler yapanlar için belge niteliği olan, bir dönemin tüm ayrıntılarını veren birer kaynak olacaktır. Aynı zamanda kendimizle, birlikte yürüdüğümüz arkadaşlarla, toplumumuzla ve sistemle bir yüzleşmemiz olacaktır. Her ne kadar anılar içinde sübjektif bazı yaklaşımlar olsa da, hem özeleştiri hem de yanlışlarımız için “keşke şöyle olsaydı değerlendirmeleri de barındırır. Tarihçiler bu yazılanlarla ilgili yapacağı değerlendirmelerle yeni kuşaklara bir bilgi sunmuş olunur.

 

Unutmayalım anı yazmak; geçmişimizi anlamak, tarihe not düşmek içindir. Eğer günümüzde geçmişimizin kökleri olmazsa, geleceğimizin doğru temellerde oluşması da eksik olur. Anıların en önemli yararı geleceği tasarlamaktır, yoksa kendini merkezine koyup birilerini suçlu göstermek, yalan ve yanlış iftiralarda bulunmak kimseye bir yararı olmaz. Nietsche bunu çok güzel formüle etmiştir: “Geçmişe çevriliş, insanı geleceğe götürür. İnsanı yüreklendirir, bilinçlendirir, yaşama bağlı tutar. Umuda götürür”.

 

Anı yazmaktan, gerçekleri vicdanımızla da tartarak yazmaktan korkmayalım. Anılarımız aynı zamanda kendimizle, geçmişimizle yüzleşmektir, hesaplaşmaktır, kendimizi rehabilite etmektir.