Ruşen Arslan'ın yeni kitabı "Kürt Siyasilerin müebbede hükümlü mektupları" kitabı okuyucuyla buluşuyor

Ruşen Arslan'ın yeni kitabı "Kürt Siyasilerin müebbede hükümlü mektupları" kitabı okuyucuyla buluşuyor

.

A+A-

 

  Ruşen Aslan'ın uzun süredir üzerinde çalıştığı ‘Kürt Siyasilerin Müebbede Hükümlü Mektupları” kitap çalışması sona erdi. Kitap, İsmail Beşikci Vakfı yayınlarından çıkacak ve Mart ayı içinde okuyucularla buluşacak.

 

        Kitabı hakkında bilgi vere Arslan, "Uzun süredir üzerinde çalıştığım ‘Kürt Siyasilerin Müebbede Hükümlü Mektupları” kitap çalışmam sona erdi. Kitap, İsmail Beşikci Vakfı yayınlarından çıkacak ve Mart ayı içinde okuyucuların elinde olacaktır.  Kitapla ilgili bilgiyi, kitabın aşağıdaki “Sunuş” bölümünde bulacaksınız." dedi

Sunuş

12 Mart 1971 askeri müdahale sonrası ilan edilen sıkıyönetim üzerine, Türkiye’deki örgütlü sol ile Kürt yurtseverleri üzerinde büyük baskı uygulanmıştı. Bazı bölgelerde sıkıyönetim ilan edilmiş ve sıkıyönetim mahkemeleri, siyasi suçları yargılamayla görevlendirilmişti. Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığına bağlı olarak iki askeri mahkeme kurulmuştu. Sıkıyönetim komutanlıkları arasındaki koordine sonucu Kürt meselesiyle ilgili davaların, Diyarbakır- Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığına bağlı askeri mahkemelerde görülmesi kararlaştırılmıştı.

Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinde birçok önemli dava görüldü. Bunların başında Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) davası geliyordu. Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP), Erzurum-Kars Dev-Genç ve

Diyarbakır Dev-Genç davaları, diğer önemli toplu davalardandı. Bireysel davalar içinde ilginç olduğu kadar önemli olan iki dava vardı: İsmail Beşikçi ve Halil Çiftçi davaları.

Yukarıda saydığım davalar, çok miktarda tarihi belgeler içeren davalardı. Belge zenginliği açısından birinci sırada olan DDKO dava dosyasıdır. 2020 yılında İsmail Beşikçi Vakfı tarafından yayımlanan “Ömrü Kısa Etkisi Büyük Kürt Örgütlenmesi – Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) kitabımda, bu dava dosyasının elde ediliş serüvenini genişçe anlatmıştım. Yazarların tekrardan kaçınmaları gerekir. Tekrar, okuyucuyu bıktıran ve yazmada mümkün oldukça kaçınılması gereken teknik bir konudur. Yazarın birden çok kitabı varsa, değişik kitaplarında da mümkün oldukça tekrardan kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Bu açıdan DDKO dava dosyasının elde ediliş serüvenini anlatmayacağım.

24 bin küsur sayfa belge içeren bu dosyada, Kürtlerin tarihinde önemli yeri olan ve bütünüyle olmasa bile 49’lar davası, Antalya’da görülen TKDP davası ve yine 12 Marttaki yargılaması yapılan TKDP davası belgeleri, Jandarma Genel Komutanlığının Kürt Raporu, TKDP Raporu ve Aşiretler Raporu gibi önemli istihbarat raporları vardır. Bu kitap, DDKO dava dosyası belgelerini esas alan üçüncü kitabımdır. Diğer iki kitap “Devletin İç Düşmanı Kürtler – Jandarma Genel Komutanlığı Raporu” ve “Ömrü Kısa Etkisi Büyük Kürt Örgütlenmesi –Devrimci Doğu

Kültür Ocakları (DDKO)”dur. Yine bu dosyadaki bilgi ve belgelere dayanarak Kürt Tarihi dergisi için birkaç makale yazdım.

Kitaba aldığım mektupları, sanık olarak yargılandığım yahut savunma avukatı olduğum dava dosyalarıyla sınırlı tuttum. Mektuplar bağlamında anlatılan olaylarla ilgili birkaç mektuba değinmeyi gerekli gördüm. İsmail Beşikçi’nin ilk yargılandığı davayla ilgili İbrahim Erol Kozak’ın Beşikçi’ye gönderdiği mektup ile Dara Kırmızıtoprak’ın, Mesut Barzanî’ye babasının mezarında dua etmek istediğini anlatan mektubu ile Mesut Barzanî’nin cevabı, yargılama dosyalarındaki mektupların istisnalarıdır.

12 Mart1971 muhtırası ile biçimlenen dönemin sıkıyönetim mahkemelerinde görülen davaların soruşturmaları, günümüz teknik ve usulleriyle yapılmazdı. Evlerde ve işyerlerinde yapılan aramalarda elde edilen tüm kitaplar ve yazılı belgeler alınıp götürülürdü. Deyim yerindeyse polis, elektrik ve su faturası ile bakkalın veresiye defterine de el koyardı. Kitaba konu olan mektupların bir kısmı, aramalarda elde edilen ve dosyaya giren mektuplardır. Mektupların diğer bir önemli kısmı ise istihbaratın çalışma usulleri içinde elde ettiği, siyasi örgüt ve kişiler arasındaki yazışmalardan oluşuyor. Mektuplardan Türkçe yazılmayanların tercümesi, aslının ve -varsa- postayla gönderilmişse zarfının fotokopileri dosyadadır. El yazması mektuplardan okunabilir olanları aynen vermek istedim. Dosyada resmi belge olarak yer alan mektuplar, Türkçeye tercüme edilerek daktiloyla yeniden yazılmış ve bunların bir kısmı iddianamelere de geçmiştir. Bu mektupları Türkçeye tercüme edilmiş haliyle vermeyi uygun gördüm. Ancak mektupların tümü, bundan tam elli yıl öncesinin bir dava dosyasına aitti. O günkü teknikle yazılmış ve üzerinden yarım asır geçmiş bu mektuplar, okuyucuları okurken zorlayacaktı. Bu nedenle tümünü aslına uygun yazdırdım. Mektuplardaki elli yıl öncesinin dili de eskidi ve değişti. Bu nedenle mektuplardaki birçok sözcük, bugünkü yazım dilinde kullanılmıyor. Belgenin aslına sadık kalmak için, mektupların yeni yazımında sorunlu olacak sözcükleri, olduğu gibi korudum. Kürtçe mektupları ise kendim tercüme ederek Türkçesiyle ve yeniden yazılmış haliyle birlikte verdim.

Mektuplar, devletin ele geçirdiği ve aynı zamanda mahkemelerde okunmak suretiyle alenilik kazanmış mektuplardır. Mektuplardan siyasi olanlar çoğunluktadır. İçlerinde siyasi olmayan, ailevi mektuplar da vardır. Bu tür özel mektupların, antropoloji açısından önemi yadsınamaz. Bir örnek olarak Canip Yıldırım’ın, 49’lar davasında tutukluyken eşine yazdığı mektup bilinmez ise Avrupa’da eğitim görmüş bir Kürt yurtseverinin ve siyasi mahpusun,1960 yılında eşiyle mektuplaşmasının içeriğini ve seviyesini öğrenemeyiz. Bu nedenle özellikle özel mektupları yayımlanacak olan kişilerin, hayatta olanların kendisinden, olmayanların ise mirasçılarından izin almaya çalıştım. Bu izni benden esirgemeyenlere teşekkür ediyorum.

İddianamelerde suçlama ve delil olarak gösterilen mektuplardan çoğu, Kürdistan’ın parçaları arasındaki örgüt ve siyasilerin mektuplaşmasıdır. Bu mektupların hangi şartlarda ve ne amaçla yazıldıkları ve mektupların doğurduğu siyasal sonuçlar ile Kürdistan’ın parçaları arasındaki siyasi ilişkiler anlatılmasaydı mektuplar cansız ve ruhsuz kalacak, yeterince anlaşılamayacaktı. Bu nedenle parçalar arasındaki ilişkileri mümkün oldukça irdelemeye çalıştım.

Özellikle sınır ötesi mektupların çoğu, gönderildikleri kişi veya kurumlara ulaşmadan önce, MİT’in eline geçen ve fotokopisi alındıktan sonra yerine ulaştırılan mektuplardır. Asılları dava dosyasında yoktur. Bu nedenle her belgede olduğu gibi bu tür mektupların da belge fetişizmine kapılmadan değerlendirilmesi gerektiğine yeri geldikçe vurgu yaptım.

Kitabın yazımında mektuplar bağlamında “İki Sait Olayı”na da değindim. Amaç bu olayı araştırmak, belli sonuçlara varmak değildi. Bu, ayrı bir araştırma ve kitap konusudur. Onun için okuyucu kitapta kim kimi öldürdü, kim haklıydı, kim haksızdı ve olay nasıl meydana geldi gibi soruların cevaplarını bulamayacak. Buna karşın mektuplara da yansıyan, sınır ötesi komiteler üzerinde örgütler arasındaki çekişme ve Sait Elçi’nin öldürülmüş olduğu ortaya çıkmadan lider olma arayışlarını anlatan mektuplar bağlamında “İki Sait Olayı”na değindim. Bundan sonra “İki Sait Olayı”nı araştıranların, araştırmalarında pek bilinmeyen bu konuları da dikkate almalarını istedim.

Mektupların toplum ve siyasetle ilişkilerini anlatmak için birçok belge ve ilişkiye ihtiyaç vardı. Bu konuda Sait Aydoğmuş, Şakir Epözdemir, Reşo Zîlan ve Zinar Soran’ı hep yanımda buldum. Selahattin Ali Arık, Şivan belgeselindeki röportajlardan ilgili olanları benimle paylaştı. Geniş arşive sahip Lütfü Baksı, istediğim belgeleri hemen yetiştirdi. Bana sağladıkları belge ve bilgi dışında, Sait Aydoğmuş ile yüz yüze, Reşo Zîlan, Zinar Soran, Selahattin Ali Arık ve Şakir Epözdemir ile telefonla defalarca uzun görüşmeler yaptım. Katkıları ve sabırları için teşekkür ediyorum.

Bana belge sağlayan Fırat Sözeri’ye bilgi ve fotoğraf katkısı olan Dicle Anter’e teşekkür ederim. Dosyalardaki mektupların yeniden yazımını yapan İsmail Beşikçi

Vakfı yönetici ve çalışanlarına teşekkür borçluyum.

Kitabı anlatım ve yazım kuralları açısından, Dicle Üniversitesi akademisyenlerinden Abdurrahman Gümgüm inceledi. Kitap böylece imla yanlışlarından ve anlatım bozukluklarından arındı. Katkısına yürekten teşekkür ediyorum.

Ayrıca Kürt meselesiyle ilgili kitap yazmış bazı yazarlara, benim için belirsizlik oluşturan konuları sorup, yazdıklarını iyi anlamaya ve belgelemeye çalıştım. Kaynak olarak aldığım kitapların bir kısmı Kürtçe ve bir kısmı da Kürtçe-Türkçe karışık yazılmıştı. Kitabı Türkçe yazdığım için, Kürtçe alıntıları kendim Türkçeye çevirerek yalnız Türkçesini verdim.

Kürtlerin mücadele tarihinin bir parçasının saklı olduğu bu mektuplar, dava dosyalarında saklı kalsın istemedim. Siyasetle ilgilenenler için derslerle dolu olan mektuplar, umarım araştırmacılar için de yararlı olur.

 

Açıklama: TANITIM AFİŞİ 1.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.