Erdoğan’ın Suriye’de Rusya ile sürdürdüğü vekâlet savaşının perde arkası

Türkiye daha önce Suriye ordusunun Türk gözlem noktalarının bulunduğu bölgelerin gerisine çekilmesinin istemişti. Bu Türkiye’nin ilan ettiği açık hedefleri, ancak diğerlerini gizliyor.

Hayrullah Hayrullah

Türkiye ile Rusya arasında Suriye topraklarında direkt bir çatışma yaşanabilir mi? Büyük ihtimalle hayır, ancak Türkiye ordusu ve Ankara destekli militanlarla Rusya hava kuvvetleri ile İranlı militanların desteklediği Suriye hükümeti arasındaki çatışma devam edecek, özellikle de Türk tarafı, açıkça ilan ettiği taleplerinin yerine getirilmesinde ısrar ederse.

Türkiye daha önce Suriye ordusunun Türk gözlem noktalarının bulunduğu bölgelerin gerisine çekilmesinin istemişti. Bu Türkiye’nin ilan ettiği açık hedefleri, ancak diğerlerini gizliyor.

Türkiye İdlib’i Ruslara karşı baskı unsuru olarak kullanmak ve bu şekilde Libya dâhil başka yerlerdeki ajandasını uygulamak istiyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Libya’daki kirli planları ortaya çıktığı için bunun üzerini örtmek için Rusya’ya ihtiyaç duyuyor.

Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’e öncülük etme isteği ve bölgedeki diğer hevesleri çok açık

Erdoğan’ın desteklediğini iddia ettiği Suriye devrimine olan hakareti başka ne şekilde izah edilebilir? Suriye ile ilgisi olmayan bir savaş olan Libya’da çarpışmak için 2 binden fazla Suriyeli göndererek hakaret etmedi mi?

İdlib ve çevresindeki bölgelerde yaşanan trajedinin arkasında, Kuzey Suriye’nin ötesine yayılan bir Türk ve Rus hesabı var. Rusya belli şartlara göre düşmanlıkları sona erdirmeye çalışsa dahi, Suriye hükümetini desteklemeye devam edecek.

Fakat aynı zamanda bölgedeki Rus çıkarlarını korumak için görüşmelere devam edecek.

Türkiye’nin ağır silahlar ve uçaksavarları kullanması gibi askeri nitelikte sürprizler olması muhtemeldir. Türkiye, Rusya’nın değil, Suriye’nin savaş uçaklarını hedef alabilir.

Moskova’da yapılan son Türk-Rus görüşmelerinden bir anlaşma çıktı. Bu anlaşma ile bir çeşit suni ateşkes sağlanması hedefleniyor.

Türkiye, Heyet Tahrir Şam’ın lağvedilmesini ya da en azından isminin değiştirilmesini ve mültecileri Suriye rejiminin kontrolü dışındaki bölgelerde kontrol altında tutmakla sorumlu.

Evet, hem Türkiye’nin ve hem de Rusya’nın İdlib’de bir gündemleri var fakat her ikisinin de zayıf yönleri var.

Türkiye’nin zayıflığı, Erdoğan’ın planında uzun süreli bir stratejinin gözetilmemesi. Sinirli bir doğaya sahip ve düşünmeden tepki gösteriyor. Ayrıca görünen o ki hayalinde yeni bir Osmanlı sultanı olmak da var.

Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğu’nun bir asır önce çöktüğünü, tüm karmaşıklığıyla modern dünyanın başka, ihtişamlı geçmişinin de başka bir şey olduğunu unutmuş gibi. Bundan dolayı partisindeki pek çok arkadaşı kendisini terk etti. Bu arkadaşları arasında Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu bulunuyor.

Davutoğlu, isyan öncesi Suriye’de uzun bir zaman geçirdi. Pek çok Suriyeli tanınmış aileyi bilir. Davutoğlu ayrıca Suriye toplumunun doğasını ve özellikle Beşar Esad’ın 2000 yılında babasının yerine devlet başkanı olmasından sonra kendini İran’ın hizmetine sokan azınlık rejiminin konumunu anlamaya çalıştı.

Erdoğan zamanla, kendisine iyi tavsiyelerde bulunan yardımcılarından kurtuldu. Dünyaya değişen Suriye’yi anlattı ve Suriyelilere birçok şey vadetti ama hiçbirini yerine getiremedi.

Özellikle 2016 başarısız darbe girişiminden sonra Amerikalılara karşı ve Türkiye içinde pek çok hata yaptı. Kendisini bir anda Rusya’nın koynunda buldu ve Rus Lider Vladimir Putin’le onunla eşitmiş gibi anlaşmalar yaptı ve bunu ABD ile Avrupa’ya karşı şantaj olarak kullanmaya başladı.

Erdoğan tehditlerini eyleme çeviremediği gün Suriye’de yenilgiye uğratıldı. Karar alması uzun zaman aldı ve Türk ekonomisinin zayıflığı, Rusya ile ilişkisi ve ABD ile istikrarsız işbirliği onu pek çok kısıtlamanın mahkûmu haline getirdi.

Türkiye’nin zayıflığı, Erdoğan’ın ne pahasına olursa İdlib’i güvenli alana dönüştürme iddiasını destekleyemeyecek. “Rusya ile görüşmeleri sürdürmeye hazırız” diyen Erdoğan daha sonra “Müzakere masasında bize sunulanlar Türkiye’nin taleplerinden çok uzak” şeklinde konuştu.

Bu tür bir uzlaşmacı ton Türkiye’nin İdlib saplantılarını gizlemiyor. Erdoğan, Şam ve destekçilerinin ‘uyarılarımızın son uyarılar olduğunu, askeri bir operasyon için son hazırlıkların yapıldığını’ anlamadıklarını söyledi.

Erdoğan, ülkesinin bir çıkmaz içinde olduğunu reddediyor çünkü bir çekimserlik içinde. Bu çekimserlik de Suriye’de bir karar almasını engelliyor. Türkiye’nin çıkmazı daha da kötüleşti çünkü İran’ı da hesaba katmak zorunda. Türkiye’nin 2011 başından itibaren hamlesini yapması gerekmiyor muydu?

Türkiye için hesabı kapatmak artık çok zor. Aynı şekilde Rusya’nın da Suriye’de iyi bir durumda olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Rusya Suriye’de ilk ve son kararı söylemek istiyor, hâlbuki ABD sadece gelişmeleri seyrediyordu.

Rusya Suriye’de meşruiyeti kalmayan bir rejime bağlı kalarak hata ediyor. İranlı militanların desteğiyle rejimin kontrolüne giren pek çok bölgenin aslında kontrolden çıktığı görülüyor. Daraa ve çevresinde, hatta Şam kırsalındaki olaylar bunun en güzel örnekleri.

Karada İran milislerinin, havada hastane, okul, ev ayırımı yapmayan korkunç Rus operasyonlarının yardımı olmadan ilerleyemeyen Suriye güçlerine daha ne kadar bel bağlanabilir ki…

Ülkelerinin Rusya, Türkiye ve İran için bataklığa dönüşmesinin bedelini ödeyecek olan yine fakir Suriye halkıdır. Bu trajedi daha ne kadar devam edecek? Hiç kimse bir zamanlar bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Suriye’nin parçalanmadan yoluna devam edeceğini söyleyemez.

Ahval

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi