Şimdi de ‘içleri yanarken’ savaş tezkeresini onayladılar!

Şimdi de ‘içleri yanarken’ savaş tezkeresini onayladılar!

Kılıçdaroğlu dokunulmazlıkların kaldırılmasını 'Anayasaya aykırı ama...' diyerek destekledi. Tezkereyi ise, 'Askerlerin burnu kanamasın' gerekçesiyle…

A+A-

Koray Düzgören

 

“Dokunulmazlıkların kaldırılması” faciası bir daha yaşanmaz diyorduk ama neredeyse aynısı tekrarlandı.

Ana muhalefetin lideri, aynı disiplinli kararlılıkla ama bu sefer "içimiz yana yana” deyip işi biraz dramatik hale getirerek, yine iktidar koalisyonunun savaş tezkeresine ‘evet’ oyu verdi.

HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırıldığı Anayasa değişikliği oylamasında ne yaptıysa onu yaptı.

O zaman “Anayasaya aykırı ama evet oyu vereceğiz” demişti.

Şimdi de “İçi yana yana" ve “Mehmetlerin burnu dahi kanamasın” diyerek savaş koalisyonunun kan dökme tezkeresini destekledi.

Şaka gibi ama dramatik bir açıklama.

“Askerlerin burnu dahi kanamasın” diye o askerleri girişilecek kanlı savaşın ta içine gönderecek bir tezkereyi onaylamak ne demek?

Dalga geçiyor desek, mesele böyle bir hafifliğe indirgenemeyecek denli ağır.

Belki bu sefer de birileri onu, Silahlı Kuvvetler’in sınır ötesinde girişeceği savaşta ‘Mehmetlerin burunlarının bile kanamayacağı’ konusunda ikna etmiş olmalı!

Dokunulmazlık konusunda da onu ikna eden birilerinin olduğuna ilişkin çok ciddi belirtiler ve tanıklıklar var.

Ülkede aylardır, haftalardır, günlerdir iktidarın ‘Güvenli Bölge’ takıntısından kaynaklanan sınır ötesi operasyonu meselesi tartışılıyor.

Büyük bir çoğunluk, iktidar sözcülerinin sabah akşam tekrarladıkları bu ‘Güvenli Bölge’ masalını işin aslını bilmese bile duydu.

Kimileri, iktidarın hamasi açıklamalarından, ülkede estirilmekte olan milliyetçi, ırkçı, bölücü söylemlerden ve Saray TV’lerinin kan kokan yayınlarından etkileniyor.

“Suriye’ye girelim, Kürtleri çiğneyelim, öldürelim, köylerini, şehirlerini yerle bir edelim” türküleri söylüyor. Savaş çığırtkanlığı yapıyor.

CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu, çalışma arkadaşlarından sosyal medyada bu konuda dolaşan mesajları, söylemleri derleyip kendisine vermelerini söylese durumun ne olduğunu görecekti.

Belki de gerçekleri gördü ama yine de oyunu devletin talepleri doğrultusunda kullanmaktan geri durmadı.

“İçimiz yana yana evet oyu vereceğiz” dediğine göre, yine böyle bir vatan-millet hamaseti çerçevesinde, kendisine bir milli görev verildiği anlaşılıyor.

TERÖRLE MÜCADELE DEĞİL İŞGAL VE ETNİK TEMİZLİK

Savaş karşıtları, azınlıkta kalsalar bile Kuzey Suriye operasyonuna haklı olarak karşı çıkıyor. Bunun terörle mücadele falan değil apaçık bir işgal, etnik temizlik hatta ilhak amaçlı kanlı bir macera olacağını söylüyor.

Bu konuda sürekli uyarıcı yazılar yazılıyor, bütün engellemelere rağmen toplantılar düzenleniyor.

Ülkeyi yönetenlerin iktidarlarını sürdürebilmek uğruna memleketi bir savaşa sürüklemeye çalıştığı anlatılıyor.

Kuzey Suriye’de Kürtlere ve bölge halklarına yönelik bir operasyonun aslında Suriye bataklığını daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği, kanlı bir savaşa dönüşebileceği uyarıları yapılıyor.

Böyle bir savaştan sadece Kürtlerin ve bölgede yaşayan diğer halkların, toplulukların zarar görmeyeceği, işgalci taraf olarak Türkiye’nin de bundan tahminlerin de ötesinde etkileneceği belirtiliyor.

Savaşın ne gibi ağır sonuçları olacağına ilişkin analizler yapılıyor.

Son günlerde CHP’den de bu konularda farklı ve gerçekçi sesler, değerlendirmeler duyulmuştu.

Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, Kuzey Suriye’de yapılacak harekâtın bir nüfus mühendisliği anlamına geleceğini ve bunun insan haklarına aykırı olacağını söylemişti.

Yani adını açıkça belirtmeden ‘Etnik Temizlik’ tehlikesine işaret etmişti.

Geçtiğimiz günlerde CHP tarafından düzenlenen Suriye konulu uluslararası konferansta dile getirilen bazı yaklaşımlar da izleyenlere umut vermişti.

Şimdiye kadar devletin bütün imkânlarıyla Suriye iç savaşına etkin bir şekilde katılmasını ve cihatçı örgütlerle içli dışlı oluşunu terörle mücadele gerekçesi nedeniyle anlayışla karşılayan CHP yönetiminin, Suriye politikasında bazı değişimlere gidebileceğine dair beklentiler oluşmuştu.

Kürt meselesinin ve Suriye Kürtlerinin yoğun olarak konuşulduğu konferansa Kürtlerin çağrılmaması başlı başına bir sorun olduğu halde, bu beklentiler nedeniyle olsa gerek, konu fazla büyütülmemişti.

Konferansın kapanış bildirisinde eski devletçi yaklaşımlar yer almakla birlikte alışılmışın dışında ifadeler de yer almıştı.

Dolaylı ve örtülü cümlelerle de olsa, Suriye’deki askerlerin geri çağırılması ve yeni birliklerin gönderilmemesi gerektiğinden söz edilmiş, iktidarın cihatçı örgütlere verdiği desteği hemen kesmesi talep edilmişti.

Bu ifadeler ve açıklamalar olumlu karşılanır ve CHP’nin Suriye politikası ve genel olarak Kürt meselesine bakışındaki devletçi yaklaşımların törpülenmesi beklenirken savaş tezkeresi de Meclis’e gönderilmişti bile…

MUHALEFETİ SIFIRLAMANIN YOLU SAVAŞ TEZKERESİ

İktidar savaş tezkeresini Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’a yapılacak operasyonlar için her yıl uzatıyor. Ve her yıl muhalefet partileri HDP dışında gidip paşa paşa bu tezkereye oy veriyorlar.

Çünkü hepsi devletin muhalefet partisi rolündeler ve söz konusu memleketin ulusal çıkarları olunca, aralarındaki rekabeti bırakıp bir ve beraber olmakta bir sakınca görmüyorlar.

Böylece iktidar da dikensiz gül bahçesi misali, memleketi babasının çiftliği gibi kolayca yönetebiliyor.

Yine böyle oldu. HDP dışında ne kadar parti varsa ‘ulusal mesele’dir diyerek muhalefet partisi olduklarını unutup İktidar Koalisyonu’nu desteklediler.

Kabul edilen savaş tezkeresi ile iktidar yine bir taşla birkaç kuş vurmuş oldu. Hem sınır ötesinde savaş çıkartma yetkisi aldı, Kürtleri ezmek amaçlı kirli savaş için terörle mücadele diyerek ulusal mutabakat sağladı.

Hem de böylece muhalefetin toparlanmasına fırsat vermedi.

Bütün göstergeler iktidara olan desteğin hızla düştüğünü gösterirken tezkere can simidi oldu. Özellikle CHP, tezkereyi destekleyerek aslında iktidara güç verdi, moral verdi.

Adeta Demokrasi İttifakını bir kenara bırakıp Cumhur İttifakı’nın bir bileşeni oldu.

Şimdi CHP neyin muhalefetini yapacak? Böyle bir ortamda diğer demokratik muhalefet güçleriyle biraraya gelebilecek mi? Yan yana durabilecek mi?

Onlarla birlikte, yükselen faşizme karşı nasıl çıkabilecek?

Daha doğrusu böyle bir şeyi düşünebilecek mi?

Hele hele, o tezkereye oy vermenin gerekçesi olarak sunulan, ‘Burunlarının kanaması dahi istenmeyen’ Mehmetlerin girişilecek savaşta kaçınılmaz olarak burunları kanamaya başlarsa ne yapacak?

Ağzını açıp muhalefet yapmaya kalksa iktidar dönüp, “Şimdi savaş ortamı, muhalefetin yeri yok” demeyecek mi?

Devletinin hizmetindeki ana muhalefet lideri o zaman ağzını açıp muhalefet yapabilir mi?

İktidara karşı olanların gücü yüzde 50’nin bayağı üzerine çıkmışken ülkenin böyle bir ana muhalefet liderine mahkûm oluşu ne kadar hazin!

Memleketin iktidar değil muhalefet sorunu var diyenler ne kadar da haklı…

 

Bu yazı ilk olarak Artı Gerçek’de yayınlanmıştır

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.