Munzur Çem: Alişêr ile Zerîfa 20'inci YY‘ın Kürt önderlerindendir

Munzur Çem: Alişêr ile Zerîfa 20'inci YY‘ın Kürt önderlerindendir

Basnews’ten Ruken Hatun Turhallı 1938 Dersim Harekatı ve Alişer ile Zerifa’yı yazar Munzur Çem ile konuştu

A+A-

Kürtlerin yakın dönemdeki en önemli hareketlerinden biri 1920 ve 1921 Koçkiri Hareketidir. Hareketin uluslararası ve bölgesel gelişmelerden politik çıkarsamalar yaparak kendini konumlandırması hareketin oldukça ulusal ve ilerici yönünü yansıtır.

Koçkiri Hareketi’nin diğer Kürt Hareketlerinden önemli bir diğer farkı hareketin lideri Alişér’in eşi Zerîfa (Zarife) Hanım’ın bu harekette askeri siyasi ve propaganda çalışmalarında öncü kadın güç olarak yer almasıdır. Aynı zamanda Zerîfa (Zarife) Hanım’ın, hareketin lideri Alişêr Efendi ile o dönemde yoldaşlık ekseninde bir ilişki kurup yürütmesi ve ulusal hareketin gelişmesine odaklanması, onun en önemli politik ve askeri kadın öncüsü olarak sembolleşmesini sağlamış ve günümüze kadar Kürt kadınları için  bir rol model kadın ola gelmiştir.   

Yazar ve Araştırmacı Munzur Çem 1920 ve 1921 Koçkiri Harketi ve Lideri Alişêr ile Zerîfa  Hanım’ın önemli tarihsel öncülüklerine yönelik şu noktalara dikkat çekti: “Alişêr ile Zerîfa, 20. Yüzyıl Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin en önde gelen isimleridir. Ama ne yazık ki bu iki kahramanı, bırakalım başkalarını, Kürt kamuoyu tarafından bile yeterince bilinmiyor. Sembol isimlerin bile bu durumda olması ise her şeyden önce bir bütün olarak Kürt yurtsever hareketinin önemli bir zaafını teşkil ediyor. 9 Temmuz 1937 günü, Tujik Bava eteklerindeki Pelaxina mağarasında gerçekleştirilen öldürme eylemi, sadece iki kahraman insanımızın yaşamlarını söndürme eylemi değildi. O, iki kişiyi öldürmekten öte, bir ulusun umudunu kırma, boyun eğdirip köleleştirmeye yönelik bir adımdı. Sömürgeciler, Alişêr ve Zerîfa ile onlar gibileri tarafından aydınlatılmış olan özgürleşme yolunu karartmak istiyorlardı.“

Araştırmacı yazar Munzur Çem ile 1920-1921 Koçkiri Hareketi’nin gelişim dinamiğini ve hareketin niteliğini, hareketin başarılı kaldığı noktaları ve hareketin bastırılmasına yol açan aşiretlerin iç ihanetini, Alişêr Efendi’nin modern lider özelliklerini ve güçlü yönlerini, Alişêr ve Zerîfa (Zarife) hanım’ın yoldaşlığını ve ortak mücadelesini konuştuk.

Koçkiri Hareketi, Kürt Teali Cemiyeti’nin örgütlediği bir ayaklanma mıdır? Bu hareketin M. Kemal öncülüğünde kurulan TC’nin, Kürtler için verdiği Muhtariyet (Özerklik-Otonomi) kararından geri adım atması sonucu başladığı belirtilir. Hareketin amacı ve hedefi neydi?

Koçkiri Kürt Ulusal başkaldırısının doğrudan Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) tarafından planlanan ve yürürlüğe konulan bir hareket olduğunu söylemek zor. Ama örgütün etkisi ve desteği var elbet. Bir kere Alişêr Efendi bu Cemiyetin Zara, Sivas ve Ümraniye şubesi başkanıdır. Haydar Bey ve yörenin öteki bir çok etkin kişisi de üyeler. Kendisi de üye olan Nuri Dersimi o yörede Cemiyet`in başka şubeleri kurulduğundan bahsediyor. Şube sayısından öte Dersimlilerin bu Cemiyet ile ilişki içerisinde oldukları, bölgede onun yayınlarını dağıttıkları biliniyor.

Koçkiri hareketi 1920`nin sonları ile 1921`lerin başlarında ortaya çıktı. O dönemde ise T.C. adında bir devlet henüz yoktu, bu nedenle de onun Kürtlere bir şeyler vermesi ya da vazgeçmesinin hareket ile bağlantısından bahs etmek mümkün değil.

Ama özellikle de Ermeni soykırımından sonra Koçkiri dahil, Dersimlilerin Türk milliyetçilerine güvenmedikleri bilinen bir şey. Alişêr Efendi Kürt Teali Cemiyeti merkezine yazdığı 3 Mart 1920 tarihli mektupta bu güvensizliği açıkça dile getiriyor ve son derece doğru bir tespitle Kemalist kadroların İttihat ve Terakki yöneticilerinden farklı olmadıklarını söylüyor.

Hareketin amacına gelince; Koçkiri dahil, Dersimlilerin pratikte tek bir hedefe kilitlenmediklerini, koşullara göre esnek bir politikayı izlediklerini, farklı düzeyde istemlerde bulunduklarını söylemek yanlış olmaz. Örneğin Rusların Erzincan`a kadar gelmelerinden önceki dönemle sonraki dönem talepleri arasında fark var. Kürdistan Teali Cemiyeti eliyle Şerif Paşa`ya gönderilen ve Seyid Rıza ile Alişêr`in de imzacıları arasında yer aldığı 7 Mart 1920 tarihli ortak mektupta, Dersimlilerin şaşırtıcı derecede yüksek bir bilinç düzeyi ile Kürt sorununu ulusların kaderlerini tayin hakkı çerçevesinde ele aldıklarını görüyoruz. Bu mektupta Alişêr, “Dersim, Erzincan, Koçkiri, Kangal, Darende ve Akçadağ yörelerinde yaşayan tüm Kürt milletinin temsilcisi olarak Koçkirilizade Alişêr“ imzasını kullanmaktadır. Bu dönemde öne çıkan hedef bağımsız bir Kürdistan`dır. Ama aynı dönemde Kürt ve Ermenilerin ortak bir politik hedefe sahip olmaları için çaba harcadıklarını da görüyoruz. Bu yolla kurtuluş sağlansaydı, kurulacak devlet elbet bir Ermeni-Kürt ortak devleti olacaktı. 15.11.1336 (1920) tarihli mektuba baktığımızda ise onların daha alt düzeyde taleple ortaya çıktıklarını görüyoruz. İstanbul Hükümeti ile Kürdistan Teali Cemiyeti arasında daha önce imzalanmış antlaşmanın, M. Kemal Hükümetince de kabul edilip edilmediğinin açıklanması ile bazı idari adımlar talep ediliyor ki bunlar önemli adımlardır.

Beri taraftan yerel düzeyde talepler ileri sürseler de Dersimliler (yine Koçkiri dahil) ulusal yönden kendi sorunlarının çözümünü, aynı zamanda Kürt sorunun bütününe bağlıyor, onun bir parçası olarak görüyorlar. Yukarıda bahsini ettiğimiz 7 Mart 1920 tarihli mektupta onlar bu noktayı çok güçlü bir şekilde vurguluyor ve “8 milyon Kürt adına“ seslendiklerini söylüyorlar.

Nitekim 25 Kasım 1920 tarihinde Ankara`daki TBMM`ne gönderilen telgrafta da aynı çerçeveyi görmekteyiz. Telgrafta imzalayıcı Dersimliler istemlerini “Sevr Antlaşması gereğince Diyarbekir, Elaziz, Van ve Bitlis vilayetlerinde bağımsız bir Kürdistan teşekkül etmesi gerekir,“ şeklinde formüle ediyorlar.

Erzincan Valisi Ali Kemali, Erzincan adlı kitabında aynı dönemde Dersim`e resmi bir görüşme heyeti gönderildiğini ve ağaların bu telgrafta söylenenlerle aynı çerçevede talepler ileri sürdüklerini ve hatta heyete kaba davrandıklarını yazıyor.

Koçkiri Hareketi’nin Lideri Alişer Efendi, hareketin hem siyasi hem askeri lideridir. O dönemde gelişen liderlikler genelde toplum ve devlet içindeki mevcut statüleri sonucu ortaya çıkarlardı. Alişer Efendi’nin bu düzeyde güçlü liderliğinin kaynağı nedir? Diğer Kürt liderlerden çok farklı yetenekleri olan bir lider gibi görünmekte, özel yetenekleri hakkında neler söylenebilir?

Alişêr çok az aydın ya da politik liderin sahip olduğu özelliklere sahip biridir. O, hareketin ideoloğu, politik ve askeri lideri olduğu kadar bir şairdir de.

Alişêr`in liderliği esas olarak ideolojik ve politik çerçeveli bir liderliktir. Yoksa kitleye hakim olma anlamında değil. KoçKoçkiri`de bu anlamdaki liderliğin başta gelen iki siması Alişan ve Haydar Beylerdir. Alişêr Dersim`e geçtikten bir süre sonra hala çok önemli bir yönlendirici olmasına rağmen politik liderlik rolünde Koçkiri`ye oranla hayli geri bir plandadır. Kitle denetimi anlamında, Dersim zaten yerel önderler boyutunda parçalıdır, ki bunların en önde geleni ve devlet gözünde de tartışmasız muhatap Seyid Rıza`dır.

Alişêr`in, bahs ettiğim çerçevedeki liderlik gücünün üç ana kaynağı olduğu kanısındayım. Birincisi ve en önemlisi onun okumuş bir kişi, çağının politik gelişmelerine vakıf bir aydın olmasıdır. İkincisi, onun yörenin en etkin kişisi olan Mustafa Bey` in katibi olması ve Bey`in ölümünden sonra da ailenin kendisine desteğinin devam etmesi, üçüncüsü ise Alişêr`in özellikle de Kürdistan Teali Cemiyeti ile olan ilişkileri, uluslararası alanda diplomatik faaliyetler yürütebilecek yeteneklere sahip olmasıdır.

Koçkiri Hareketi’ne özellikle o bölgeye sürgün edilen çok sayıdaki Kürt alevi aşiretlerinin ortak konfederasyonu sonucunda başladığı ve daha sonraki süreçlerde de bu aşiretler birliğinin dağılması ve gerçekleşen ihanetler sonucu, hareketin bastırıldığı belirtilmekte. Bu durum nasıl yaşandı? Bu süreçte kadın, çocuk ve yaş gözetilmeksizin ne kadar kişi katledildi?

Koçkiri hareketinde yer alan aşiretlerin tamamı aynı konfederasyona bağlı değiller. O bakımdan onun tek bir konfederasyon tarafından başlatıldığını söylemek doğru olmaz. Ayrıca hareketin hedefleri, buna bağlı olarak pratiğe yansıyan ajitasyon ve propaganda tümüyle ulusal niteliktedir.

Ama konfederasyon şeklinde olmasa da aşiretler arasında sağlanan bir birliktelik vardı. Bir birliktelik neden devam edemedi? Edemedi, çünkü her şeyden önce Kürtlerin Osmanlı devletine bakış açıları aynı değildi. İmparatorluktan ayrılmaktan yana olanlar gibi çözümü onun otoritesi altında arayanlar da vardı. Mustafa Kemal’in yeni bir sima olarak ortaya çıkması ve Müslüman unsurların Osmanlı şemsiyesi altında eşit haklarla birlikte yaşayacaklarını vurgulaması, kimi çevrelerde yeni bir umut yarattı ve sonuçta da ona yönelmelerine neden oldu. Dersimli Hasan Hayri`yi buna örnek gösterebiliriz. Ulusal bilincin zayıf oluşu ve kişisel çıkarları öne çıkarma gibi istemleri de bunlara eklemek gerekir.

Koçkiri silahlı direnişinin yenilgisini özetle şu nedenlere bağlı olarak açıklayabiliriz:

1.Bu bölgedeki bazı aşiretlerin yeterince destek vermemesi, bazılarının da doğrudan doğruya ihanete yönelmesi, 2. Daha önce söz verip birlikte yemin etmelerine karşın, Dersimli aşiretlerin bazılarının, özellikle de Hozat yöresinin gerekli desteği vermemesi, 3. Harekatın bölgede hava koşulları nedeniyle hareket etme olanaklarının son derece zor olduğu bir döneme rast getirilmesi, 4. Askeri birliklerin, Kürt kuvvetlerine oranla çok daha gelişmiş üstün silahlara sahip olmaları.

Harekat sırasında iki tarafın ağır kayıplara uğradıklarını devlet de kabul ediyor. Celal Bayar anılarında Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa`nın, başa çıkamayınca tenkil harekatına giriştiğini söylüyor. Bu sivil katliamı yapıldı anlamına gelir. Katledilen sivillerin sayısı binlerledir.

Alişer Efendi’nin liderlik kurumunu eşi Zarife ile ortak yürüttüğü belirtilir. O günkü koşullar içerisinde Zarife Hanım’ın Alişer Efendi ile liderlik kurumunu birlikte icra etmesini nasıl okumalıyız? Bunun Kürt toplumunun, o dönem kadına verdiği değerle ilgisi var mıdır? Yoksa Alişer Efendi’nin SSCB ile olan ilişkilerinin etkisi veya Zarife Hanım’ın güçlü kişiliğinden mi kaynaklı böyle bir durum oluştu?

Liderlik rolünün Zerîfa (Zarife) ile Alişêr tarafından ortaklaşa paylaşıldığını söylemenin gerçeğe uygun düştüğünü sanmıyorum. Zerîfa lider niteliklerine sahip çok aktif biriydi. O tartışmalara katılıyor, görüş belirtiyor, kararların alınmasında etkili oluyordu ama yine de Alişêr teori ve pratikte ona göre daha öndeydi. Bence Zerîfa`nin, yaşadığı dönemin kadınlara biçtiği geleneksel rolü çok aşan politik kişiliğinde, SSCB ile ilişkilerin rolünü aramak ta gerçekçi olmaz. Çünkü Sovyet Devrimi gerçekleştiği zaman, O, bildiğimiz Zerîfa‘dir Kaldı ki SSCB ile ilişkiler politik düzeyde gerçekleşen kimi görüşme ve uzlaşmalardan ibarettir.

Beri taraftan Zerîfa`nin kişisel yeteneklerinin etkisi elbette vardı. Bunu göz ardı edemeyiz. Fakat burada asıl olarak kendimizin, yani Kürt toplumunun bazı tarihsel özelliklerine de dikkat çekmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kürt tarihine şöyle bir göz atın, bu toplumda, bölgenin öteki halkları arasında göremeyeceğiniz ölçüde şair, yönetici ve dini lider kadın görürüsünüz. Bundan yaklaşık bin yıl kadar önce Hewraman bölgesinde çok sayıda kadın şaire rastlamamız sıradan bir olay değil. Mazdek`in yaşamını yitirmesinden sonra hareketin liderliğini üstlenen eşi Hürrem’i -ki Hüremistr hareket adını ondan alıyor- bir kenara bırakamayız. Mesture Xanıma Erdalanî tarihteki ilk tarih yazarı kadındır. Yine Kürdistan`ın çeşitli yörelerinde aşiret yöneticiliği yapmış pek çok Kürt kadın tanıyoruz. 19. Yüzyılın sonları ile 20. Yüzyılın başlarında Osmanlı Sarayında ağırlanan, yüzlerce kişilik silahlı güce kumanda ederek savaşlara katılan Fata Reş (Kara Fatma) gibi bir lider kadın var tarihimizde. Dersim`de “Ana“ olarak adlandırılan dini liderlerin eşleri gerektiğinde kocasının yerini alan ve onun yaptığı görevleri yerine getiren kadındır. Alevi inancında ibadetin en etkin olanı Cem`de kadın erkek aykırı yapılmaz, posta oturup cem bağlayan kadınlar tanıyoruz. Yine Dersim`de yaptığım görüşmelerde, bazen aşiretler arası toplantılara kadınların katıldığı ve kadın tarafının görüşlerini dile getirdiğine ilişkin bilgiler edindim ki bunu en çok uygulayanlardan birinin de Seyid Rıza olduğu söylendi bana. Örneğin, onun ilk eşi Ana Elife`yi bu amaçla toplantılara davet ettiğini bizzat aile bireylerinden de duymuşumdur. Bence Zerîfa`nin politik kişiliği ve toplumsal rolü üzerinde dururken, en çok ta toplumuzda var olan bu geleneksel mayayı hatırlamamız gerekir. Unutmayalım “Şêr şêr e, çi jîn e çi mêr e“ (Aslan aslandır, ha kadın ha erkek ne fark eder?) bir Kürt atasözüdür.

Alişer ve Zarife Hanım’ın, birbirlerine heval (Arkadaş) ya da hevalimin (Arkadaşım) diye hitap ettikleri dile getiriliyor. Bu durum ikisi arasında yaşanan mevcut ilişkinin eşit düzeyde varlığına işaret ediyor. O günkü koşullarda bu hitap şekli ve ilişki biçimi çevrelerinde nasıl bir izlenime yol açıyor? Halk arasındaki anlatımları nasıldır?

Zerîfa ile Alişêr`in birbirlerine “heval“ diye hitap etmelerinde kişi olarak onların tutumları önemli ama olayı sırf bununla açıklayamayız. Bunun, çok önemli bulduğum bir de toplumsal yanı var.

Bu çerçevede Kürt toplumunda kadınların sahip olduğu geleneksel yere ek olarak bir de Aleviliğin teorik olarak aile içerisinde erkek egemenliğini reddeden, eşitlikçi yaklaşımının etkisini gözardı etmemek gerekir. Yani bu ilişki aynı zamanda bir inanç ve kültürün ürünüydü. Koşullar uygun olmasa kişisel tutumların bu ölçüde etkili olabileceğini düşünmek zor olur.

Alişer ve Zarife Hanım Koçgri hareketi bastırıldıktan sonra yurt dışına değil, Dersim’e yerleşiyorlar. Burayı tercih etmelerindeki amaç nedir? Dersim’de yeniden aynı amaçlar için ikisi de gecelerini gündüzlerine katarak, 16 yıl boyunca mücadele ediyorlar. Alişer Efendi ve Zarife Hanım Dersim’de bulundukları süreç boyunca ne tür çalışmalar yaptılar?

Alişêr ile Zerîfa`nin Dersim`de yaşadıkları sürece yaptıklarını şu şekilde özetleyebilirim:

Kitle bilincini geliştirmek sürekli onların gündeminin önemli bir maddesi oldu. Bunun bir parçası olarak Dersim`e gider gitmez okuma-yazma öğrenmeyi teşvik edici çalışmalar yaptılar. Alişêr dahil Koçkirili aydınlar, yeri geldiğinde aşiret reislerinin devletle bağlantılı olmaksızın kendı olanaklarıyla açtıkları sınıflarda öğretmenlik yapmayı ihmal etmediler. 2. Dersim`de yaşanan iç çatışmaları sona erdirmek ve birliği sağlamak için bitmez-tükenmez bir enerjiyle uğraştılar. Çünkü onlar hak-hukuk sahibi olmanın da ötesinde, varlığını koruyabilmenin bile buna bağlı olduğunu biliyorlardı. 3. Her aile gibi onlar da geçimlerini sağlamak için uğraş verdiler. 4. Zerîfa çok sosyal bir kadındı. Buna bağlı olarak ta değişik alanlarda farklı çalışmaları vardı. Ayrıca çok konuk geliyordu ziyaretlerine, onları geleneklere uygun bir misafirperverlikle ağırlama işi de Alişêr`den çok ona düşüyordu. Zerîfa gittiği her yerde kadınlarla bir araya geliyor, dertlerini dinliyor, çözüm bulmaya çalışıyordu. Bu tür çalışmaların politik olanları kadar günlük sorunlarla ilgili olanları da vardı. Zerîfa, bir çoğu bizzat Alişêr`in çabasıyla gerçekleşen ve aşiret reislerinin katıldıkları toplantılarda yer alıyor, aktif şekilde tartışmalara katılıyordu. Hasan Hayri, Mustafa Kemal`e destek vermeye karar verdiği günlerde Alişêr, onu bundan vaz geçirmek için çok çabalamıştı. Bu amaçla yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca Zerîfa`nin kocasına dönerek özetle “Her kesin kendine göre doğruları var. Biz bu konuda Hasan Hayri Bey ile anlaşamıyoruz. Yollarımız ayrılıyor, kalk gidelim heval,“ demesi, politika ile ilgisini göstermek bakımından önemli bir örnektir. Zerîfa omzunda silahı, yıllarca kocası ve yoldaşları ile birlikte savaşta yer aldı, Onun bu alandaki olağanüstü yetenekleri yıllarca Dersim`de sohbetlerin konusu olmuş, en yetenekli silahşörler bile ondan gıpta ile bahsetmişlerdi. Alişêr sadece şair değil, aynı zamanda saz çalan, türkü ve deyiş söyleyen biriydi.

Abdullah Alpdoğan, Albay Nazmi Sevgan ve Erzincan Valisi Ali Kemal, Alişer ve Zarife Hanım Dersim’de bulundukları süreç boyunca ne türden yönelimler gerçekleştirdiler? Onların Dersim’deki varlığını, Dersimlilere karşı bir baskı aracı olarak kullandılar mı? Dersim halkı Alişer Efendi ve Zarife Hanım’a sahip çıkabildiler mi?

T.C. devleti, ilk günden son güne kadar sürekli olarak parlak vaatlerde bulunmak suretiyle bölgeden ayrılmasını sağlamaya çalıştı onların. Mektuplar yazılıyor, elçiler gönderiliyor, kendilerine dokunulmayacağına dair yeminler ediliyordu. Ancak Alişêr Türk devlet yöneticilerini iyi tanıyan biriydi. Hem onlara güvenmediği hem de Dersim`de kalıp çalışmalarına devam etmek istediği için ayrılmayı düşünmedi. O tarihe kadar yabancı bir ülkeye gitmesi için yapılan pek çok öneriyi de yine aynı nedenle benimsemedi.

Bölgeye gider gitmez, Abdullah Alpdoğan`nın, Alişêr`in teslim olması için araya adamlar koyduğu biliniyor. O, özellikle de Alişêr ile çok iyi ilişkilere sahip olan Ali Boğazı çevresindeki Koçan (Kozan) aşireti liderleriyle ilişki kurarak bunu sağlamaya çalıştı. Hatta bu yöreye yaptığı gezilerin birinde Alişêr ve Zerîfa ile bir görüşme gerçekleştirdiğini söyleyenler de var.

Ama ne ilginçtir ki aynı kaynaklar, görüşmenin yapıldığı günün gecesinde, Alişêr ile Zerîfa, gizlice Ali Boğazı`nı terk edip Seyid Rıza`nın yanına gitmek üzere yola çıkmışlardı.

Nazmi Sevgen, 17. Tümen karargahında görevli bir subaydı. Dolayısıyla o da Alpdoğan gibi Alişêr ile Zerîfa`yi yok etme planlarından 1. derecede haberdar olan biriydi.

Buna karşılık Erzincan Valisi Ali Kemal`in bu konuda herhangi bir çalışması olduğuna ilişkin somut bir bilgiye rastlamış değilim

Alişêr ile Zerîfa, Dersim`e adım attıkları günden itibaren devletin hedefleri arasındaydılar. Ama devletin, onları ortadan kaldırmak için yaptığı girişimlerin hiç biri başarıya ulaşmadı. Tek başına bu bile Dersimlilerin Alişêr İle Zerîfa`ye nasıl sahip çıktıklarını göstermeye yetiyor.

En az 50 yıldır Dersimliler arasındayım ve saha çalışması yapıyorum. Bu güne kadar yaptığım görüşmeler sırasında o dönemin kahramanı olan kişilerle ilgili az ya da çok eleştiri duymuşumdur ama bu çift ile ilgili olarak bu anlamda tek bir söze rast gelmiş değilim. Şunu rahatlıkla söylebilirim; Zerîfa ile Alişêr Dersimliler arasında bir nevi kutsal kişilerdir, halk onları öyle  algılıyor, öyle bir yaklaşım gösteriyor.

Seyidit Rıza, Alişer Efendi’yi 1937 yılında Dersim halkının yaşanan baskılardan kurtarılması için ve dışarıya bir nefes borusu açmak üzere SSCB’ye göndermeye karar verdi. Alişer Efendi bu kararı yerine getirmek üzere hazırlık yapmaya başlamasının 2’inci günü kirvesi Zeynel Top ve ona bağlı bir grup tarafından Palaxine’deki mağarada bir ihanet sonucu katledildi. Alişer Efendi ve Zarife Hanım’ın katledilmesine yol açan ihanet olayı nasıl gerçekleşti. Bu olayın ayrıntılarını nasıl anlata bilirsiniz?

Onların öldürülmeleri olayının gerçekleşme şeklini bir kaç cümle ile açıklamaya çalışayım. Seyidid Rıza’nın yeğenlerinden Rayvero Qop (Rehber) öteden beri amcasına karşı devletle işbirliği yapan biriydi. Ancak teşhir olduğu için eli Alişêr`e ulaşamıyordu. Seyid Rıza`nın diğer yeğeni Zeynel ise 1937`de önce askeri birliklere karşı savaşmış, sonra saf değiştirip Qop`un yanında yer almıştı. Zeynel ile Alişêr arasında kutsal kirvelik bağı vardı. Zeynel oğullarından birini Alişer`in eteğinde sünnet ettirmişti. Dolayısıyla onun Alişêr`in yanına gitme şansı vardı ve bu nedenle de öldürme görevi ona verildi. Zeynel bir grup adamıyla birlikte Kaldıkları mağaraya gittiklerinde Alişêr, kendisini normal bir konukmuş gibi karşılamaya çıktı, çünkü Alişêr ile Zerîfa kirvelerinin kendilerini öldürmeye geldiklerini düşünememişlerdi ve o bir anlık tedbirsizlik yaşamlarını sona erdirmeye yetti.

Devlet, halk arasındaki propagandasında suçu sürekli Seyid Rıza ile Alişêr`in üzerine atıyor, onların inatçı tutumu olmazsa askeri operasyonların hemen sona ereceğini söylüyordu. Özellikle de 193ların 2. yarısında bu propagandanın etkili olmadığını söylemek mümkün değil.

Alişer Efendi ve Zarife Hanım’ın katledilmesi sonrası, devlet Dersim’e karşı nasıl bir politika izlemeye başladı ve bunun sonuçları ne oldu?

Devletin Dersim`e karşı 10 yıldan fazladır adım adım uyguladığı bir plan vardı. Alişêr ile Zerîfa şehit edilmeselerdi de Türk yönetimi kendi planlarını uygulamaya kararlıydı. Onların ölümü, Türk sömürgecilerini, yolları üzerindeki büyük bir engelden kurtarmış oldu. Hedefe ulaşmak onlar bakımından artık daha kolaydı ve öyle de oldu. Sonuç, 1938 jenosididir.

Haberin kaynağına ulaşmak için tıklayın

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.