RES projesi tarihi Rabat Kalesi’ni tehdit ediyor

RES projesi tarihi Rabat Kalesi’ni tehdit ediyor

Yapılış tarihi bilinmeyen Rabat Kalesi, Mardin’in Derik ilçesinde bulunuyor. 1’inci derece sit alanı içinde bulunan ve pek bilinmeyen kale kaderine terk edilmiş durumda. Kaleyi bekleyen yeni tehlike ise Dicleres Rüzgar Enerji Santrali Projesi.

A+A-

Haber Merkezi - Mardin’in tarihi varlıklar konusunda zenginliği biliniyor. Buna rağmen pek çok tarihi varlık ya henüz ortaya çıkarılmadı ya da kaderine terk edilmiş durumda. Örneğin yıllar önce gezme olanağı bulduğum Dara Harabeleri’nden pek kimsenin haberi yoktu. Köylüler buradaki yapıların taşlarını kullanarak kendilerine yeni evler yapmışlardı. Son yıllarda bilinir oldu ve turizm şirketleri Nusaybin yolu üzerindeki Dara’yı da gezi programlarına almaya başladılar. Ancak antik Dara’nın tamamı henüz gün yüzüne çıkmış değil. Buna rağmen Perslerden kalan yapılar ilgi çekiyor.

Rabat Kalesi’ni ise Mardin Ekoloji Derneği’nin çalışmaları sayesinde haberdar oldum. Kalenin Ekoloji Derneği’nin ilgi alanına girmesinin nedeni ise burada yapılması planlanan Rüzgar Enerji Santrali (RES).

Mardin Ekoloji Derneği, Dicleres Rüzgar Enerji Santrali Projesi’nin Rabat Kalesi’ne zarar vereceğini düşünüyor ve bu nedenle projenin iptal edilmesini istiyor.

Konuyla ilgili olarak Mardin Ekoloji Derneği’nden Derya Akyol ile görüştük. Ama bundan önce Rabat Kalesi ile ilgili edindiğim bilgileri paylaşmak isterim.

YOLU OLMAYAN TARİHİ KALE

Mardin Derik ilçesinin 15 kilometre batısında Hisaraltı Köyü’nde bulunan Rabat Kalesi kuzeyden güneye doğru uzanan gittikçe genişleyen bir vadi üzerinde kurulmuş. Büyük kiliseyi gösteren tarafta üzerilerinde haç işaretleri bulunan yekpare taşların yerleştirilmesi ile oluşturulan binalar meydana gelmiş. Bu tarz yapıların Roma stiline ait olduğundan yola çıkılarak, Rabat şehrinin Roma döneminden kalan bir şehir olduğu tahmin diliyor. Çünkü şehrin tarihini gösteren bir belgeye kitabeye rastlanmamış bugüne kadar. Kalenin Artuklular döneminde onarıldığı, bu dönemde birtakım ilavelerle genişletildiği biliniyor.

Rabat’a gidebilmek için uzun ve zahmetli bir yolu yürümek gerekiyor. Çünkü kaderine terk edilmiş kaleye giden bir araç yolu bulunmuyor. Derikliler burada arkeolojik çalışmaların yapılmasını ve turizme kazandırılmasını bekliyorlar. Ama beklentilerinin aksine bir gelişme oldu burası Rüzgar Enerji Santrali (RES) projesi ile gündeme geldi. Dicleres Rüzgar Enerji Santrali Projesi, Derik, Kızıltepe ve Mazıdağı’nda 50 adet rüzgar türbininin inşasını hedefliyor. Projeye göre bu türbinlerin 37’si Derik’te olacak. Birinci Derece Arkeolojik SİT alanında bulunan Rabat Kalesi ile yine Deriklilerin çok sevdiği Xab Şelalesi, söz konusu proje kapsamında kalıyor.

GERİYE DÖNÜK TELAFİSİ YOK

Mardin Ekoloji Derneği’nin itirazı da burada başlıyor. Derya Akyol’la RES projesini konuştuk ama daha önce, pek çok şikayete konu olan Mardin’deki taş ocakları hakkında ne düşünüyor, bunu öğrenmeye çalıştık.

Akyol, Mardin’deki taş ocaklarıyla ilgili şunları söyledi: “Son yıllarda Türkiye’nin de en önemli sorunlarından biri olan maden ocakları Mardin özelinde de çeşitli ekolojik sorunlara neden olmaktadır. Mardin de 100’e yakın maden ruhsat sahası bulunmaktadır ve bunların yüzde 40’a yakını patlatma yapılarak işletilen sahalardır. Kendi başına patlatmadan kaynaklı yaşanan çevresel etkiler birçok tahribatı beraberinde getirmektedir. Tozlaşmadan kaynaklı bölgede bulunan tarımsal ürünlerin döllenmesini etkilediğinden verimsizlik yaşanmakta, yeraltı su varlıklarını kimi zaman yok etmektedir. Patlatmalardan kaynaklı yarmalar kaya çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep olmaktadır. Yerleşim yerlerine yakın olan maden ocakları da konutlarda çatlamalar meydana getirmektedir. Maden ocaklarının işletildiği bölgelerde canlıların yaşam alanları tahrip edilmektedir. Yörede bulunan endemik canlıların soyu tükenme tehlikesi altında kalabilmektedir. İşletmesine başlanan bir maden ocağının geriye dönük bir telafisi bulunmamaktadır.”

HALKIN İHTİYAÇLARI

Taş ocaklarının bir ihtiyacı karşıladığı muhakkak. Bu ihtiyaçlar başka türlü nasıl karşılanabilir? Akyol, “Kapitalist sistemde toplumun ihtiyaçları olarak gösterilen yollar, barajlar, lüks konutlar, köprüler aslında sermayenin ihtiyaçları olup, ihtiyaç ise üretim araçlarını doğurmaktadır” diyor.

Akyol’a göre “Halkın maddi araçlarının üzerinde halkın denetim ve söz sahibi olması ve bu doğrultu da kendi öz ihtiyaçlarını karşıladığı, mülkiyet ve sermaye birikimi anlayışından ziyade doğaya saygılı, yalnızca kullanım hakkı anlayışıyla hareket etmesi, aynı zaman da ekolojik dengeyi de koruyacaktır.”

“Sermayenin doymak bilmez üretim-tüketim ilişkisi nedeniyle taş ocakları gibi diğer üretim ve tüketim süreçlerine ihtiyaç varmış gibi bir algı yaratılıyor. Biz maden ocaklarına dair eleştirilerimizi ihtiyaç temeli üretim ve kullanım hakkı kavramlarıyla beraber düşünüyoruz. Bu noktada da maden ocakları asıl kime hizmet ettiğini tartışıyoruz.”

MARDİN İLÇELERİNE 50 RES

Akyol, Mardin’de yapılması planlanan RES projesinin 50 adet rüzgâr türbininden oluştuğunu hatırlatarak, “Dünyanın birçok yerinde RES alternatif enerji kaynağı olarak dillendirilmektedir. Bu dillendirmede popüler bir dil kullanılarak ‘Doğa Dostu’ enerji olarak lanse edilmektedir” diyor. Akyol, bu söylemin doğru olmadığını belirterek, “RES’lerin doğaya verdiği dünyada ve Türkiye’de yapılan birçok RES projesinin sonuçlarına baktığımızda, RES kurulduğu yer açısından ekolojik tahribata, canlı türlerin tehdidine, tarihi ve kültürel yapıların zarar görmesine ve bazı sağlık problemlerine neden olabiliyor.

Mardin’deki RES projesine dair yaptıkları teknik inceleme ve saha gözlemlerini aktaran Akyol, 1’inci derece arkeolojik sit alanı olan Rabat Kalesi’nin yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu vurguladı. “Korunması gereken bir alanın, bir de RES tehdidi altında olması tarihi varlıklara asla önem verilmediğini göstermiştir” diyen Akyol, RES’e karşı itirazlarını şöyle dile getirdi:

“Bölgenin kayalık zemini maden ocaklarında olduğu gibi bazı durumlarda patlatmayı zorunlu kılacağından, tahribatı da benzer etkilerde olacaktır. Aynı şekilde; türbinlerin kurulacağı alanlar mera, orman ve tarım arazisi vasfından oluşmaktadırlar. Bu da meralarda otlatma, tarım arazilerinde tarımsal faaliyetlerin azalması anlamına gelmektedir. Yaşam alanlarına çok da uzak kurulmayan RES’ler bölge de bulunan bireyler de uyku yoksunluğu, baş dönmesi ve bulantı gibi semptomlar da göstermektedir.’

ÇED RAPORUNDA TAHAKKÜM DİLİ

Türbinlerin ekosistemi etkilememesi düşünülemez elbette. Akyol da “Bölgenin ekosistemini oluşturan tüm canlılar bu projeden etkilenecektir” diyor. Ancak türbinlerden en çok kuşların zarar göreceği öngörülüyor.

Peki, Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu bu konuda ne diyor? Bölgede 47 kuş türünün bulunduğunu belirten Akyol, öncelikle ÇED’in diline itiraz ediyor ve şunları söylüyor:

“ÇED raporunu incelediğimizde RES’in kurulacağı bölgede 47 kuş türünün bulunduğu bununla beraber kuş göç yolunun olmadığı ve endemik bir tür bulunmadığı söylenmektedir. Ancak ÇED raporunda RES’in kuşlara zararlarına dair farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. ÇED raporunda geçen, ‘Görüldüğü gibi rüzgârdan enerji elde edilmesi sürecinde insanoğlu ve doğal ortamı gökyüzü olan, rüzgârdan gerektiğinde kolay uçuşlar için istifade eden kuşlar arasında adı konulmamış bir rekabet söz konusudur. Kuşlar, rüzgârı uçuşlarında, özellikle de göç süreçlerinde ekonomik uçuş amacıyla kullanmak isterken insanoğlu da onu enerjiye dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu rekabet bazı yerlerde çakışmaları gündeme getirebilmekte, sonuçta rekabeti kaybeden taraf ise kuşlar olmaktadır’ şeklinde bir tahakküm dilinin artık resmi evraklara da geçtiğini de görmüş olduk. Sermayenin kar hırsını, büyümeyi ve büyüme yolunda talan ve tahribattan kaçınmayacağını, doğayı nasıl sömürdüğünü açıkça belgelemektedir. Şirketler arasında ekonomik açıdan mümkün olacak’ rekabet’ kavramı, insan ve kuşlar arasında asla olmayacağı gibi insanın galip geleceğini söyleyerek türler arası tahakküm ve doğayı meta olarak görmeyi toplumda meşrulaştırmaya çalışılmaktadır.”

HALKIN İÇİNDE YER ALMADIĞI PROJE

Mardin Ekoloji Derneği’nden Derya Akyol’a nasıl bir enerji istediklerini de sorduk. Şunları söyledi: “Bugün temiz enerjiyi sadece üretim şekli üzerinden tanımlamıyoruz. Temiz enerjiyi üretim sürecinden tüketim sürecine kadarki tüm sürecini içine alan bir süreç olarak görüyoruz. Enerjinin kimin için ve ne için üretildiği bizim için önemli sorular. Bu noktada rüzgar enerjisinin temiz olması kurulduğu bölgeye, kimin için üretildiğine, kimin tükettiğine, hangi ihtiyacı karşıladığına, üretim/tüketim sürecinde halkın sürece katılımına bağlıdır.

Yeşil kapitalizm tarafından rüzgâr enerjisi yenilenebilir ve temiz bir enerji olarak topluma doğa dostu olarak gösterilmektedir. Bu söylem üzerinden algı oluşturulup yenilenebilir enerji tartışmalarında sermaye en son sorgulanan nokta olmaktadır. Sermaye kuruluşlarının elinde olan bir enerji türü ne yazık ki temiz değildir. Halkın kendi ihtiyacı olmayıp, ticaret ve sanayinin ihtiyacı olan ‘enerji’ kamu yararı değildir. Mardin örneğinde olduğu gibi ÇED sürecinde proje bilgilendirilmesi için halk ile yapılması gereken toplantının halkla değil, belli başlı bürokrat ve müdürlerle yapıldığı tutanaktan incelenmiştir. Mevzuat açısından bakıldığında da halkın katılmadığı sözde halk toplantısı tutanak altına alınmış, bu şekilde onaylanmaması gereken bir ÇED raporu bakanlık tarafından onaylanmıştır.”

‘ENERJİ DEMOKRASİSİNİ SAVUNUYORUZ’

Facebook Mardin Ekoloji Derneği ve @ekolojimardin adreslerinden çevreyle ilgili çalışmalarının takip edilebileceğini vurgulayan Akyol, Mardin Ekoloji Derneği’nin çalışma alanlarına da değindi:

“Dernek olarak asıl amacımız Mardin yerelinde gelişen ekolojik tahribatlarına karşı durmaktır. Dernek olarak gelişen tahribatlara karşı dururken alternatiflerini oluşturmaya ve tartışmaya çalışıyoruz. Mardin yerelinde birçok kurumla ortak çalışma yapıyoruz. Bununla beraber Türkiye ekoloji mücadelesi ile iletişim halinde olup, ortak etkinlikler yapmaya çalışıyoruz.”

Akyol, sözlerini şöyle tamamladı: “Enerjinin üretim/tüketim ve kara alma süreçlerinde halkın yer aldığı, ihtiyaç temelli olan ‘enerji demokrasisini’ savunuyoruz. Enerji demokrasisine ulaşmak için de en uygun araç/yöntemlerin enerji kooperatifleri olduğunu sizin aracılığınızda tekrar dillendirmek istiyoruz.”

Vecdi Erbay- Gazete Duvar

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.