Hüseyin Şahin
Ben, kişi olarak Yunanlıların deyimiyle Anadolu (İç Anadolu) Kürdü olarak ilk farkı köyümüz olan Bozhüyük’te öğrendim. Köyümüz Kayseri/Sarıza bağlıdır. Bu köy; Hüseyin İnan, ağabeyim Ali ve Memo gibi kişilikleri ortaya çıkarmıştır. Bu farkı köyümüzde ilk öğretmenimiz olan Ahmet Demirel’den öğrendim. Bu ırkçı öğretmen profili, benim Kürdlüğe olan bakış açıma ileriki yaşamımda nasıl bir yol oynayacağıma vesile oldu.
Büyük ağabeyim Ali THKO üyesi; Memo ağabeyim ise 1978’de Berlin/Almanya’da Türkiyeli Kürdistan İşçi Dernekleri üyesiydiler.
Kişi olarak ben Ekim 1979’da Berlin’e geldim. Önceleri 1972’de iki kız kardeşim, sonra 1976’da ağabeyim Memo Berlin’e gelmişti. Büyük ağabeyim Ali hariç tüm aile bireyleri — annem ve babam ile birlikte — toplam 6 kişi Berlin’de bir araya gelebildik.
Memo ağabeyim, iki kız kardeşim ve annemle birlikte yoğun bir şekilde (Berlin/Almanya’da Türkiyeli Kürdistan İşçi Derneği) — diğer adıyla Kürdistan İşçi Derneği’nde — çalışmalar içerisindeydiler. Bu dernek, 1979 Ocak ayında KOMKAR Federasyonu’na bağlandı.
1981 Ciğerxwin KOMKAR Newroz etkinliği benim Kürdlük bilincimi ileriye taşıyan bir mihenk taşı oldu. Bu etkinlik her ne kadar KOMKAR organizeli olsa da, etkinliğe 1981’de Hüseyin Erdem gibi büyük bir dehanın vizyon, birikim, fantazi, ufuk, yetenek ve yeni senaryo biçimi ile farklı bir şekil verdiği açıktır. Ciğerxwin ve Hüseyin Erdem’in Newroz Senaryosu 1981’e damgasını vurdu. Büyük bir özveri ve kurgu ile hazırlanan Newroz Senaryosu ve bu senaryo eşliğinde sunulan dia/slayt, klasik müzik ve efektler beni büyülemişti. Gecede dia eşliğinde Roja Welat, Riya Azadi gibi Kürt dergi ve gazetelerinden örnekler sunulması, bunun Kürt özgürlük mücadelesine katkıları dile getiriliyordu. Hüseyin Erdem ağabeyimizin o nermik/yumuşak sesi ile arka planda klasik müzik ve fon efektleri eşliğinde sunduğu senaryo hâlâ kulaklarımda yankılanmaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi genç yetenek Nurettin ile seslendirdikleri “Daye Welat Şirin’e, ez sond xarıme” parçası ise (Müslüm Gürses tadında, aynen jilet muhabbeti gibi) “tak omuzuna keleşi, vur kendini Kürdistan dağlarına” tadındaydı. Ardından Newroz etkinliğinde yine Hüseyin Erdem ağabeyimizin onlarca kişi ile hazırlamış olduğu pandomimler (küçük tiyatro skeçleri) yer aldı. Bu pandomimler ya da küçük tiyatro skeçleri, o döneme has işçi sınıfı kokan, Alman Nazi faşizmini anlatan, Kürtlerin ulusal uyanışını konu alan birbirinden güzel birer desteydi. Gece öncesi Ciğerxwin — yani büyük deha, şair, filozof, tarihçi, Kürt dehası — ağabeyim Memo vesilesi ile annem Cemile Şahin’e konuk oldu. Evimizde bir bayram sevinci hakimdi. Ciğerxwin’i o güne kadar tanımıyordum. 1981 Newroz sabahı kalktığımızda Ciğerxwin geçmişte yazdığı şiirleri düzeltiyor, Latin harflerine aktarıyordu. Konuşmasında “zaman kaybetmemesi gerektiğini ve yapılacak çok işi olduğunu” söylüyordu. Her sabah 6’da onu çalışırken görürdük. 1981 Newroz günü kahvaltıya oturduğumuzda Memo ağabeyim Ciğerxwin’in ekmeğini yağlamakla meşguldü. Annem Cemile, Memo ağabeyime “Ciğerxwin’in ekmeğini yağlıyorsun, o çocuk mu, sen ne yapıyorsun?” dedi. Ağabeyim ise sebebini anneme anlatınca “vay, bilmiyordum, neden önce söylemedin, yoksa ben yapardım” dedi ve mahcup oldu. Ciğerxwin, peşmergelik yıllarında sağ omuzunda yediği kurşunun etkisiyle el ve parmak yetisini yitirmişti. Ondan sonraki yıllarda Berlin’e bize hep geldiğinde annem büyük şefkatle Ciğerxwin’in sabah kahvaltı ekmeğini içtenlikle hazırlardı. Bizler önceleri hiç tanımadığımız büyük bir dehayı evimize konuk etmişiz. Oysa çoktan o büyük ustanın şiirleri dilden dile dolaşıyor, Kürt ulusal uyanışına katkılar sunuyormuş. Ben Ciğerxwin’i tanımadan evvel “Kine Em’i (Kime Ez)” şiirini büyük ozanımız Şivan Perwer’in sesiyle 1979 yılında dinlemeye başlamıştım. Oysa Şivan Perwer’in birçok sıtran/kılamının kaynağı Ciğerxwin idi. Ciğerxwin bizleri o eşsiz şiir dizeleri ve içeriği ile kah Vietnam’a kah Afrika’ya Robson’a kadar götürüyordu. Bu kadar engin, bir o kadar da filozof yönüyle de Seyda Ciğerxwin, gerçek anlamda enternasyonalist ve sosyalist bir kişiliğe sahipti. Çobanlıktan şairliğe, peşmergelikten parti sekreterliğine, oradan da sosyalistliğe, tarihçiliğe, filozofçuluğa giden dopdolu bir yolculuk. Ciğerxwin vefat etmeden önce tüm Newroz şenliklerinde Berlin’de bizde kalmayı tercih etti; tıpkı M. Emin Bozarslan, Prof. Nadır Nadırov, Eskerê Boyik, Aslıka Kurdi, T. Xelil, Prof. Şekroya Xudo gibi hatta kimi onlarca Kürt sanatçı ve siyasetçiyi de yeğlerdi. Bu makale vesilesiyle 22.10.1984’te kaybettiğimiz Seyda Ciğerxwin’i saygı ve minnetle anıyorum.
Evet, yukarıda belirttiğim gibi Hüseyin Erdem ve Ciğerxwin benim ilk göz ağrılarımdır. Daha sonraki yıllarda başkalarından kimi kısmi etkileşimlerim olsa bile, kendi yağımda kavrularak bu günlere geldim ve kimsenin tavuğuna da kış demedim. Yüzlerce bayan ve erkek adaya halk danslarını öğrettim; ilk kayda değer Kürt/Alman çocuk yuvasının ve müzik ekibi Koma Aşiti’nin oluşumuna ön ayak oldum. Ayrıca 1990’dan 1996’ya kadar haftada bir TV’de Offener Kanal (Serbest Kanal) üzerinden canlı yayın sundum. O tarihlerde henüz Roj TV oluşmamıştı ve Roj TV elemanları o kanal üzerinde yetişerek dal ve budak saldılar. Yüzlerce etkinlik ve geceye ister halk dansları, müzik grubu isterse de kameramanlık yaparak desteklerimi sundum. İlk defa 1993’te Burkay ile PSK kongre kararları ile ilgili uzun bir röportaj yaptık ve video çekimi yapıp çoğaltarak ülkeye gönderdik. Onlarca gece için video çekimleri yapıp sonra montajlayarak örgütümüze maddi kaynak sağladım. Bunun dışında örgütleme amacıyla her gittiğim ülke ve şehirde halk dansları öğrettim; gerektiğinde öğrendim. 1985’te gittiğimiz bir Yunanistan turnesinde folklor gösterisi ile hem kartal olup uçtum hem de ses sanatçısı Delal’ın yerini kılamlarla doldurmaya çalıştım. Tek başıma her yapılan Newroz ve kimi dayanışma etkinlik ve gösterilerinde 200–250 gece biletleri sattım.
Şu anda yüzü aşkın kişi ile birlikte sosyal ve pedagojik hizmetler sunmaktayım. Hani övünmek gibi olmasın, ben kendi rüştümü kendi çapımda yaptığım, geliştirdiğim ve oluşturduğum işler üzerinden ispatladığımı kanısındayım. Geniş bir sosyal ağım ile birlikte, benim geçmişteki fedakar militan ruh halim az daha başıma bela bile olacaktı. Bu yüzden de maalesef geçmişte iki farklı Kürt ve Türk sol örgütünün hedefi dahi oldum. Makalemi “Meyve veren ağaç taşlanırmış” ile sonlandırmak istiyorum; yeter ki gölge etmesinler!