Bir Darbenin Anatomisi!

Şeyhmus Özzengin

Türk ordusu katil ve işgalcı bir ordudur. Askeri bürokratik bir geleneğin, toplumsal bileşenleri ile birlikte bir güçtür. Onu bileşenlerinden ayırdığınız zaman ortada çiplak kalır. Giriştiği „millitarist darbe" geleneğinin, bileşenlerinden yoksun kaldığı noktada, sahneler „harakiri" yapan bir „drama" dönüşür.

„Şanlı ordu" diye hem Türk sağcısı, hem solcusu ve hem islamcısı-liberalı, demokratı tarafından tartışmasız sunulan malzemeler, birden bire; önümüze „katil asker, terörist asker" diye çıkar.

Bellerinden çektikleri kamalarla asker kafası kesen tecavüzcü kitleler de „demokrasi savuncusu kesilir. Sahnelenen oyun; 13 Kurd ve Kurdistan şehrini harabeye çeviren, milyonları katar katar göçlere ve evsizliğe, açlığa, vatansızlığa mahkum eden, sokaklarda sahipsiz kalan cesetleri  „zafer"(!) diye bize yutturmaya çalışılan bir oyunun ikinci perdesi.

Aklın durduğu yer, utanmanın gerdek gecesinde neden yaşanmadığı sorusudur! Elbette yaşanmaz: Çünkü, gerdek gecesinde, kapıcılık yapan adam da, gerdeğe giren damat da, Damda elinde tüfek, tecavüz eylemi haberini silah sıkarak verende, haberi kutlayanlar da tecavüz olayına ortaktırlar da ondan. Utanma erdesinin koptuğu nokta burası!

Olayları bir bir hatırlayın: 7 Haziran 2015 HDP Diyarbakır seçim mitinglerinden birinde patlayan bombayı, Suruç katliamını ve Ceylanpınar'da kurşuna dizilen iki polisi; ardından ard arda gelen Kurdistan şehirlerindeki şokları, „Ankara Barış mitingi"ni, katledilen Av. Tahir Elçi'yi hatırlayin. Bunların bir bir hazırlık devresi olduğu, diğer türk ordu darbe hazırlığı metodlarından hatırliyoruz, biliyoruz.

Türkler arasındaki iktidar kavgasında hangi gücün kimi nasıl ve ne düzeyde kullandığı sorunu, tartışılacak sorulardan biri olarak önümüzde duruyor.

Biz bu sorgulamamızı sonuca götürmek için bir tek hatırlatma ile „bizimki"lerin ne kadar pisliğe bulaştıklarının da göstergesi olarak kayıt altına alalık:

„Biz türk ordusuna karşı değiliz, bize kurşun sıkmadığı sürece onunla savaşmak istemiyoruz"(!)

 Bu osunun bir parçası olarak; perde arkasında anlaşarak birden bire ard arda katil diye yargılanan Ergenekoncuların tahliyesi de bu sahnenin bir parçası olarak duruyor önümüzde. Bunları es geçerek, 15 Temmuz 2016 tarihli olayları değerlendirerek, Kurdler olarak, kurdistanlılar olarak sonuç çikaramayiz.

Ne yazıkki PKK ve HDP de dahil bir çok güç bu oyunun parçaları olarak sahneyi tamamladılar. „Seni Başkan yaptırmayacağız"(!) sloganı, birden „Şimdi başkan olmayı garantiledi" utangaçlığına dönüştü, neden?

Ve Komplo teorileriyle izahahata meyilli olanlar, hiç bir şey olmamiş gibi sürece devam edeceklerinin hesabını yapmaya başladılar bile. Oysa dünyanın her yerinde yenilenler yenilginin fatirasını öderler..Kazananlar isse, zafer serhoşluğu ile daha da saldırganlaşırlar. Peki Kurdistan'daki Türk imha harekiti ile dirsek teması sonucu ortaya çıkan enkazın hesabını kim ödeyecek?

Ucube „demokrasi zırhı" ve „halk kavram"ları da o gece aleni bir şekilde, İstanbul ve  Ankara sokaklarında tecavüze uğradı.

Ben oldum olası "Türk sol"un "halk kavramı"na tavırlı olmuşum. "Halk kavramı",  "Türk sol"cuların dilinde kutsanmiş bir kavram olarak bize sunuluyor(!) ve "halk" deyince de Türk „sol" da sular durur "!

Önce şunu net olarak söyleyeyim, halk bir koyun sürüsüdür!  Çobanın kaval sesine göre yön alır. İradesi yoktur. Onun için "halkın iradesi", halkın kaderi" diye bir şey de yoktur. Sadece o kutsamanın vurgusudur bu tür yakıştırmalar.

 Nasıl o "halk" denilen koyun sürüsü; Hitler'i alanlarda konuşurken zevkten dörtköşe olup, beli geliyorsa,

nasıl Mousolani'yi  hakgaspları için gerdeğe girmesini alkışlariyla cesaretlendirip, onurlandıriyorsa:

Katil ve işgalcı Mustefa kemalı, alanlarda kanlı türk bayrağı ile onurlandırır, enerji verirken; türkiyede yapmacık darbeye, islamcı gösteriye dönüşen "halk kavramı"nın ikiyüzlülüğünü "halkın askeri darbeye tepkisi, ergenlikten çıkışı" diye sunmak da o kadar akıldışıdır.

Bir elbisenin bedende güzel durması, sadece terzinin sanatiyle izah edilmez. Bir de o sanatın icrası için uygun bir beden de gerekiyor. Türk halkı ne demokrasiye, ne „erginlikten çıkmaya" ve ne de „olgunlaşma"ya adım atacak meziyete sahip değildir.

O elinde kanlı bayraklarla alanlara çıkıp kelle kesmeyi bir marifet sandığı sürecede onun bunun "fahişesidir" ve iktidar olanın, güç sahibi olanın yatağında sabahlar!

Türkiye'de ne Anayasa Mahkemesi, ne Sivil toplum örgütleri, ne demokrasiden yana halk güçleri, katil polis  Ordusu ve emniyetiyle birleşerek; demokratik kurallara riayet eden güçleri olma vasifları ve misyonları olmaz. Hemle „darbecileri saf dışı bırakmak için büyük bir mücadele verme ve  demokrasi dışı yöntemleri reddetme kalitesi hiç olmaz.

Eğer biz bu güçlere bu misyonları verirsek, Kurdistan'daki katliamları, şehirleri bombalayan işgalcı Türk polis ve ordu güçlerini nereye koyarız?

17.07.2016