Devlet damgalı 'Siyasette Etnik Temizlik' stratejisi ve HDP

Ahval'den Yavuz Baydar'ın yazısı

Yavuz Baydar*

HDP yeniden kritik bir kavşağa gelmişti. İkilem şuydu: Parlamentodan çekilmek mi, topluca istifalarla 'sine-i millet'e - halkın bağrına - dönmek mi, yoksa farklı bir pasif direnişe yönelmek mi?

20 Kasım Çarşamba günü Ankara'da yapılan geniş kapsamlı toplantıdan bir karar bir de çağrı çıktı: 

Meclis ve yerel yönetimlerden çekilmeme kararı ve iktidara erken seçim çağrısı.

Bunlar çıktı da, bir anlamı var mı?

Bana sorarsanız, bu toplantı yapılmasa da olurdu.

Çünkü bu HDP açısından - haksız olmayan nedenlerle - zaman kazanma hamlesinden öte bir şey değil. (Meclis grubu içinde yer alıp da hala Meclis'in bir demokratik işlevi olduğunu hayal eden ve biraz da maaşlarını düşünen bir kesimin görmezden gelinmemesi de gerek, ama o ayrı, ona girmeyelim hiç)

Kısacası, ilk paragraftaki sorular buharlaşmış olmuyor, sadece erteleniyorlar. Geriye gidip çerçeveyi tarihsel sürece oturtursak, ne demek istediğim anlaşılır:

Barış Süreci, Ceylanpınar polis cinayetleri kurgusu ardından devrilince ve masayı deviren Erdoğan'ın 'Devletleşme - Ankaralılaşma' yürüyüşü netlik kazanıp da, hendek - öz yönetim ilanları ile Kürt Siyasal Hareketi tuzağa düşmeyi seçince, bu sorular gündeme o günlerde oturmuştu. 

O gün bugündür de geçerliliklerini korumaktalar.

Neden hala geçerli bu sorular? 

Çünkü, 2014 sonundan itibaren Erdoğan'ın 'heyula devlet içinde emilmesi' sürecinin 'derin'leşmesi Milli Güvenlik Kurulu'nun barış müzakerelerini sona erdirme kararları ile kayda geçmiş ve o yılın sonbaharında strateji netleşmişti. 

Nedir bu strateji? 

Bu stratejinin adı 'Siyasette Etnik Temizlik'tir.

  • Silahlı veya silahsız, ayrım gözetmeden Kürt Siyasal Hareketi'ni ülkede adım adım budayarak bitirmek, 
  • Kürt tabanı ile partisi HDP arasında bir uçurum açmak, 
  • HDP ile diğer Kürt sivil yapılarının omurgasını bir daha düzelmeyecek şekilde kırmak, 
  • Etkin ve karizmatik Kürt siyasi figürlerini süresiz olarak hapse atarak veya kamusal tartışmadan tecrit ederek şeytanlaştırmak, 
  • Barışa destek olan, medeni toplumsal uzlaşma isteyen Türk sivil kesimlerini (başta Barış İçin Akademisyenler olmak üzere) mahkeme mahkeme süründürüp, ağızlarını açtıklarına, barış çağrısına imza verdiklerine bin pişman etmek ve 2016 başından bu yana zulme hiçbir toplu itirazın kalmamasını sağlamak, 
  • HDP seçmen tabanı ile, CHP'nin olup bitenlerden rahatsız taban kesimleri arasındaki herhangi bir 'yakınlaşma'yı; ortak hareket oluşturma ve demokrasi cephesi kurma potansiyelini (yerel seçimler sonrasında görüldüğü gibi), iktidara vidalanmış medyanın azgın desteği ile adım adım çürüterek imha etmek,
  • Buna bağlı olarak, CHP Meclis grubunun olan bitene geleneksel aldırmazlığını, bir kısmının zımni desteğini de kullanarak, HDP'yi TBMM'de iyice tecrit ederek; yüzlerce fezlekenin de desteğini sümen altında tutarak, partinin fiilen (de facto) kapatılmış hale gelmesini sağlamak,
  • Yerel yönetimlerde, seçilmiş Kürt temsilcilerin tümünü (tekrar edeyim, tümünü) adım adım giderek tasfiye etmek, tutuklamak ve hareketin insan kaynağını felç etmek, 
  • Stratejiyi 16 Nisan rejiminin içine yedirerek Kürt illerini bir 'aşırı merkezileştirme' projesinin 'pilot uygulama alanı' olarak sonsuza kadar tutmak, 
  • Bu bölgelerde umulan 'taban bezginliği' üretilinceye kadar seçmenin özgür iradesini yansıtan oy hakkını bir zamanlar Güney Afrika'dakine benzer fiili bir apartheid düzenini pekiştirerek yok etmek. 

''Siyasette Etnik Temizlik'' stratejisinin üç alternatif uçlu hedefi var: 

  • Kürt Siyasal Hareketi'nin silahlı kanadının imha edildiği, kimlik eksenli kolektif hak taleplerinin de sivil alanda çürütüldüğü bir Sri Lanka modeli.
  • Şayet HDP tabanı olur da eritilir, 'soğutulur', bıktırılır ve bezginleştirilebilirse (ki hayli zor), bölgeye (Kremlin'den ilhamını alan) Ankara tarafından atanacak Çeçenistan tipi sadık ve acımasız bir 'Kürt vali' modeli.
  • Hiçbir şey tutmazsa, İsrail'in Filistin'e uyguladığı 'sürdürülebilir ihtilaf' modeli: 15 Temmuz 2016 - 16 Nisan 2017 damgalı yeni Türkiye rejiminin bekasını sağlama amaçlı, siyaseten çok kullanışlı bir 'Kürt meselesini zamana yaydıkça yayma' modeli.

Bu çerçeveyi, bu arka planı hesaba katmadan HDP'nin kendisinin ve dış gözlemcilerin bugün gelinen çekilme tartışmalarını yerli yerine oturtmaları mümkün değil. 

Değil, çünkü yaşananlar yeni değil. 

Stratejinin ilk test sürüşü başarıyla 2015 Temmuz - 2016 Haziran arasında gerçekleşmişti. (Dokunulmazlıkların kaldırılmasına verilen CHP desteği de ayrı bir kuşku konusudur).

TBMM Darbe Araştırma Komisyonu'nun raporundaki muhalefet şerhlerinden bile ne idüğü belirsiz ucube bir kalkışma olduğu açıkça anlaşılan 15 Temmuz 2016 hadisesinden sonra strateji derinleştirildi ve devlet, varlığına iç düşman olarak gördüğü iki sosyal grubun (Gülen Cemaati ve Kürtler) üzerinden, darbe bahanesiyle buldozer gibi geçti. 

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde CHP ile HDP tabanını ortak bir  'normalleşme' stratejik zemininde buluşturan taktik Kürt oyları, aynı devlete yeni bir travma olarak çarptı ama önlemi çabuk geldi. 

CHP, Temmuz ayından itibaren iktidarın toplum damarlarına şırınga ettiği Kürt alerjisi ile sahadan yavaş yavaş uzaklaştırıldı, içi kof bir 'eski Cumhuriyet ne güzeldi' söylemine kıstırıldı, ve yeni bir pilot uygulama sahneye kondu: 

Seçilmiş HDP belediye başkan ve temsilcilerini tek tek 'kayyımlamak', yetinmeyip tek tek hapse atmak. 

CHP'den gelmesi hala muhtemel itirazların önünü kesmek için Canan Kaftancıoğlu gibi değişim yanlısı şahsiyetler de seküler CHP tabanını 'sempati ve empatiden caydırma' amaçlı olarak 'pilot uygulama'nın kenarına iliştirildi ve yalnızlaştırıldı, kırılgan hale getirildi. 

Derken, Suriye sınır bölgesine istila hareketi için TBMM'de meşruiyet sağlayan fezlekeye CHP'nin imza vermesi sağlanarak 'strateji' iyice sağlama alındı. 

An itibarıyla genel manzara bu.

Peki, HDP madem çekilmeme kararı verdi, bunun oyun değiştirici bir anlamı olacak mı? 

Erken seçim diye bir şey gerçekten gündemde mi? 

Ciddiye alan var mı?

Açıkçası, HDP açısından 2015'i bile aratan çok sert bir açmaz, kendilerini artık çok aşan bir açmaz var ortada. 

Ortada ne hakkaniyetli bir medya kalmış durumda, ne de sağ veya sol, gerçekleri olduğu gibi aktaran kanaat önderleri. 

Sağı ve İslamcıları geçin. Orada şizofreni hakim.

Sol ise iç gerçekliğini objektif gerçeklik saymakla, temenniyi veri saymakla malul.

Solda bir 'halk kutsaması' vardır. 'Halk ne eylerse güzel eyler' efsanesi, analizleri hep bulandırır. 

HDP, Türkiye toplumunun Türk çoğunluğunun ruhsal bir hastalığa yakalandığını, Erdoğan'ın o kesim içinde uyuyan canavarı uyandırıp eline bayrak verdiğini hesaba katarsa, belki daha sağlıklı bir tahlil yapabilir:

Toplumun seküler ve dindar Türk çoğunluğu, muazzam bir 'radikal-marjinal milliyetçilik' cinnetine sürüklenmiş durumda.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır'ın son tespitini de buraya eklemek gerek. Yaptıkları araştırmalarda Türkiye toplumunun özellikle 'yeni' orta sınıfının otoriter yapıyı tercih ettiğinin, sadece ekonomide değil siyasette bile rekabetçilikten yana olmadığının tekrar tekrar ortaya çıktığını anlatıyordu Ağırdır, ve bunun o klasik 'orta sınıf güçlendikçe demokrasi talebi yükselir' teorisine tuhaf şekilde aykırı olduğunu, üzerinde kafa patlatılması gerektiğini söylüyordu.

Türkiye toplumun ağırlıklı kesiminin farklı kimliklerin temsiline, kolektif hak taleplerine, hatta ifade özgürlüğünün nimetlerine olumlu bakmadığını, dünyayı sadece cep ve cüzdan üzerinden algıladığını, Gezi'den bu yana yaşadıklarımızdan anlıyoruz.

HDP hariç Meclis'teki dört partinin Suriye istila harekatına desteğinin ortalama yüzde 85'i bulduğu bir vakıadır. 

Destek, CHP içinde bile üçte bire yakındır. 

Diğerlerinde bu oran yüzde 90'larda gezmektedir. (Evet, bu verilere bazı iyimserler 'denekler korku nedeniyle evet diyorlar' mazeretini getiriyorlar ama ikna edici değil. Korku nedeniyle evet diyenleri tüm partilerde 10 veya 20 puan düşürseniz dahi, veriler toplumun hangi noktaya sürüklendiğini yansıtmaya yetiyor.)

HDP için bundan sonra şunlar önemli:

Tek bir parti olarak çekilme, ara seçimi zorlamayabilirdi. Evet, çünkü sadece AKP değil, diğer partiler de mevcut TBMM tablosunun 2023'e kadar sürmesinden, 'sandalın sallanmaması'ndan yana. TBMM bir konformizm yatağıdır artık, 'gibi' muhalefet için ideal bir sahadır. 

HDP elbette CHP'den bir 'yerel seçimde destek vefası' olarak birlikte çekilmeyi isteyebilir, bekleyebilirdi, ama buradan hiçbir sonuç çıkmazdı. CHP rahattır. Bırakın birlikte sine-i millet'e çekilmeyi, HDP'nin deklarasyonunda yer alan erken seçim çağrısına ilk cevap hızla CHP'den gelmiş, 'böyle bir konu gündemimizde değildir' denmiştir. Bunun anlamı açıktır: Meclis bir ikbal bahçesi olmaya devam edecek, Cumhur ve Millet ittifakları arasındaki sözde demokratik mücadele, gün be gün Erdoğan'a ve rejimine meşruiyet sağlama amacından sapmadan, bir kayıkçı kavgası olarak sürüp gidecektir. 

Ancak CHP'ye 'not düşmek' adına şu her zaman hatırlatılmalıdır: 'Bakın, 2014'lerde başlayan bu 'siyasette etnik temizlik' kampanyası, mevcut Türk-İslam Sentezi iktidarının daha geniş bir muhalefeti talim terbiye ve gerekirse imha projesinin öncül laboratuvar uygulamasıdır. Buna ses çıkarmıyorsunuz, mutlak iktidar açı bu iktidarın sizi de yutacağını, en azından felç edeceğini bilin. Faşizmi bizzat tecrübe ederek sonradan pişman olmanıza gerek yok, bu öyle bir düzen inşası ki, hiçbir itiraza müsaade etmez hale gelmesi kendi eşyasının tabiatındadır. Bizden söylemesi. Ha, bu inşaatın paydaşı olmak istiyor, bunu saklıyorsanız, o başka tabii.'

2014'ten beri tüm stratejik hamleler, Türkiye içinde PKK kökenli yeni bir şiddet dalgasının patlaması amaçlıdır, provokasyon kapıları ardına kadar açıktır. Tuzak bellidir. Yıllardır haber karartan hükümet borazanı medya aportta beklemektedir.

Bu durumda, mevcut umarsız toplum fotoğrafı, hayırsız sosyolojik tablo karşısında pasif direnişin genişletilmesi HDP'ye bir seçenek olarak görünebilir. Mesela, Meclis'e gelip sessiz bir direnişin olduğunu görünür kılan hamleler. Ağızların bantla kapatılması, kürsüye sırt dönmek vs. HDP'nin ABD sivil haklar mücadelesini, Gandi'nin Hindistan direniş örneğini daha çok çalışmasında yarar olabilir.

Ülkede durum tek kelimeyle berbat. Evet, HDP açısından kavşakta verilen karar çok zor veya geçici olabilir, ama şurası kesin ki, rejim dindarlı laikli geniş kesimlerden oksijen aldığı sürece Kürtleri ezmeye, HDP seçmeninin oyuyla seçilmiş son belediye başkanı veya yönetici kayyımlanıncaya ve hapsi boylayıncaya kadar bu pilot uygulama devam edecektir. Ne yazık ki yerel seçimlerin umut üreten dinamiği eriyip gitmiş, yanılgıdan yanılgıya sürüklenen kanaat önderlerinin pek bir yücelttiği o 'dip dalga' savaş cinnetiyle kirli bir sel dalgasına dönüşüvermiştir. İş sadece ekonominin dibe vurması gibi bir senaryoya indirgenmiştir. Çünkü Türkiye'de siyasete anlam ve artı değer katan, ciddi ve bütünlüklü bir merkez sağ veya sol muhalefet yoktur. Namevcuttur. 

Her şey çok güzel olacak balonu uçtu gitti, hiçbir şey kolay olmayacak artık savaş oyunlarının içine dalmış Türkiye'de. Yakında ceberrut bir Orta Asya Cumhuriyeti olarak şekillenecek bu ülke. 

Ve bu gerçeğe, yaşanan bunca çürümeye rağmen demokrasiyi işaret eden bir alternatif de oluşmuyor. 

Alan razı satan razı.

*Ahval

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi