Tarık Yıldızhan

Tarık Yıldızhan

Yazarın Tüm Yazıları >

Yusuf Abiye

A+A-

Hüznü toprağa değil anılarla yoğurup içine gömüyorsun. 
Allak bullak oluyor anıları hafızanda görüntülerken, gidenin sende bıraktıklarıyla. Bırakması mümkün değil seni kedere bulaşmış andıkça yüzüne hafif tebessüm bırakan' ah o günler uzun olsaydı' denen anılar....

16-17 yaşlarında daha kulaktan dolma bilgilerle memleket meselelerine heveslendiğim yıllarda İstanbul'a ve nihayetinde de Ala Rızgaricilerin istanbul Samatya da ki adresleri olan Van Öğrenci Yurduna gitmiştim. Yurta kalanlar sohbet ediyor ve onlara musallat olan bir Dev-Yol sempatizanından bahs ediyorlardı; her gece oraya gelip onlara ajite çekip gidiyormuş diye. Muhakkak bu gece de gelir dediler.

Benim gibi orda misafir olan Yusuf abi' suratını asarak ve söz ona ait ' iyi ulan o gelmezse siz bir biçimiyle getirin bakalım ne diyor, ne biliyor' dedi.

İyi ya çocukta kimsenin çağırmasına ihtiyaç duymadan, Kürtlerin Türkçesinden daha iyi bildiği Türkçesiyle yine geldi o akşam ajitesini çekmek için. 

Başladı anlatmaya bize yabancı gelen günlük hayatımıza girmemiş bir sürü yabancı kelimelerle devrimi, sosyalizmi ve Kürtlerin ne yapmak zorunda olduğunu anlatmaya. Hatırımda kaldığı kadarıyla Yusuf abi çocuğa 2 veya 3 dakika tahammül etti. Sonrası bizim yurt müdavimlerin ve benim yüzümüzden okunuyordu zaten. Çocuk, işinin olduğunu söyleyip ordan apar topar ayrıldı. O günden sonra da oralara uğramadığını duymuştum..

Ankara'da ki çermikli Yusuf abiyle ilk uzun karşılaşmamız O gece olmuştu. 
Ondan öncesi olduğu gibi ondan sonraları da Yusuf Andiç Abi hep oldu hayatımda.
Her gördüğümde koluma girer, yalnız kola girme öyle kibari değil adeta yaslandığı tarafımı felç edercesine yüklenir ve anlatırdı bana: hayatı siyaseti ve başından geçenleri. 
Çok büyük bir örgüt müydük değilmiydik pek kestiremiyorum. Göreceli bir kavramdır büyüklük ya da küçüklük; ama bildiğim şey biri birimize çok bağlıydık. Hepimiz hepimizin ailesiydik. Aynı Yusuf abinin olduğu gibi.

İç içe büyüdük. Jêhat ve Bêrîvan elimizde büyüdü. Zehra zaten ablamız. 
On yıl sonra memlekete ilk geldiğimde annem ve kardeşim Kemal'le beni gelip Erganiden alıp Diyarbakır'a götürüşü daha dün gibi hafızamda.

Hapishane sonrası Diyarbakır yaşamı, iş adamlığı, damlı kahvedeki acemi okeyciliği hepsi aklımda. Hep irtibatta hep biri birimizin etrafındaydık. Hayatın dayatmasından çok işin keyfinede varıyorduk bu dostluğun.

Jêhat'ın vefatında yazmıştım, dağa çıkan oğlundan dolayı ona yapılan zoru zorbalığı. Kimsenin kimseyi iyi niyetinden dolayı affetmediğini. Hayal kırıklıklarını yazmıştım Jêhatın başına getirilenden dolayı. 

Sonra da tabi sağlık sorunları. 
Dün gece yarısı uyandım hele bir ne var ne yok diye aranırken Yusuf Abinin resmini gördüm. Zaten resimler öyle başkasının paylaşımıyla çıkınca anlıyor insan. Sonra da bizim Dara not düşmüş; vefatını ve üzüntüsünü bildiren..

Sözün bittiği yerde değiliz. Çok söyleyip anmamız lazım bu memleket sevdalılarını. Analım güzel anılarımızla, kadir kıymetlerini bilerek gönderelim kendilerine yakışan dik ve saygın duruşla, diğer sayğınlarımızın yanına.

Yusuf Abi; hep abi bildim hep öyle kaldın, dedim ya seni kaybetmenin acısını anılarımla yoğurup içime attım hep benle var olacak ben var olana kadar.
Saygılarımı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Ruhun Şad toprağın bol olsun Bavê Jêhat.....

yusuf-a.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar