Alaattin Damar

Alaattin Damar

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

MİLLİYETÇİLİK VE ULUS-DEVLET – POST-MODERNİZM VE MİLLİYETÇİLİK

A+A-

 Alaattin Damar

Milliyetçilik ve Ulus, tarihte hangisinin daha önce geldiği, somutlaştığı veya kavramlaştığı henüz tartışmalı olan ve çeşitli sosyologlar tarafından üzerinde farklı teorilere yöneldiği kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu günün dünyasının önde gelen siyasal, politik ve hukuki kategorik birimini “ulus-devlet” oluşudur; keza milliyetçilikte, insanlığın bir ulus-devletler dünyası içinde örgütlenmesi gerektiğini kabul eden bir doktrindir.

Milliyetçilik oluşumu, Fransa’da 18.yy’ın sonunda vuku bulmuştur. Fransız siyasal düşüncesi, mutlakçılıktan meşrutiyete ve Cumhuriyete geçişin felsefi ideolojik esaslarını kuracak şekilde gelişim göstermiştir.
Böylece milliyetçiliği evrenselleştiren ilk önemli tarihsel adım, bu fikri Fransa’dan Almanya’ya, İtalya’ya, İspanya’ya ve Rusya’ya doğru yayan Fransız devrimi ve Napolyon savaşları olmuştur.Milliyetçilik, esas olarak 3 amaca yönelmiş bir ideolojidir.

a)Ulusal ekonomiyi yaratmak.

b)Özerk bir ulusal yasama-yürütme organı (ulus-devletin siyasal ve idari örgütünü) oluşturmak ve ayırıcı bütün bağ ve ilişkileri (bireysel, yöresel, aşiretsel bağları ve cemaat bağlarını) bu organın denetimi ve bütünleştiriciliği altında toplamak.

c) Ulusal bir kültür (ortak değer ve beklentiler sistemi) ve buna bağlı bir kimlik tanımlaması yapmak.
 

POST-MODERNİZM VE MİLLİYETÇİLİK

Modernleşme sürecinin ortaya çıkardığı hızlı değişim karşısında, var olan siyasi ve idari sistemler yetersiz kalmıştır. Geleneksel dönemde, olağan karşılanan toplumsal statü farklılıkları, artık ortadan kaldırılması gereken bir sorun haline gelmiştir. Bu bağlamda başta burjuvazi olmak üzere, maddi anlamda daha iyi imkanlara sahip olan kesimlerin iktidarda söz sahibi olmak istemeleri yeni bir kurumsallaşmaya olan talebi arttırmıştır. Eğitimin yaygınlaşması, endüstrileşme, kitle iletişim araçlarındaki etkinlik ve refahtaki yükseliş, yönetim süreci dışında kalmış olan sosyal grupların nitelikli kamu hizmeti edinme isteklerini kamçılamıştır.

Aydınlanma sürecinin, rasyonel toplum yaklaşımıyla insanlarla nesnelerin yönetebileceğini ileri sürmesi; modernleşme de insan müdahalesiyle şekil almaya açık bir dünya algılamasının gelişmesinde etkili olmuştur. Örneğin; Immanuel Kant’ın akla yönelmeyi öngören yaklaşımı modernizmin kabul ve kurallarını yakından etkilemiştir.
Modern toplumun ihtiyaç ve yönelimleri karşısında, cemaatlere dayalı parçalı yapının kaldırılması da, Aydınlanma Felsefesi’nin rasyonellik postulasının büyük bir katkısı olmuştur. Nitekim modernleşme; bütünleşmenin sağlanmasında milliyetçiliğin, siyasal yöntem ve kuralların kurumsallaşmasında demokrasinin sağlanmasıyla ortaya çıkan, ulus-devlet formunun hakim olduğu bir sistemdir.

Süreç içerisinde modernitenin devlet biçimi olarak ortaya çıkan ulus-devlet; modernitenin ihtiyaçları olan mensubiyet, entegrasyon, müştereklik ve biz olmaya yönelik taleplere milliyetçilikle cevap verirken, demokrasi ve yeni meşruiyet kaynağı bulma ihtiyacını da karar alma süreçlerinde, halka yer vererek gidermeyi başarmıştır. Modernizmin sezgiyi ve metafiziği dışlayan, bireyi ikinci plana bırakan bir yapısı vardır.
Bu bağlamda post-modernizm, neo-liberalizm etkisiyle modernizmi eleştiriye tutan bir yaklaşımdır. Post-modernizmin muhteviyatında; modern çağın düzen fikrine karşı dağılmışlık, ulus fikrine karşı etnik topluluklar, çözümlemeye karşı bütünsel bakış açısı, akla karşı sezgi, bilime karşı inanç, sadeliğe karşı karmaşa, determinizme karşı rastlantısallık bulunmaktadır. Bu çerçevede post-modernizm yaşamın her alanında esneklik, farklı durumlar karşısında değişebilmeyi öngörür.

Post-modernizmde, çoğulculuğun önemsendiği, türdeşliğin ve farklılıkların homojenize etme yaklaşımın dışlandığı görülmektedir.

Post-modernizm, teorilerde modernitenin bütünleştirici tarzı reddedilmektedir. Bu süreçte çok kültürlülük, bireyselleşme eğilimi hakim bir anlayıştır. Ayrıca farklılığa dayalı kimlik söylemlerine saygılı bir yaklaşım çerçevesinde, daha açık bir parlamenter sistem amaçlanmaktadır.

Siyasal sistemin, bireylerin temel siyaseti etkilemelerine fırsat vermesi istenmektedir. Post-modern düşünce sisteminin bireyselliği esas almasının yanında küreselleşmeci söylemlere de kaynaklık ederek, ulus-üstü kimliklere sıcak baktığı açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.