Faik Bulut
1975-1990 Lübnan iç savaşındaki rolünü saymazsak Dürziler, 2011 Suriye iç savaşında Beşar Esad yönetimiyle ihtilafları ve Colani’nin başında olduğu yeni yönetime karşı siyasi-askeri duruşlarıyla dünya kamuoyunun gündemine girdiler.
Biz, birkaç aydan bu yana hükümet güçleriyle Dürzi milisleri arasındaki çatışmaların arka planını değerlendirip bu toplumun tarihini, inancını, sosyokültürel hayatını ve ünlü ailelerini ele alacağız.
Çatışmaların sebebi: Radikal İslamcıların mezhepçi zihniyeti ve ötekileştirme Eski Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Suriye’yi terk etmesinin ardından Şam’daki iktidar koltuğuna oturan Ebu Muhammed Colani (resmi adıyla Ahmed Şera) yönetimiyle ülkenin güneyinde yaşayan Dürzi inançlı toplum arasında sözlü sataşmalar, eleştiriler, gerginlik ve çatışmalar eksik olmadı-olmuyor.
İdlib vilayetine hükmettiği sıralarda Colani komutasında 18 farklı cihatçı örgütten oluşan HTŞ (Heyetu Tahrir’il Şam-Şam Kurtuluş Oluşumu) sorumluları ortak askeri cephe oluşturmaya ilaveten Suriye Selamet Hükümeti isimli bir sivil İslamcı hükümet kurdular.
Şam’daki yeni yönetim, işte bu sivil hükümetin üyesi İslamcı yöneticilerden oluştu. Radikal İslamcı anlayışa sahip olan yeni yönetim kendi dışında kalan (Kürt, Dürzi, Arap Alevi, Hıristiyan, İsmaili gibi) siyasi, etnik ve inanç topluluklarını dışlamaktadır.
Türkiye destekli HTŞ ve SMO (Suriye Milli Ordusu) militanlarının Kürtlere, Arap Alevilerine ve Hıristiyanlara yönelik saldırılarına tanık olan Dürzi liderler, Şam’daki yeni rejime muhalif bir siyaset izliyorlar.
Nitekim ülkenin güneyindeki Suveyde vilayetinde yaşayan Dürzi inançlı toplumun dini ve siyasi önderi sayılan Şeyh Hikmet Hicri, 8 Mart 2025 tarihli demecinde Suriye geçiş hükümetini şöyle eleştiriyor:
“Kelimenin tam anlamıyla aşırıcı (radikal İslamcı) bir hükümettir bu. Kabine üyeleri, Uluslararası Ceza Mahkemesi (AHİM) tarafından (insanlık suçu nedeniyle) aranıyorlar. Suriyeliler olarak bu konuda herhangi bir müsamaha gösterilmesi bizim için kabul edilemez.
Her topluluğun zenginliği kendi insanları, kadroları ve doğru ulusal mirasıyla kaimdir. Bizler de var olmak ya da olmamak aşamasındayız. Bir topluluk olarak çıkarlarımız için çaba harcamaktayız.”
Suveyde Dürzi Harekât Komutanı Baha el-Cemal Muhammed de aynı tarihlerde tavrını açıkça belirlemişti:
“Colani’yi Cumhurbaşkanı olarak tanımıyoruz. Onun imzaladığı (İslamcı) Anayasal Bildirge Taslağını da kabul etmiyoruz.
Herhangi bir siyasal veya yasal düzenlemenin Dürzi toplumunun ruhani lideri (Hikmet el Hicri) tarafından onaylanması gerekir. Biz, adil seçimlerle seçilecek bir cumhurbaşkanını tanıyacağız. Bir teröristi tanımıyoruz. Alevilerin çoğunlukta olduğu sahil (Lazkiye-Tartus) şeridinde uygulanan katliam ve şiddet, Suriye’deki diğer topluluklar arasında güvenlik endişelerini körüklemektedir. Ahmed Şera ve HTŞ’nin iddia ettiğinin tersine, onlar tarafından öldürülen Dürziler silahsız sivillerdi; Esad rejiminin kalıntıları değillerdi.
Bütün tedirginliğimize rağmen biz Dürziler her türlü saldırıyla karşı hazırlıklıyız. Burada binlerce askeri milisimiz var. Yine de saldırıyı başlatan biz olmayacağız. Herhangi bir saldırıya uğrarsak da kendimizi savunup misliyle karşılık vereceğiz.”
Gerginlikten silahlı çatışmaya
Dürziler ile Şam’daki İslamcı iktidar arasındaki sözlü sataşma ve suçlamaların yol açtığı gerginlik, sırtını HTŞ iktidarına dayamış olan kimi başıbozuk, çeteci ve radikal cihatçı-selefi militanların başkent yakınlarındaki Cermana, Sahnaya-Eşrefiye yörelerine mezhepçi naralar atarak 30 Nisan-2 Mayıs 2025 tarihli saldırıları sonucu silahlı çatışmaya dönüştü.
Bahsi geçen mıntıkalarda yaşayan Dürzi milisler, halkını korumak amacıyla siperleri ölümüne savundular. Neticede her iki taraftan yaklaşık 100 milis veya sivil öldü. Bu kanlı hadise Dürzi azınlıkların yaşadığı Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün’de büyük yankı yaptı.
Nihayetinde ilgili ülke ve kesimler devreye girip çatışmaları durdurdular. Şam’da güvenlik
güçleri ile Dürzi temsilciler arasında 1 Mayıs’ta varılan anlaşmada yer alan ‘silahların teslim edilmesi’ maddesi uygulamaya konuldu. Bu kapsamda, başkent Şam’a bağlı Cermana Mahallesi’nde ağır silahların teslim süreci başladı. Aynı uygulama Sahnaya ve Eşrefiyetü Sahnaya mahallelerinde de sürdü.
Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında yaşayan bazı Dürziler ise hükümetin silahlarını teslim etmeleri yönündeki talebini reddettiler ve yetkililerin mezhepsel şiddet olaylarından günler sonra militanların yeni saldırılarına ilişkin korkularını henüz gidermediğini söylediler.
Reuters haber ajansının aktardığına göre: Geçtiğimiz hafta Şam’ın güneydoğusundaki Cermana’da Sünni militanlar ile Dürzi militanlar arasında başlayan çatışmalar daha sonra başkent yakınlarındaki bir bölgeye ve oradan da Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyde vilayetine sıçradı.
Bu şiddet, İsrail’in Dürzi toplumunu koruma bahanesiyle askeri müdahalesini arttırdı. İsrail ordusu bölgeye silah aktardığını açıkladı. İsrail hükümeti ise çatışmaların yayılması durumunda Dürziler lehine yöreye askeri müdahalede bulunacağını duyurdu.
Suriye hükümetiyle müzakere eden Cermana komitesinin üyesi olan Mekram Ubeyd silah bırakma şartlarını şöyle açıklıyor:
“Korkmaya hakkımız var çünkü (Alevi yöreleri gibi) bazı bölgelerde neler olduğunu gördük. İnsanların kendilerini güvende hissetmeye ihtiyacı var. 11 yıl süren ölüm, dayak, endişe, kaygı ve istikrarsızlık artık yeter. İnsanlar bundan bıktı...
Rejimin çöküşünün bizi çok daha iyi bir yere götüreceğini düşündük ama gerçek şu ki halen kendimizi güvende hissetmiyoruz. Ancak Suriye hükümeti, militanlarını zapturapt altına alan bir devlet olduğunda silahlarımızı teslim edebiliriz.
Nitekim Cermana Dürzi Komitesi de hükümetin şu anda azınlıkları taciz edip saldıran çeteleri silahsızlandırmaya odaklanması gerektiğini belirtmektedir.” Cermana sakinlerinden Fahd Haydar benzer endişeleri dile getiriyor:
“Silahlarımızın teslim edilmesine karşı değiliz. Aksine, biz de silah istemiyoruz. Ancak bir yasa olmalı ve silah meselesi Suriye genelinde düzenlenmeli. Suriye’deki tüm çeteler silahlarını teslim etmeli. Böyle bir durumda silahlarını ilk teslim eden bizler olacağız.” Cermana’da bir Dürzi şeyhi olan Muvaffak Ebu Şaş ise eleştirel bir yaklaşım gösteriyor:
“Dürziler zaten yeterince taviz verdi. Bir adım atıyoruz bir adım daha istiyorlar. İkinci adımı atıyoruz, üçüncü adımı istiyorlar. Üçüncü adımı da atıyoruz. Tamam, peki ya sonra? Kıyı (Lazkiye-Tartus) kesiminde yaşananların bizim başımıza da gelmemesi için garanti istiyoruz.”
Dürzilerin Suriye yönetimine karşı tavır alma konusundaki saflaşması
Çatışma öncesi ve sonrasında Suriye yönetimine karşı hangi tavrın alınıp nasıl bir siyaset uygulanacağı hususunda Dürzi toplumunda ciddi bir saflaşma yaşanmaktadır.
Mesela etkili bir Dürzi şeyhi olan Şeyh Hikmet Hicri, kendi cemaatini, “terörist” olarak nitelendirdiği Suriye liderlerinden korumak için uluslararası müdahale çağrısında bulundu. Hicri’nin videoları sosyal medyada aktivistlerce dolaştırılırken, Suveyde sokaklarında da Şam yönetimi konusunda karşıt görüşler işitiliyordu.
Suveyde’de “Erdemliler Hareketi” liderliğindeki fraksiyonlar Şam yönetimiyle 16 Mart’ta anlaşmaya varmış ve bu doğrultuda uygulamaya girişmişlerdi.
Suveyde’deki en büyük askeri yapı olan “Erdemliler Hareketi” sözcüsü Bessem Ebu Fakir, Suriye İçişleri Bakanlığının Genel Güvenlik Kuvvetlerinin faaliyetlerini, ilde yaşayanlardan oluşturulan yerel personelle sürdürmeye başladığını açıklamıştı.
Erdemliler Hareketi, İtibarlılar Misafirhanesi (Madafat’ul Kerame) ve Arap Dağı Özgür İnsanları Topluluğu (Ahrar Cebel’il Arab) ve İçişleri Bakanlığının oluşturduğu eşgüdümle ateşkesin sağlandığı belirtilmişti.
Suriye hükümetiyle işbirliği için devreye giren şahsiyetlerin başında Lübnan’daki İlerici Sosyalist Parti eski lideri Velid Canbulat ile yukarıdaki hareketlerin siyasi ve ruhani liderleri geliyor.
Canbulat, iki ay önce Dürzilerin İsrail tuzağına düşmemesi için Türkiye’yi ziyaret edip Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmüş ve bu konuda mutabakata varmıştı.
Ayrıca Türkiye ve S. Arabistan’ın devreye girmesiyle Şam’a giderek Ahmed Şera ile de buluşmuştu. Buna karşılık Hikmet Hicri ve taraftarları, Şam yönetimine mesafeli duruşlarını korumuştu.
Şeyh Hicri’ye yönelik iftiralar ve gerçekler tartışılıyor
Şam yönetimine karşıtlığında ısrar eden nüfuzlu Dürzi Şeyhi H. Hicri, onunla ihtilafa düşen bazı Dürzi kesimlerin ve bilhassa cihatçıların karalamalarının hedefi oluverdi.
Mısır’da ofisi bulunan Dubai merkezli El Meşhed TV (Al Mashhad – المشهد) kanalı, bu konuyu şu şekilde gündeme getirdi:
“Hikmet Hicri, güya İsrail helikopteriyle Suveyde’den kaçmış. İsrail ordusu radyosuna göre Dürzi bölgesine İsrail’den silah gönderilmiş ve bazı Dürzileri yine helikopterle İsrail’e götürmüştü.”
Tartışmaya katılan İslami eğilimli “El Vucud (Varlık) Partisi Başkanı Mısırlı Dr. Reyzan Harb, yukarıdaki söylentileri doğrulayan ateşli bir konuşma yapmış ancak ikna edici bir delil sunamamıştı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abdulrahman ise Şeyh Hicri hakkında çıkan bu söylentileri reddederek şunları söyledi:
“Dürzi Şeyhi Hicri yurdunu terk etmediği halde onun İsrail’e kaçtığını ileri süren saldırganlar (HTŞ taraftarı bazı cihatçılar ile IŞİD kalıntıları), bu saygın şahsiyeti ‘İsrail ajanı’ olarak gösterip gözden düşürmek istiyorlar.
Hâlbuki kendisi Beşar Esad zulmüne karşı başkaldıran haysiyetli ve dirayetli biridir. Bu başıbozuk çeteler daha önce Türkiye’den destek alıyorlardı. Bu çarpık mantıkla onlar için de
‘Türkiye işbirlikçileri’ demek lazım gelmez mi?
Hikmet Hicri’yi karalayıp iftira atmadan önce Cermana, Sahnaya, Eşrefiye ve Suveyde’ye intikal eden ve hâlâ IŞİD pazıbentlerini taşıyan cihatçılar Dürzilerin yaşadığı bölgelere
mezhepçi naralarla saldırıp provokasyon yaptılar. Bunlar hakkında laf etmeyenler, Dürzilerin hak ve adalet arayışını kötüleyemezler.
Dürziler, HTŞ ve çevresindekilerin kendi ideoloji ve politikalarına uygun bir İslam devleti kurmalarını istemezler. Çünkü bu tür devletlerin tarih boyunca başlarına neler getirdiklerini acı tecrübelerinden bilmekteler.
Gerçekte İsrail, Dürzi ahaliyi kendi topraklarına taşımamıştır. İşin aslı şudur: Çatışmaların yaşandığı bölgelerde yaralanan birkaç Dürzi, Suriye’nin güneyindeki Dürzi kasabası Hadar yakınlarında bulunan kliniğe tedavi amacıyla taşınmıştır.
İyi güzel de, bunu Dürzilerin başına kakan HTŞ ve IŞİD militanları şu gerçeği ne çabuk unuttular:
İç savaşın kızıştığı 2015-2017 yılları arasında Suriye nizami ordusuyla çatışırken yaralanan cihatçı ve selefi militanlar İsrail’e kaçıp onlar için kurulmuş sahra hastanelerinde tedavi edilerek tekrar cepheye gönderiliyorlardı. Tedavi sırasında Başbakan Binyamin Netanyahu kendilerini resmen ziyaret etmişti. Bu hadise, İsrail tarafından kamuoyuna duyurulmuştu.”
Dürzilerin Colani ve HTŞ hükümetine bakışı
Şam taraftarı silahlı milislerin mezhepçi bir ruhla ve çetecilik anlayışıyla gerçekleştirdikleri saldırılar karşısında Suveyde’deki Dürzi ruhani lideri Şeyh Hikmet El Hicri, “Gerekirse
dışarıdaki güçlerden ahaliyi himaye için yardım isteyecekleri” yolundaki bir paylaşımı X hesabından dolaşıma sokmuştu. Bunun üzerine Şam yönetimi gözdağı vermeyi de içeren şöyle bir uyarıda bulundu: “Dışarıdan medet ummak ve himaye istemek geçmişte kimseye hayır getirmedi, şimdi de getirmeyecektir. Siyasi, ahlaki ve tarihi sorumluluk açısından büyük bir vebal sayılan böyle bir çağrının bedeli ağır olacaktır; zira hem toplum bölünüp birbirine düşecek hem de dış müdahalelerin yolu açılmış olacaktır.”
İndependent arabia gazetesine görüş belirten Dürziler ise Şam’daki hükümete şu yanıtı verdi:
“Bizleri, sadece Dürzi veya Dürzi toplumu olarak tanımlamak suretiyle mezhepçilik ve ayrımcılık yapıyorlar. Bir kere biz, İsrail’den herhangi bir yardım istemedik, çünkü biz öncelikle Suriyeliyiz, öyle kalacağız. Ancak bize yönelik saldırılar İsrail’in bölgeyi ilhak edip
Dürzileri de kendine çekme planına yaramaktadır.”
Farklı Dürzi kaynakları şu noktaya bilhassa dikkat çekiyorlar:
“Biz, iç savaş sırasında (cihatçı-selefi) muhalefet ile iktidar arasındaki tarafsız alanda kaldık. Eski rejim askerlerini ve İran milislerini bölgemize sokmadık. Cihatçıların saldırılarına karşı kendi öz savunma birliklerimizi kurduk.
Şimdiki tutumuz şudur: Adil ve herkesin hakkını koruyup kollayan demokrasi ve hoşgörü temelinde yöneten yepyeni bir devlet kurulmadan kimseye silahımızı teslim etmeyeceğiz; kendi bölgemizi savunmaya devam edeceğiz.”
Mevcut Dürzi milisleri
Başta Suveyde il merkezi ve çevresi olmak üzere Şam’ın bazı beldelerinde yaşayan Dürziler, 2011 iç savaşını izleyen süreçte kendilerini korumak için silahlı birlikler oluşturdular. Zira Esad devrinde ordu hem Dürzileri saldırılardan koruyamıyordu hem de Dürzilerin silahlanmalarına karşı çıkıyordu.
Üstelik de Esad rejimi, bölgede uyguladığı olağanüstü hal (OHAL) kurallarına uyması ve Suriye ordusu saflarında cihatçılara karşı çatışması için Dürzi toplumunu baskılıyordu.
Rejimin söz ve vaatlerine güvenmeyen Dürziler, İran destekli Şii milislerin bölgeye girmesine karşı çıktılar. Rus kuvvetlerinin bölgede devriye ve asayiş kontrolü için bulunması konusunda ise Esad yönetimiyle anlaştılar.
Bu arada örgütlenip silahlanan Dürziler IŞİD ve HTŞ cihatçılarının saldırılarına da göğüs
gerdiler.
Silahlı birimler ve liderleri şöyle sıralanabilir:
1-) Suriye Bayrak Partisi (Hizbul Liva’il Suriye): 2021 yılının Haziran ayında kuruldu. Genel Sekreteri Fransa’da ikamet eden Malik Ebu Hayr olup aynı zamanda Ene İnsan (Ben İnsanım) isimli kuruluşun önderliğini yapıyor. Partinin, Semir el Hekim komutasında 600 kişilik silahlı milisi bulunuyor.
Rojava’daki SDG (Suriye Demokratik Güçleri), bölgeyi incelemek üzere bazı görevliler iletmiş; askeri eğitim için Rojava’ya Dürzi kadrolar gönderilmişti. İki örgüt, terör ve uyuşturucu kaçakçılığına karşı ortak mücadele gücü oluşturma kararı almıştı.
Suriye Bayrak Partisi (SBP) sosyal hizmet alanlarıyla siyasi kuruluşları etkilemeye çalıştı ama istenen sonucu alamadı. Parti, ülkenin güneyindeki üç vilayetin (Dera, Kuneytra ve Suveyde’nin) özerkliğini savunuyor. Mevcut Şam yönetiminden âdemi merkeziyetçi bir sistem uygulamasını istiyor.
İsrail ile uzlaşmaya karşı çıkıyor, ancak iki ülkenin birbirleriyle savaşmaması yolunda çağrı da yapıyor. ABD ile ittifak yapılabileceğini de söylüyor. Küçük projeler yoluyla siyasi ve askeri gücünü artırmayı tasarlıyor.
SBP, 6 Mart 2025 tarihinde yeni Suriye bayrağını indirip iktidarın başkanı Ahmed Şera’nın devrilmesi yolunda çağrı yaptı. Ruhani lider Hikmet Hicri’nin manevi ve siyasi rehberliği eşliğinde hareket ederek 10 Mart 2025 tarihli bildirisinde Şam hükümetinin neden olduğu insan hakları ihlallerini kınadı.
SBP, daha sonra Binau Vatan (Vatan İnşası) isimli oluşumun başkanı Halil el-Cemul ile ittifak içine girdi. Suveyde bölgesinde HTŞ militan unsurlarına karşı seferberlik ilan ederek onların Dürzi bölgesine girişini yasakladı. İran ve Türkiye’nin Suriye’ye yönelik planlarına karşı çıktı.
Bayrak Partisi her ne kadar Şeyh Hicri ile görüşüp nasihat ve fikirlerini alsa da onun emriyle hareket etmiyor. Şeyh Hicri ise bölgedeki Dürzi fraksiyonların kendi şemsiyesi altında toplanmasını arzu ediyor. Gelgelelim partinin askeri kanadının ekseriyeti esasen laik olup ruhani önderlere pek itibar etmiyor.
2-) Askeri Konsey (العسكري المجلس ): Şubat 2025’te Emekli Albay Tarık Şufi tarafından kurulan karma gruplardan oluşan bir milis gücüdür. Suriye Bayrak Partisi de bunun içinde yer almaktadır. Albay Şufi, inançsal meşruiyet kazanmak için Suveyde’deki Dürzi Şeyhi Hikmet Hicri ile temas kurup manevi onayını almış; oğlunu da Askeri Meclis yönetiminde söz sahibi yapmıştı.
3-) Arap Dağı Özgürlükçüleri (Ahrar’ul Cebel’il Arab- العرب جبل أحرار): Kurucu önderi Süleyman Abdulbaki olup, yörede hem Esad rejimi hem de Colani iktidarına karşı sert tavrıyla biliniyor. Bu yüzden 2021 yılında iki kez silahlı suikasta uğramıştı.
Süleyman Abdulbaki, Esad yönetimiyle uzlaşmadığı için Suveyde bölgesini askeri denetime alma ve açlığa mahkûm etme politikası uygulanmıştı. Abdulbaki askeri ve ekonomik kuşatmaya karşı 2023 yılındaki yöresel kitle gösterilerine öncülük etmişti. Hapse atılan protestocuları kurtarmak amacıyla Esad emrindeki bazı subay ve askerleri kaçırıp, Dürzi tutukların salıverilmesini sağlamıştı.
Kimi Esad yanlısı milislerle subayların desteğini alan Ürdün-Suriye sınırındaki uyuşturucu ve benzeri madde kaçakçılarına karşı 2024 yılında büyük bir eylem düzenleyen Süleyman Abdulbaki yörede büyük yankı uyandırmıştı.
S. Abdulbaki, halen Colani karşıtı tutumunu sürdürmektedir.
4-) Erdemliler Hareketi (الكرامة رجال): Kurucusu Dürzi toplumunun dini önderi Şeyh Vahid el Beluus idi. Beluus Esad yönetiminin emri altında iç savaşa katılmayı reddetti. Esad rejiminin baskısına başkaldırdı. Bu nedenle Esat istihbaratçıları, Eylül 2015’te arabasına tuzak kurmak suretiyle Şeyhi öldürdüler.
Ölümünden sonra yerine oğlu Leys Beluus geçti ve 2015 yılından itibaren Suveyde ili bölgesindeki kitlesel protestoların önemli simalarından biri oldu. 2023-2025 arasında Onurlu Şeyh Kuvvetleri adı altında silahlı bir milis birimi oluştu. Esad rejiminin çökmesinin ardından İsrail ve İran’ın ülkeye müdahalesine karşı çıktı. Vilayet ölçeğinde siyasi ve askeri tedbir alma faaliyetlerine katıldı.
Leys Beluus, mevcut siyasi İslam çizgi ve anlayışını değiştirmedikçe yeni Suriye yönetimiyle uzlaşmayacağını vurguluyor. Ancak bölgedeki asayiş ve güvenliğin sağlanması için merkezi hükümetle de görüşüyor.
“Birleşik Suriye’den başka vatanımız yoktur” şiarıyla hareket eden Leys Beluus, ülke çapında birlik beraberlikten yanadır. Bu yüzden kendisi, iki kez silahlı suikasta uğramıştır.
Onun yerine seçilen inanç önderi Şeyh Ebu Hasan Yahya El Hicar, İtibarlılar Misafirhanesi Hareketi’ne öncülük ediyor. Şu anda mevcut Suriye yönetimiyle uzlaşıp Dürzilerin hükümet dairelerinde çalışmalarından yana tavır alıyor.
Aynı Dürzi önderi İran-İsrail müdahalesine karşı olup; Suriye Bayrak Partisi’nin Şam yönetimine karşı uzlaşmaz tavrına karşı çıkıyor ve Dürziler için özerk bölge talebini benimsemiyor.
Bölgedeki Dürzi şeyhleri ve aristokrat aileleri kimlerdir?
- Şeyh Hikmet Hicri, daha önce Venezüella’da yaşan bir dini önderdi. Kendisinden evvel
kardeşi Ahmed Salman Hicri Suveyde’deki Dürzi cemaatine önderlik ediyordu. 2012’de kuşkulu bir trafik kazasında ölünce, Şeyh Hikmet Hicri Suveyde’ye dönerek onun makamına geçti.
- Şeyh Hammud Hennavi ile Hüseyin Cerbuu, Suveyde vilayetindeki Dürzi cemaatlere
rehberlik ettiler. Meşayihul Kerame (Onurlu Şeyhler) oluşumu içindeydiler. H. Cerbuu, 2012 yılında öldü. Hennavi Suriye’deki üniversitelerden korkutulup göçertilen Dürzi talebelere sahip çıkılmasını istiyor.
- El Atraş sülalesi, Suveyde vilayetinde ileri gelen aristokrat birkaç aileden biridir. İç savaş sırasında dini önderler (Şeyhler) ile onlara bağlı askeri birimler ön plana çıkınca bu geleneksel ailelerin nüfuzları azalmıştır.
Köklü bir tarihe sahip olan geleneksel feodal aristokrat El Atraş ailesi eski konumuna kavuşabilmek için Emir (Bey, Prens) Hasan El Atraş’ı reis seçmiştir. Dürzi inançlı Sultan (Paşa) El Atraş, 1925 yılında Dürzi Dağı’nda patlak veren ve tüm Suriye ile Lübnan’ın kimi bölgelerine yayılan bir isyana önderlik etti. 1925-27 yılları arasında Fransız işgalci-sömürgeci yönetimine karşı birçok muharebe kazandı. Direniş 1927 baharına kadar sürdü. Onunla baş edemeyen Fas ve Senegal’den binlerce asker getirten Fransız yönetimi, kurtarılmış bölgenin geri alınmasını sağlayabildi.
Fransızlar Sultan El Atraş’ı gıyabında idama mahkûm ettiler. İsyan lideri, yanındakilerle birlikte Ürdün’e kaçtı. Suriye-Fransa Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 1937’de Suriye’ye geri döndü. “Milli kahraman” ilan edilip heykelleri dikildi.
- Gelişmelere ayak uydurmak ve kendini korumak maksadıyla gelenekçi aristokrat Amir ailesi de Yahya isimli reisinin komutasında silahlı milis birliği kurdu.
- Lübnan’da Dürzilerin dini önderi Ebu Muheyb Naim Said Hasan (حسن سعيد نَعيم مهيب أبو)
adıyla biliniyor. Onun üstündeki makamda ise Dr. Sami Ebul Muna (المنى ابي سامي) bulunuyor. Kendisi “Yüksek Şeyhlik Meclisi” temsilcisidir.
Meclis şu isimlerden oluşuyor: Şeyh Ebu Salih Muhammed El Andari, Şeyh Ebu Fayiz Emin Mekarim ve Şeyh İsmet El Cerdi. Meclis üyeleri Suriye ve bölgedeki gelişmeler ışığında Dürzilerin durumu hakkında istişarede bulunuyorlar.
Lübnanlı Dürzi ruhani kesimi İsrail karşıtı bir tutum takınıp, Suriyeli Dürzilerin Şam’daki yeni iktidarı desteklemesinden yana tavır alıyor.
- İsrail’deki Dürzi topluluğa dini önderlik yapan Şeyh Muvaffak Tarif, 1950’li yıllardan
itibaren İsrail yönetimiyle uzlaşıp, kendi cemaatinin İsrail ordusu, kolluk kuvvetleri ve devlet aygıtlarında görevlendirilmesini sağlamıştır. İsrail’in Dürzi bölgelerini koruma gerekçesiyle Dürzi Dağı bölgesine yaptığı askeri müdahalesi sonucu Suriyeli bazı Dürzi şeyhlerinin İsrail’i ziyaret edip yöredeki şeyhlerle görüşmesini sağlayan da Şeyh Muvaffak Tarif’tir.
İsrail’in kuzey kesimlerindeki Dürzi cemaatinin yeni kuşakları ise Şeyh Tarif’in fetvalarına dinlemeyip İsrail işgaline karşı mücadele edebiliyorlar.
- Ürdün’ün Ezrak şehri ve çevresinde yaşayan sınırlı sayıdaki Dürzi cemaatinin dini temsilcisi ise Ebu Eşref lakaplı Şeyh Acac Mehna Ata ( عطا مهنا عجاج) olup İsrail karşıtı söylemleriyle biliniyor ve Suriyeli Dürzilerin Şam’daki iktidara destek vermesi için teşvik edici konuşmalar yapıyor.
Hangi ülkede ne kadar Dürzi var?
Dürzi toplumu ağırlıklı olarak Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün’de yaşıyor. Lübnan, Suriye ve İsrail’dekileri yakından tanıyorum; haklarında makale ve yazılar yazdım. Bunların nüfusları bir milyon kadardır. Biladi Şam (Şam Eyaleti) diye bilinen Doğu Akdeniz’in dağlık kesimlerindeki en büyük dini topluluklar arasındadır. Lübnan nüfusunun
%5,5’ini, Suriye’nin %3 ila 5’ini ve İsrail’in %1,6’sını oluştururlar.
En eski ve en yoğun nüfuslu Dürzi toplulukları, Lübnan Dağı’nda ve Suriye’nin güneyindeki Cebel’ul Druz (Dürzi Dağı) da yaşamaktadır.
İsrail’de Celile, Karmel Dağı ve işgal altındaki Golan Tepelerinde 20’den fazla köye dağılmış durumdalar. Merkezi İstatistik Bürosu’na göre İsrail vatandaşı Dürzilerin sayısı 153 bindir.
Golan’da ise yaklaşık 23-25 bin kişi bulunmaktadır. Golan’daki bu topluluk, 1967 yılındaki işgalden günümüze kadar İsrail vatandaşlığını kabul etmiyor ve kendini Suriyeli sayıyor. Suriye genelinde (350 binden fazla nüfusu barındıran güneydeki Suveyde vilayeti, Havran ve Şam çevresi dâhil) yaklaşık 700 bin Dürzi yaşıyor. Lübnan’daki nüfusun ise 250-300 bin kadar olduğu söyleniyor. Lübnan’da Dürzilere ait iki siyasi parti faaliyet gösteriyor. Biri Canbulat ailesinin önderliğindeki İlerici Sosyalist Parti, diğeri Emir (Bey/Prens) Mecid Arslan’ın oğlu Talal Arslan başkanlığındaki Lübnan Demokrat Partisi’dir. Bu sonuncusu genelde eski Suriye rejimiyle birlikte hareket ediyordu.
Gerek Canbulat (Kürt kökenli) gerekse Arslan ailelerinin Ortaçağ’ın son devirlerinde İran- Hakkâri-Kilis güzergâhı üzerinden Lübnan’a geçtikten sonra Dürzilerin siyasi liderliğine yükseldikleri biliniyor. Diğer ülkelerde Dürzilerin yasal siyasal partileri bulunmuyor.
2017 tarihli Los Angeles Times, ABD’de 30 bin Dürzi bulunduğunu ve en büyük yoğunluğun Güney Kaliforniya’da olduğunu yazmıştı. Ortadoğu dışında en kalabalık oldukları ülkelerden biri olan Venezüella’da 60 bin, ABD’de 50-60 bin Dürzi yaşıyor.
Dürzi adı nereden geliyor?
Dürzi adı, erken dönem vaizlerinden biri olan Muhammed bin İsmail Anuştekin el Darazi’nin isminden (Farsça darzi/derezi yani “terzi” kelimesinden) türemiştir. Dürziler el Darazi’yi “sapkın” olarak görse de bu isim, muhtemelen tarihi rakipleri/hasımları tarafından onları aşağılamak amacıyla kullanılmıştır.
Dürzilik nedir?
Fatımi halifelerinden el-Hâkim el Mansur bin el-Aziz billah’ın (996-1021) veziri Hamza bin Ali’nin kurduğu İslam dışı bir mezheptir. Dürzi, bu mezhebin görüşlerini benimseyen kişidir.
Propagandacı dâîlerden Anuştekin el Darazi’nin (ö.1019) ismine atfen anılan Dürzilik, siyasi- itikadî bir mezheptir ve Şiiliğin İsmailiye kolundan doğmuştur.
Ehlibeyt geleneğini sürdüren iki ana kol vardır. Anadolu Alevileri, Arap Alevileri ve Şiiler 12 İmamcı kola bağlıdırlar. Altıncı İmam Caferi Sadık’ın oğlu İsmail’in yolundan gidenler ise Yedi İmamcılar diye bilinir.
Yedi İmamcıların (İsmaililiğin) temsilcisi Fatımiler Mısır’da devlet kurduklarında şimdiki Sünniliğin önemli merkezi sayılan El Ezher İlahiyat Üniversitesini, “Beyt’ul Hikmet” yani Felsefe Okulu olarak inşa ederek Yedi İmamcı Aleviliği Ortadoğu, Anadolu ve Horasan’da yaymak için burada çok sayıda öğrenci ve propagandacı/örgütçü (Dâî) yetiştirdiler.
Fatımi halifesi el-Hâkim, ilahlık davasında bulunarak mektuplara “Bismil-Hâkim El Rahmanirrahman” ibaresini yazdırıyordu. Hutbede ismi okunduğunda ahali ayağa
kaldırılıyordu.
Hâkim, etrafa dâîler (propagandacı-örgütleyici) göndererek batıni görüşlerinin propagandasını yaptırır ve “Hiç kimsenin kendilerine zarar veremeyeceğini, mezhebe bağlı olanların artık
dalâlete düşürülmeyeceklerini” söylerdi.
Veziri Hamza bin Ali ibn Ahmed (1014 veya 1016 yılında Horasan’dan Mısır’a giden İsmaili bir tasavvuf bilginiydi) bu mezhebin imamı olur. El-Hâkim’in daha önceki dâîlerinden Anuştekin el Darazi de kendisinin imam tayin edilmesi için faaliyet gösterir. Ancak aşırı fikirleri yüzünden halk isyan eder ve 1021 yılında öldürülür.
Halkın tepkisi üzerine bir süre ara verilen propaganda faaliyetine Hamza bin Ali yeniden
başlar ve etrafa dâîler göndererek birçok taraftar toplar. El-Hâkim’in 1021 yılında el- Mukattam dağında kaybolması ve Hamza bin Ali’nin inzivaya çekilmesi üzerine Hamza’nın dördüncü vasisi Ali bin Ahmed mezhebin başına geçer.
El Hâkim’in yerine halife olan Ali bin el Hâkim, Dürzileri takip ettirip cezalandırır. Bunun üzerine Dürziler, faaliyetlerini gizli olarak sürdürürler. Daha sonra tekrar açıktan çalışmaya başlayarak Teym vadisi, Sayda, Beyrut ve Şam’da yayılırlar.
Geçmişte farklı etnik topluluklardan oluşmalarına rağmen Dürziler, Arap olduklarını söylerler.
Kendilerini gerçek tevhid inancına sahip (Muvahhidun) olarak gören Dürzilerin Allah hakkında tecessüm (Allah’ı cisim olarak tasvir etme), hulûl (ruhun bir canlıdan başka bir canlıya geçmesi) gibi inançları vardır. Onlara göre Allah’ın bir gerçek ulûhiyeti (lahut) bir de beşeri tezahürü (nâsut) vardır.
Dürzi inancına göre bu gerçek tevhide ulaşan kişinin ibadet mükellefiyeti ve buna ihtiyacı da yoktur. Ahiret günü ve ahiretle ilgili Cennet, Cehennem, Arş, Kürsî, hesap, ceza, mükâfat gibi şeyler hep bu dünyadadır.
Dini bakımdan Dürziler, Akıllılar ve Cahiller olarak ikiye ayrılır. Özel kıyafetleri olan
akıllıların (farklı mertebelere sahip Dürzi inanç eğitimi almış kişiler, bir anlamda rehber ve şeyhler) mezhep esaslarına bağlı olmaları, şehvetlerden kaçınmaları, sigara ve içki içmemeleri, hırsızlık, zina vb. kötülükleri yapmamaları gerekir.
İnancın sırlarını elinde tutan “uqqāl” (akıllılar takımı/zümresi/şeyhler) olarak bilinen ruhani bireyler ile dünyevi meselelere odaklanan “cuhhāl” (dini eğitim almamış cahiller/ sıradan insanlar) olarak bilinen seküler bireyler arasında ayrım yaparlar. Uqqal önderlerine Şeyhu’l- Akl (Şeyhlerin Şeyhi) denir.
Cahillerin dünyevi lezzetleri tatmalarında, refah içinde yaşamalarında bir sakınca yoktur. Misafirperverliğe, israftan sakınmaya, ahlâkî değerlere önem veren Dürziler (hac, namaz, oruç gibi) İslam’ın şartlarının bir kısmını yerine getirmezler.
Dürziler, ardışık reenkarnasyon (ruh göçü, Alevilikteki don değiştirme) yani yeniden doğuş döngüsünü tamamladıktan sonra ruhun Kozmik Zihinle (Külli Akıl) yeniden birleştiğine inanırlar.
Kendilerine el-Muvahhidun (‘tek tanrılılar’ veya ‘tevhidçiler’) adını verirler. Resail’ul Hikme
(Hikmet Mektupları/Kuralları) isimli kitap, Dürzi inancının temel metnidir.
Dürziler, Nebi Şuayb’i büyük bir saygıyla karşılar; Adem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve İmam Muhammed bin İsmail’i peygamber olarak kabul ederler. Dürzi geleneğinde Salman-ı Farisi ile Hızır/İlyas da önemli bir yer tutar.
Dürzi inancına yabancı biri giremez, içerdeki çıkarsa da düşkün ilan edilir. Dürziler evlenmek maksadıyla dışarıya kız vermezler, mümkün olduğunca dışarıdan kız da almazlar. Yaşlı kadınları geleneksel beyaz yazma takar, kızları giyim kuşamdan yana rahattır, başı açık gezerler, erkek-kadın ilişkileri Anadolu Alevi toplumundaki gibidir. Kaç-göç yoktur.
Siyaset sahnesinde önemli rol oynayan bu savaşçı/mücadeleci toplum hakkında şimdilik bu kadarıyla yetinelim. Dileriz sahnedeki yerleri daim olur.