Türkiye'nin sevinmesi için erken

Türkiye'nin sevinmesi için erken

Ürdün El Destur gazetesinden Oraib El Rintavi Türkiye'nin ABD ile güvenli bölge konusunda varılan uzlaşmayı kutlamasının biraz erken olduğunu belirtti. İki taraf arasında anlaşmazlık teşkil eden noktaların çözüme kavuşturulmamıştır.

A+A-

Ürdün El Destur gazetesinden Oraib El Rintavi Türkiye'nin ABD ile güvenli bölge konusunda varılan uzlaşmayı kutlamasının biraz erken olduğunu belirtti. İki taraf arasında anlaşmazlık teşkil eden noktaların çözüme kavuşturulmadığını anlatan Rintavi, uzlaşılan tek noktanın müzakere şartlarının oluşturulması ve anlaşılamayan konuların Ankara merkezli ortak harekât merkezine taşınması olduğunu ifade etti.

Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge konusunda varılan anlaşma Arap dünyasında geniş yankı uyandırdı. Ancak anlaşmanın ayrıntılarının belli olmaması birçok farklı yoruma neden oldu.

ABD’nin Suriye’deki müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı olan Türkiye’yle detayları henüz belli olmasa bile bir anlaşmaya varması, bazı yorumcular tarafından “ABD’nin Türkiye’yi kaybetmek istemediği” şeklinde yorumlandı ve bu çerçevede Türk-Rus yakınlaşmasına dikkat çekildi.

Güvenli bölgenin ne kadar derinliği kapsayacağı ve orada hangi güçlerin görev yapacağı gibi meselelerin çözüme kavuşturulmamış olması ise bazı analistlerce, “Türkiye’nin sevinmesi için erken” yorumlarına neden oldu.

“Arap Baharı” süreciyle beraber bir kaosa sürüklenen ve hâlihazırda dünyada en ağır insani krizlerin birinin yaşandığı Yemen, bu hafta iki müttefik ülkeye bağlı güçlerin çatışmasıyla gündeme geldi. Yemen’e karşı savaşın başını çeken Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan arasında gerilim had safhaya ulaştı. BAE, geçici başkent Aden’e yönelik darbe girişimiyle suçlanıyor.

Daha önce BAE’nin Yemen’den çekileceğine dair haberlerden sonra bu sefer Suudi Arabistan’ın Husiler adı verilen ve İran’a yakın Ensarullah Hareketi’yle uzlaşmak istediği basına yansıdı.

Arap dünyasının bu hafta bir diğer gündemi ise Tunus oldu. Cumhurbaşkanın Baci Kaid el Sibsi’nin ölümünden sonra ülke 15 Eylül’de yeni devlet başkanını seçmek için sandığa gidecek. Seçimlerde aday olabilmek için 98 kişi başvurdu. Yorumlara göre, 15 Eylül’deki seçimler ülke için önemli bir sınav niteliği taşıyor.

‘FIRAT’IN DOĞUSU BELİRSİZLİĞE BÜRÜNDÜ’

“Türkiye’nin ABD ile güvenli bölge konusunda varılan uzlaşmayı kutlaması biraz erken oldu. Çünkü iki taraf arasında anlaşmazlık teşkil eden noktalar daha çözüme kavuşturulmadı. Ne bu güvenli bölgenin derinliği ve uzunluğu üzerinde bir uzlaşmaya varıldı ne de buradaki güvenliği sağlayacak tarafın kimliği üzerinde uzlaşıldı. Yine silahlı gruplar ve silahlar ile ilgili konu da müzakere edilmeye devam ediyor. Bilhassa Suriye Demokratik güçleri ile ilgili.

Üzerinde uzlaşılan tek nokta, müzakere şartlarının oluşturulması ve üzerinde uzlaşılamayan konuların Ankara merkezli olacak ortak harekât merkezine taşınması.

Durum böyleyken sevinecek bir şey yok.

Fırat’ın doğusundaki atmosfer yeniden gizem ve belirsizliğe büründü. Washington’dan sızan haberler Ankara’yı tatmin etmiyor. Her ne kadar liderlerinin ertelenmiş öfke patlamasını daha da ertelemekte başarılı olsa da. Türkiye Eylül 2005’ten bu yana sürdürdüğü, hem Washington hem de Moskova’nın ipleri üzerindeki oyununa devam edecek.

Şam’ın ise Türkiye ve ABD arasında güvenli bölge konusundaki anlaşmayla ilgili beyan yayınlayıp, bu anlaşmayı kendi egemenliğinin çiğnenmesi ve uluslararası hukuka aykırı olarak nitelendirmesinin hiçbir önemi yok. Zira Şam, Moskova ve Tahran olmadan pek fazla bir şey yapamaz. Her ne kadar ikisinin de Esad’tan vazgeçmesi düşünülemez ise de, Kuzey Suriye’ye bakış açıları Şam’ınkinden farklı.” (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur gazetesi)

‘ABD TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEYE HAZIR DEĞİL’

“Türkiye ABD’yi ağrıyan elinden tutuyor.” Kürtler, ABD ve Türkiye arasında varılan ve Kuzey Suriye’de güvenli bir koridor oluşturulmasının kararlaştırıldığı anlaşmanın sonucunu bu şekilde özetliyor. Kürtlere göre Türkiye, Ruslar ile olan siyasetleri ve ittifakları sayesinde ABD’yi zor durumda bırakabilecek ve kendi şartlarını dayatabilecek durumda.

Gelinen noktada Kürtler’in önünde iki yol var. Birincisi hezimete uğrayacak olsalar dahi herhangi bir askeri operasyona karşı durmak. Veya Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde 2011’den önceki duruma geri dönülmesi şartı koşan rejimle anlaşmak.

Ancak her iki yola başvurmak da Kürtler için şu an söz konusu değil. Askeri seçenekte hezimet onların özerklik hayalinin tam olarak sona ermesi ve bugüne kadar kazandıklarının çok gerisine düşmeleri anlamına gelir. Rejimle anlaşma konusunda da engeller var. Rejim hiçbir şekilde Suriye içerisindeki bir grubun başka bir ülkeyle bağlantısı olmasına izin vermeyecektir.

Amerikalılar Türkleri kaybetmeye hazır değiller. Onlar kırmadan baskı kurmaya çalışıyorlar. Zira Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği oldukça ilerledi ve İdlib örneği Suriye konusunda birbirinden farklı iki ülkenin anlaşabileceğini ve beraber çalışabileceğini gösterdi.” (Pierre Akiki / El Arabi El Ceid)

‘ANLAŞMADA BOŞLUKLAR VAR’

“Türkiye Dışişleri Bakanı’nın, ülkesinin Kuzey Suriye’deki güvenli bölgeyle ilgili ABD ve Türkiye arasındaki anlaşmanın uygulanmasının ertelenmesine izin vermeyeceklerini açıklaması, bu ‘diplomatik beyanın’ (güvenli bölge anlaşması) içerdiği boşluklara işaret etmektedir. Yine aynı şekilde Türkiye Milli Savunma Bakanlığı’nın, ABD ile güvenli bölge konusunda anlaşmaya varıldığı yönündeki açıklamasıyla da çelişmektedir.

Güvenli bölgenin idaresi için iki ülke arasında bir ortak hareket merkezinin kurulması konusundaki beyan, ABD’nin güvenli bölge konusunu erteleme ve uzatma niyetini ortaya koymaktadır. Amerikalılar ve Türkler neredeyse bir senedir bu konuyu tartışmaktadırlar. Münbiç’te olduğu gibi ortak bir heyetin oluşturulması Kürtlerin yönetimi altındaki toprakların idaresine ne katabilir?

Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin açıklamasını okuyanlar, ABD’nin konuyla ilgili tutumunu net olarak görür. Açıklama, ‘Türkiye’nin kaygılarını anlıyoruz’ şeklinde mükerrer diplomatik ifadeler kullanılmış. Ayrıca ortak bir heyetin oluşturulması için herhangi bir zaman da belirtilmemiş.” (Vail İsam / Kuds El Arabi gazetesi)

‘TUNUS’TA FİLM GİBİ SEÇİM ATMOSFERİ’

“Tunus’taki seçim atmosferi bir sinema filmini andırıyor. Bazıları bunu bir komedi filmi olarak görürken bazıları da bir korku veya macera filmi penceresinden bakıyor. Veyahut sosyo-politik bir drama. Önemli olan, bir yandan heyecan içerirken diğer yandan da, senaryodaki olaylar ve olayların akışı açısından bir karışıklık taşımaktadır. Bu da, senaryo yazarlarının ve yönetmenlerin çeşitliliği ve fazlalığından kaynaklanmaktadır.

15 Eylül’de yapılacak Tunus cumhurbaşkanlığı seçimleri Tunuslular için zor bir sınav olacaktır. Kartaca Sarayı’ndaki başkanlık koltuğu için birçok taraf yarışıyor. Ancak son metrelerde yarış dört aday arasında geçecek ve daha sonra iki aday arasında. Ardından da ülkenin yeni başkanı seçilecek.

Seçim atmosferi karmaşık görülebilir. Ancak gerçek şu ki halkının büyük bir bölümü tarafından ancak ölümünden sonra keşfedilebilen eski cumhurbaşkanı Baci Kaid El Sibsi’nin önemli bir etkisi olacak. Diğer yandan Cezayir ve Libya’daki bölgesel gelişmelerin de bu seçimlere etkisi olacaktır.” (Elhabib Elesved / Londra merkezli El Arab gazetesi)

SUUDİ ARABİSTAN YEMEN’DE GERİ ADIM ATACAK MI?

“Suudi Arabistan Veliahtı Muhammed Bin Selman’a yakın olan Wall Street Journal’de yer alan ve bir Suudi yetkiliye dayandırılan açıklamalar bizi şaşırtmadı. Söz konusu açıklamalara göre, Suudi yönetimi Husiler’le doğrudan görüşmek için öneriler üzerinde çalışmakta çünkü daha külfetli ve uzun bir savaşa sürüklenmek istemiyor. Şaşırmamamızın nedeni ise, Suudi Arabistan’ın önündeki seçeneklerin gittikçe daralması.

Suudi Arabistan’ın Yemen’deki savaştan çıkar yol bulmak konusundaki eğilimi, kısa zaman önce Aden şehrinde başlayan çatışmalardan sonra daha da gerekli hale geldi. Bu çatışmalar, BAE destekli Hizam el Emni güçleri ile Suudi Arabistan tarafından desteklenen başkanlık sarayı muhafızları arasında meydana geldi. Ancak belki bu çatışmalardan en zararlı çıkacak kesim ise ‘meşru yönetimin’ kendisidir.

Suudi Arabistan için bu savaşa devam etmek artık oldukça külfetli ve zor görünüyor. Ancak, Husi Ensarullah Hareketi ile uzlaşmak için diyalog kanalları açmak ise bazı önemli tavizler gerektiriyor.” (Rai Al Youm gazetesi)

GAZETE DUVAR 11.08.2019

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.