Emperyalizme Düşmanlık Türk ve Arap seviciliğidir

Diyar Budak

Yarım asırdır halkımıza dayatılan savaşın geldiği yer yıkım ve sinmişliktir.

Sömürgeci devletler son dönemlerde, Kürdü iradesiz kılmak, ulus olmasından kaynaklı, hak, hukuk ve devlet olma taleplerini ötekileştirmek için ellerinden geleni yapmaktadır. Devletlerin bu hin projeleri ne yazık ki Kürd örgütlerinin üst yönetici kadrolarında manevi destek bulmakta, hatta kendi taraftarlarına yutturmak için de bu yöneticiler, bolca teori saçmalıkları üretip gevelemektedirler.

Kırk yıldır geldikleri yer halkların demokratik kardeşliği, demokratik ulus ve devletin bölünmez bütünlüğüdür.

Kürdü değerleri ve ögeleri yok etmek için acayip bir çaba sarf etmektedirler. 35-40 yaşına ayak basmamış vekillerimizin söylemini radyodan duysak eski MHP li vekiller zanederiz.

Saf değiştirmiş, ezen ulusun örgüt mensupları gibi davranmaktadırlar. Sanki yasaklanan Kürd halkının haklı talepleri değil, Türk halkının uğradığı büyük mağdurlukmuş gibi... Parti ve örgüt içinde tüm imtiyaz ve karar Kürd olmayanların eline verilmiştir. Geçmişten beri Türk milliyetçilerinin savundukları şiar bu gün Kürd siyasetçileri tarafında savunulmaktadır.

Her ne hikmet ise bu denli ağır bedeller ödemiş Kürd tarafının hipnoza uğramış durumda çılgınca bu anti Kürt söylem ve siyasetin arkasında tıpış tıpış gitmektedirler.

Sömürgeci devletler Kürd uyanışını çılgınca saldırılarla engellemeye çalışırlarken, Kürde verdikleri devlet olma, vaatleri çöp sepetine, By Dicle’nin deyimi ilen atılmayı beklemektedir.

EMPERYALİZME DÜŞMANLIK TÜRK VE ACEM SEVİCİLİGİDİR

Geçmişte birçok parti ve örgütlerimiz sosyalist ilke ve prensiplere sahip olmak için kendi değerlerinden taviz vermekte, birbirleriyle kapışmaktaydılar. Hatta hiçbir zaman destek ve dayanışmasını görmediğimiz SSCB’nin arkasından gitmekteydik.

Çok şükür sosyalist cumhuriyetler yıkılınca bize de dersimizi almış olmak düştü.

Anlaşılan halen eski şabloncu ilişkilerde ısrarcı olanlarımız da bulunmaktadır. Özellikle PKK ve yakınında bulunan örgütler, bu gelgitler hengamesi içinde yer bulmaya çalışmaktadırlar. Eskiden beri Baas, İran ve Rus blokunu destekleyip, ABD ve İSRAİL’e karşı oldukça etkin bir siyaset yürütüyorlardı.

Bu hiç bir zaman halkımızın çıkarlarını ön plana almış bir strateji değildi. Belki de Suriye ve Filistin’de üslenen PKK’nin önüne konulan bir mecburiyetti.

Karşılıklı avantaj sağlamak konusunda, Öcalan küçümsenmeyecek bir pragmatizm yeteneğine sahipti. Ancak Baas ve İran’a karşı, fazlaca sadakatinden ve yanlış hesaptan dolayı bugün İmralı’da bulunmaktadır.

Afrin ve Rojava sürecinde de bu gelgitler stratejik kayba neden olmuştur. Bu süreçte en karlı çıkan taraf hem Camii hem kiliseden olmayan T.C. devleti olmuştur. Rusya ve Amerika arasındaki çizgide hep kalmayı başarmıştır. Türk devleti, Kürdün statüsüzlük halinin devamı için vermeyeceği tavizin olmadığını göstermiştir.

Ancak S400 füzelerini alıp almaması gidişatı daha da netleştirecektir. Eğer NATO’ya rağmen alırlarsa, Afrin’de kalıcı olur, tersi durumda bırakıp çıkmak durumunda kalırlar.

Hatırlanacağı gibi, PYD’nin askeri sorumlusu Talal Silo’nun Türkiye’ye sığınması, PYD ve çevresince iyi anlaşılmamış ve gerekli ders alınmamıştır.

Bugün de en kritik görevlerde bulunanların Kürd olmayışları bu sürece olumsuz katkılar sunmaktadır.

Bir yandan BAAS ile görüşmeler, diğer yandan ABD’nin verdiği askeri destek arasında tercih konusunda kararsız olmaları biraz Türkiye’nin, ABD ve RUSYA arsındaki dönme konumuna benzemektedir.

Oysa tüm göstergeler, Kürd halkının çıkarları ile ABD’nin amaçları arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir. Buna rağmen Rojava’da ikircikli davranmaları Kürdistan’ın faydasına değildir.

PYD, dün Esad’a yaptığını bu gün Amerika’ya yapmamalı. Rojava’nın her tarafına asılan Apo posterleri, işgalcilere davetiye çıkarırken, PYD’nin de halkını koruyamayacağı, Afrin pratiginden anlaşılmıştır.

Kocaman devletler ABD karşısında panik, ekonomik kriz histerisine kapılıyor iken, PYD ve diğer kurumların, kuru kabadayılık ve anti-emperyalist teorilerinin, halkımıza hizmet etmediğini Marksistler bile söylemektedirler.

Kürdler söz konusu olunca, halkların kardeşliği ve ortak vatan söylemlerinin düşmanlığa dönüştüğünü en iyi bilen Kürd halkının kendisidir.

Adaya bırakılmış bir insanın yıllar sonra insani davranış olarak da geriye gitmesi, ilkelleşmesi doğaldır. Yıllardır halkından ve üretim ilişkisinden uzak yaşayan, demirbaş yönetici kadroların geldiği yer pre-feodal dönem olduğuna kuşku yoktur. Bu kapasite ile başaramayacakları bellidir.

Kürd halkı yakın geçmişte eline geçen fırsatları değerlendirememiş, örgütsel ihanetin hışmına uğramıştır. Kerkük ana toprağından zorla koparılmış ve geriye dönmeyi beklemektedir. Yenilginin acısı geçer. İhanetin lanetli sancısı, yüz yıllar boyu devam eder.

Çubuk yarası düzelir. Söz yarası siyah bir iz bırakır.

Birîna jiço xweş dibe, ya biziman reş dike.