KOCAN AŞİRETİ, 1926 HAREKATI, ÖNCESİ VE SONRASI (7)

KOCAN AŞİRETİ, 1926 HAREKATI, ÖNCESİ VE SONRASI (7)

.

A+A-

7. BÖLÜM: KOCANLILARA KARŞI AŞİRET İTTİFAKI: NURİ DERSİMÎ’NİN ROLÜ YA DA İKİNCİ BİR İDRİS-Î BİTLİSİ ARAYIŞLARI

Bu gün belli çevreler tarafından Nuri Dersimî’ye karşı sürdürülen itibarsızlaştırma tartışmasının, ister istemez Dersimi’nin 1926 daki rolüyle ilgili boyutu da bulunmaktadır.

Nuri Dersimî‘nin aşiretlerin Kocanlılara karşı devletle şu veya bu şekilde işbirliği yapmasındaki rolü nedir? sorusu irdelenmek durumundadır.

1926 da Nuri Dersimi kendisinin nasıl bir rol aldığını anlatıyor; gizlediği herhangi bir eylemi yok. Nuri Dersimi’ye bu konuda birincil rol atfetmek absürd bir iddiadır.

Aşiretler ittifakı konusunda iş zaten daha önce Hozat toplantısında bitirilmiştir.

Nuri Dersim’nin katıldığı Ovacık toplantısında Kewan aşiret reislerinden Kasımoğlu Munzur Ağa bir gün düşünme süresi istedikten sonra öneriyi kabul ediyor.

Kendi anlatımına göre ‘‘Koçan aşiretinin tenkili harbına iştirak edileceğine dair Vali Cemal’e muvafakat verilmişti‘ ama bu iki şarta bağlanmıştı: Birincisi Ovacıklılarn tutacağı cepheye Türk askeri kuvvetinin gönderilmemesi, ikincisi; Ovacık cephe kumandanlığının kendi uhdesine verilmesi. ( Dersimi, KTD, sa. 200)

Nuri Dersimî’ye yönelik 1926 Kocan tedibi bağlamında saldırının ana dayanağı ‘‘Ovacık cephe kumandanlığının kendi uhdesine verilmesi‘‘ meselesi. Bilumum Nuri Dersimî muarrızlarının ağızlarına pelesenk ettiği bu cümle ile Nuri Dersimi’nin Kuzey cephesinde milis kumandanlığı yaptığı; dolayısıyla devletin gizli elemanı olduğu noktasında.

Nuri Dersimi Ovacık toplantısını, aşiretlerin Kocanlılara yardım etmesi zemini olarak kullanmak istediğini söylüyor. Pek tabii ki, bir Kürt milliyetçisi olan Nuri Dersimî’nin aşiretlerin Kocanlılara karşı seferber edilmeye çalışılması meselesine getirdiği izahatı makul görmek mümkün değil.

Nuri Dersimi Ovacık aşiretlerinin ( aslında Ovacık’ta katılmayı kabul eden tek aşiret Kewan aşiretidir; o da pasif milis gücü olarak katıldı), ittifaka katılma patiğini sahiplenerek kendince gerekçelendirmeye çalışırken , planın tutarsızlıklarını da ele veriyor.

Sözümona öngördükleri planlara Kalan aşiretinin ve kayınpederi Ali Ağa’nın destek vermediğini ve planı kabul etmediğini söyleyen de Nuri Dersimî’nin kendisidir.

Eğer böyle bir plan Kocanlılara destek vermek gibi gizli gündemi olan ve Kocanlıların menfaatine olan bir plan olsaydı buna en önde Kalan aşireti reislerinden Ali Ağa sarılırdı; Kalanlılar ile Kocanlıların akraba ve müttefik olduğu biliniyor.

Kaldı ki, Nuri Dersimî’nin kitabında iddia ettiği şekilde Kocanlıların hayrına vuku bulmuş bir bir ittifak olsaydı, biz de mutlaka şu veya bu ölçüde bir şeyler duyardık; Kocanlılar bu alicenaplığı bu gün minnettarlıkla anarlardı. Tam tersine , hayırla yad etmiyorlar.

Şükranla yad ettikleri , Ovacık aşiretlerinden Pezgewranlılar ve Kalanlardır. Bunlar da zaten baştan beri bu ittifaka karşı tavır aldılar ve savaşın içerisinde kendilerine sığınabilen Kocan sivillilerine kucak açarak onları korudular. Kocanlılar bu iki aşirete minnettardır.

Zaten Nuri Dersimî’nin kumandanı olduğu ne bir hareket ne de bir plan uygulamada yoktu! Nuri Dersimî’nin esamesinden bile kimsenin haberi yok. Kendisi öyle planlar yapmış olsa bile bu plan uygulama alanı bulamamış.

Nuri Dersimi’nin söz konusu ettiği Ovacık hattında Koçgirili Alişer Efendi vardı, Nuri Dersimi Alişer’i geçemezdi!

Nuri Dersimî gibi bir Kürt aydınından beklenen, böyle bir şer ittfakının içerisinde sözümona taktik icabı yer alarak onu içeriden işlemez hale getirmek değil; baştan beri böyle bir ittifakın gerçekleşme zeminini yok etmeye çalışmak olmalıydı.

Böyle aktif tavır belki de önceden oluşan Hozat ittifakını da zaafiyete uğratırdı.

Nuri Dersimî kendi aklınca neyi planlamış olursa olsun, yaptığı iş işlevsellikten yoksundu; hayat alanı da bulamadı. Katılan aşiretler Nuri Dersimî’nin emir komutası ile değil kendi insiyatifleriyle hareket etti.

Şu örnek, meseleyi açıklamaya yeter: Kuzey cephesinde Kocanlılarla karşı karşıya gelinen ve çatışmanın eşiginden dönülen yerde Kocan silahşörü Wısıvé Memé Bal’a ‘‘ çayê sılondıra cînîya xo de xo dardo we, nevécîna meydan/ niye karının şalvarında saklanmışsın, meydana çıkmıyorsun’’ diyerek meydan okuyan, sizin milis kumandanı dediğiniz Nuri Dersimî değil ; Sey Rıza’nın oğlu Baba’ydı; babası Seyit Rıza da hemen yanıbaşındaydı.

Çatışmayı, Seyit Rıza milisleri geri çekerek engelledi; acaba komutanları Nuri Dersimî neredeydi ?

Peki peki anladık, kimi hassasiyeleri dikkate alarak, zülfüyare dokunmuyorsunuz, , bari vekaleten suçlu aramayı bırakıp oturun oturduğunuz yerde, ayıptır; günahtır, zulümdür.

Şu rahatlıkla ileri sürülebilir ki, eğer aşiretler bu işe olur vermeseydi, devlet te Kocan tedibine girişmeye cüret edemeyebilirdi. Devlet o durumda aşiretlerin 1908 de olduğu gibi tekrar ittifak yapabileceklerini düşünür ve saldırıdan vaz geçebilirdi. Çünkü devletin 1908 deneyimi vardı; 1908 de Neşet Paşa Harekatı’nda Kocanlılar, Karaballılar ve Ferhadanlılar , Laçinanlılar ittifakla direnme kararı almış ve bu ittifak Meşrutiyetin ilanına kadar fire vermeden sürmüştü.

Kocanlıların darbe yemesinde aşiret milislerinin rolü olduğu gibi, gelecek için de Dersimliler arasına güvensizlik ve nifak tohumları ekmesi babında da mahküm edilmesi gereken bir davranıştır.

Devlet kaynaklarında da aşiret milislerinden verim alınamadığı belirtilse de sorun daha ağırdır.

Elbette Nuri Dersimi meselesini Dersim’e dair her meselede temcit pilavı gibi önümüze koyanlar da Nuri Dersimi’nin , Dersim aşiretlerinin karar mercilerinde herhangi bir ağırlığının olmadığını bilir.

Nitekim kendisinin de mensubu ve damadı olduğunu söylediği Kalan aşiretine dahi söz geçirememiş bir şahsın diğer aşiretler üzerinde bir milis kumandanı olmasının fiili bir hükmü yoktur.

Ferhadanlı Diyab Ağa, Yukarı Abasanlı Sey Rıza, Karaballı Memed Ağa, Laçinanlı Gagımoğlu Yusuf Ağa, Aşağı Abasanlı Mıçé Zeyne, Kewanlı Kaısmoğlu Munzur gibi kudretli aşiret reislerinin rol aldığı bir harekatta Nuri Dersimi’nin rolünü konuşmak aşiret hafızasıyla, tek tek insanların aklıyla alay etmektir.

Bu gün Nuri Dersimî özellikle iki kitabıyla bir hayli popularite sahibi bir Kürt milliyetçisidir. Ama 1926 da pek tanınan biri değildi. Dersim’de pek tanınmayan bir şahıs olan Dersimî’ye fatura biçilirken, ondan daha kudretli aşiret reislerinin rolü gizleniyor.

Demem şu ki, Nuri Dersimi‘ nin 1926 da işlevsel olmuş herhangi bir fiili ve dahli söz konusu değil. O sadece yukarıda sözünü ettiğim ‚‘‘Ovacık cephe kumandanlığının kendi uhdesine verilmesi‘‘ cümlesinin istismar edilmesinin kurbanıdır. Söz konusu kumandanlık kuvveden fiile çıkmamış, akamete uğramıştır.

Nuri Dersîmî bir Kürt milliyetçisidir. Koçgiri ve Dersim kırımlarında oğlu Ali, kızı Fatma, kardeşleri Hıdır, İsmail ve Rıza’yı yitirmiştir.

Dersimî, General Alpdoğan’ın kendisini öldüreceğinin istihbarını alınca Suriye’ye kaçmıştır. İki önemli kitabı, önemli hatalar, eksiklikler içerse de , bu gün Kürt tarihi içerisinde çok önemli bir referans kaynağıdır; hatta kitapları bu gün Dersimi’ye saldıranlar için de müracaat edilen kaynak niteliğinde.

NURİ DERSİMİ İLE NEDEN UĞRAŞIYORLAR ?

O halde Nuri Dersimî’den ne istiyorlar? Dersimî muarrızlarının derdi üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Nasıl mı?

Nuri Dersimi’ye savaş açanlar ana hatlarıyla, Zazacı kesimden, Dersimci cemaatçilerden tutun, benim Kemalevi dediğim Alevici Atatürkçülere kadar, oradan 38 de büyük acılar yaşasalar da 38 sonrasında biti bir hayli kanlanmış ve bu gün artık başlarının ağrımasını istemeyen devletçi-Atatürkçü kesime kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.

İlk bakışta heterojen görünen bu cephenin Nuri Dersimi karşısında homojenleşmesini , yekvücut olmasını nasıl okumalıyız?

Bunları Dersimi karşısında birleştiren olgu, onun her faninin işleyebileceği hataları değil, onun Kürt milliyetçisi kimliğidir.

Dersimî’nin Kürt milliyetçi kimliği ve bu kimliği deklere eden iki kitabı olmasaydı onun şu veya bu hatayı yapması sadece küçük bir ayrıntı olarak kalırdı.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, eğer Nuri Dersimi’nin kitabının adı Kürdistan Tarihinde Dersim ‘ değil de Alevilik/Kızılbaşlık Tarihinde Dersim’ olsaydı ; bu zevatın Nuri Dersimi’ye yönelik karalama ve saldırılarına gerek kalmazdı. İşlediği kusurlar kadı kızının işleyebileceği kusurlar derekesinde görülürdü.

Nuri Dersimî muarrızlarının ezici çoğunluğunun gündemi başkadır. Kürt bireyi olsun, Kürt örgütü olsun işlenen her kusuru Kürt kollektivitesi ile özdeşleştirerek siyasi çıkar devşirmeyi hedefliyorlar.

Son dönemde Dersim’de bu tür faaliyetleri artırdıkları da görülüyor. Kürt Hareketlerinin işlediği hatalarla Kürt aidiyeti arasında özcü ilişki kurularak, biri diğerinin zorunlu sonucu olarak görülerek, ‘Alevilik neyinize yetmiyor ; Kürtlükten uzak durun’ çalışması yürütüyorlar ; bir de ‘’Erdoğanlı yıllarda Mustafa Kemalciliğe fazla ilişmeyin’’ diyorlar . Daha güvenlikçi ve hedef olma riskini düşürücü özelliğiye alıcısı da bir hayli fazla bunun.

Bu gün CHP için saçını süpürge yapmış Atatürkçü Aleviler bile Nuri Dersimi ile uğraşıyor, Yahu madem Nuri Dersimî devletin adamı idiyse, hiç değilse bu zevatın Dersimi’ye müteşekkir olmaları gerekmez mi? Eger devletin adamı idiyse, Parti devleti dönemi olan CHP iktidarında Atatürk’ün iktidarının Dersim’de kökleşmesi için çalışmış, dolayısıyla sizin de adamınız olmuyor mu?

Öyle değilse, binlerce insanın kırımından birinci derece sorumlu olan liderin icraatleri sizi acıtmıyor da, Nuri Dersimî’nin neyi sizi acıtıyor?

Dersimî’yi şeytanlaştıranlar ‘‘ Kürt değilim‘ den öte, Dersim‘in Kürdistan içerisinde, Dersimlilerin de Kürd aidiyeti içerisinde ele alınmasını Nuri Dersimi ile izah etmekte çok mahirler.

Bir başka yazıda da belirttiğim gibi, Dersim’in Kürdistan içerisinde ele alınması şerefi Nuri Dersimi’ye ait değildir. Dersimî elbette Kürt milliyetçiliği içinde önemli bir kilometre taşıdır; ama modern Kürt milliyetçiliği öncesinde de bir etnik topluluk ya da etnik kategori olarak Kürt vardı ve Dersim bir Kızılbaş Kürt kalesiydi.

UĞRAŞIYORLAR ÇÜNKÜ İKİNCİ BİR İDRİS-Î BİTLİSÎ ‘YE İHTİYAÇLARI VAR

Yavuz Selim tarafından öldürüldüğü ileri sürülen 40 bin Kızılbaş meselesinin araçsallaştırılarak bu gün özellikle Alevi ve Sunni Kürtlerin iç ilişkilerinde olumsuz öge olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Kızılbaş kırımının faillerinin İdrisi Bitlis-i üzerinden Kürtleştirildiği sır değildir. Bu çevreler her nedense-neden belli elbette- Alevi kırımını İdrisi Bitlisi üzerinden Kürtlerle ilişkilendirmekteler.

Onlar elbette Yavuz’un katliamcılığını zikrederler ama ondan önce İdris-i Bitlisi‘yi sorumlu tutarlar.

İdrisi Kürtlükle ve Şafiilikle özdeşleştirirler ; ama Yavuz’u nevi şahsına munhasır olarak görürler. İdris, dini ve etnik kollektiviteyi temsil eder Yavuz Selim kendisini.

Şimdiki Nuri Dersimî muarrızlarının da yapmak istediği tam da bu. Kocan askeri seferinden bir Çaldıran , Nuri Dersimi’den de bir İdris-î Bitlisî çıkarmaya çalışıyorlar.

Nuri Dersimî hatalarından dolayı değil Kürt kimliğinden dolayı hedeftedir. Onun Kürt kimliği öznesi ,hataları ise nesnesidir.

Burada asıl amaç Sunni Kürtlerle Alevi Kürtler arasındaki bölünmeyi canlı tutmak Alevi Kürtlüğü tek boyuta sadece Alevi kimliğine indirgemek ve bu kulvardan Türk uluçuluğuna entegre etmek.

Geçen mahalli seçimde Dersim’de CHP ye çalışan kimilerin HDP yi bile İdris­î Bitlisî üzerinden vurmaya çalıştığını ibretle izledik. Bitlisî’nin içerideki muadili ise Nuri Dersimî’dir.

Nuri Dersimi bir Kürt milliyetçisi olarak itibarsızlaştırılarak anti-Kürdlük veya ’’ben Kürd değilim’cilik için araçsallaştırılmakta, yelkenler doldurulmaya çalışılmaktadır.

Alevi Kürt olup ta ben Kürt değil Aleviyim’ diyen çok insan görürsünüz Ama Alevi Türk olup ta ‘’Ben Türk değil, Aleviyim’ diyen insana rastlayamazsınız.

Ermeni kırımının da kimilerince adeta Kürtleştirilmesi çabasında olduğu gibi, yukarıda zikrettiğim meşum çevreler, gerek 1926'daki aşiretlerin Kocanlılara karşı ittifakında olsun, gerekse de 1937-1938 kırımında olsun, Nuri Dersimî ‘ye yönelik şer ittifakı oluşturarak bu dönemlerdeki kimi olumsuz olayları Nuri Dersimi şahsında Kürtleştirmeye çalışmaktadır.

Aşiretleri Kocanlılar karşı örgütlemiş bir milis kumandanı, 38 de Seyit Rıza adına mektuplar yazarak Dersim’i hedef haline getirmiş bir ‘karanlık adam’ portresi çizmeye çalışmaktadırlar.

''DIŞARIDAN GELEN, BİZDEN OLMAYAN BİR ÖTEKİ'' OLARAK NURİ DERSİMİ:

Nuri Dersimî’ye açtıkları haçlı seferlerinde, hedeflerine ulaşmak için, akla hayale gelmedik hikayeler uyduruyorlar. Onun Ermeniliğinden Sunniliğine kadar, etnik dini kökenine kadar tutun da, nerede doğduğuna dair nüfüs kayıtları araştırmalarından , köyü Burnak’taki tapu kadastro kayıtlarına kadar ; hatta ‘’bir baytar nasıl bir Ürdün kralı ile konuşabilir’ e varan çabalara kadar liste uzatılabilir. Haydi bir baytarın bir kralla konuşmasının normal görülemeyeceğini Kemalist seçkinlerin alt sınıfları aşağılarda gösterme konusundaki performanlarına, ve bu performasın bu kesimlerde yolaçtığı tahribata bağlayalım ; ama bir insanı dini, etnik kimliği, doğum yeri vs. konusunda "dışarıdan gelen, bizden olmayan bir öteki’’ olarak gösterme çabası, ayrımcılığın hangi türüne girer, söylememize gerek var mı ?

Nuri Dersimî hatalarıyla sevaplarıyla Dersim’in öz çocuğudur. Velev ki olmasın ne çıkar bundan? Velev ki Ermeni olsun, Sunni olsun ne çıkar bundan? Hani siz 72 millete aynı nazardan bakardınız? Bakarsınız çünkü henüz hükmetme araçlarından yoksun ve muhalefettesiniz!

Nuri Dersimî kendi köklerini Milan aşireti üzerinden Kalanlılara bağlar. Burada aşiret geçişkenliği söz konusu. General Alpdoğan’ın ‘’hangi aşirettensin’’ sorusuna verdiği cevapta Kalanlı olduğunu söylemiştir. Anne tarafından ise Ağuçanlıdır. Milanlıların ve Ağuçanlıların 16 yy.daki Çemişgezek tahrir defterlerinde Ekrad-ı Milan ve Ekrad-ı Bargini ( Ağuçanlılar) olarak kayıtları var. Bu gün Nuri Dersimî’ye nesep sorgusu yapanların bir kesiminin nesebi o vakitlerde Dersim’de değildi. Bu yaman dedektifler maharetlerini kendi neseplerine yöneltseler fena olmaz.

Nuri Dersimi Koçgiri harekatına katılmıştır. Koçgiri olaylarının bastırılmasından sonra Büyük Millet Meclisinin 23 Ağustos 1921 tarihinde yayımladığı ikinci kararname Zara ve Ümraniye olaylarında Alişer hariç diğerlerinin kanuni kavuşturmalarının ertelenmesine dairdir. ( Dilek Soileau, Herkesin Bildiği Sır, sa. 349).

Demek ki Nuri Dersimi bu durumda kavuşturmadan muaf tutulmuştur. Dersimi’nin bundan bahsetmemesi hatta tersini iddia etmesi gerçeği değiştirmeyecektir.

Dersim’ye ilk savaş açanlardan Karerli Mehmed Efendi bile Dersimi’nin o günkü prosedüre uygun olarak dava dosyasını kaldırttığını söylemesi bile bunları kesmiyor.

KIMIL AZÎZ’İN ÖLDÜRÜLMESİ:

Koçgirili direnişçi Kımıl Aziz’in 1926 Kocan harekatında Ovacık milisleri tarafından vurulduğu da bilinmektedir.

Nuri Dersimi ve 1926 Kocan aşiretine yönelik hareket söz konusu olduğunda, Kımıl Aziz’in öldürülmesi ön plana çıkarılıyor ve Nuri Dersimi’nin Kımıl Aziz’i öldürttüğü iddia ediliyor.

Kımıl Aziz bilindiği gibi Koçgiri Kürt savaşına katılmış ünlü savaşçıdır. Koçgiri Direnişi bastırıldıktan sonra Kımıl Aziz de Koçgirili Alişer ile beraber Dersim’e gelip yerleşiyor. 1926 yılında da Kocan direnişine aşiret saflarında katılıyor. Ne yazık ki Kuzey hattında milisler tarafından öldürülüyor.

Daha önce sözünü ettiğim Nuri Dersimî karşıtı cephe bu hadise de Nuri Dersimi parmağı arıyor.

Kımıl Aziz Kocan aşiret topraklarıyla Ovacık aşiretleri topraklarını ayıran Hanife-Biçin sırtlarının Kocan yakasında vuruldu. Kımıl Aziz vurlduğunda yanında bir kişi vardı, Kocan aşiretinin Kerkan kolundan genç bir aşiret sefkanı Seydé Demıro.

Bana olayı 1990 lı yılların başında Seydé Demıro’nun oğlu Şahin Demir anlattı. (1993 ten önce çünkü Şahin amcayı 1993 te kaybettik). Elbette bu türden absürd dedikoduları bilseydik bu tür anlatıları kayıt altına alırdık.

Şahin Demir’in anlatımına göre, görece sakin bir günmüş . Civarda asker yok; Kımıl Aziz ile babası o hatta ani bir askeri saldırıya karşı mevzide nöbet tutuyorlar. Çünkü aşiret alan savunması yapıyor. Askerin Aliboğaz’a sokulmaması üzerine bina edilmiş bir savunma hattı söz konusuydu. Kuzey hattı görece açıktır ama engebelidir.

Asker olmayınca Kımıl Aziz mevziden çıkıp açık alanda gezinmeye başlıyor. Seydé Demıro Kımıl Aziz‘ uyarıyor: ‘‘ Aziz Ağa açıkta gezme, burası Dersim, burada çok keskin nişancılar, ünlü silahşörler var; uzakta milisler olabilir‘‘ diyor.

Ünlü bir savaşçı olmanın verdiği aşırı güven duygusuyla olabilir belki; Kımıl Aziz gezinmeye devam ediyor. O anda uzaktan gelen tek kurşunla Kımıl Aziz vuruluyor. Kımıl Aziz’in son hareketi boynundaki dürbünü çıkarıp Seydé Demır’e vermesi oluyor.

Kımıl Aziz burada Kımıl Aziz olduğu için değil, Kocan topraklarında görülen bir hedef olduğu için vuruluyor. Kımıl Aziz’in yerine Seydé Demıro çıkıp gezinseydi o vurulacaktı.

Fail sonradan belirleniyor. Çünkü orada başka milisler de var; keskin nişancının kim olduğu biliniyor. Şahin Demir faili de söyledi; bir kaç kişi de aynı kişiyi söyledi. [1]

Olayın amili olarak Nuri Dersimi’yi göstermek olsa olsa bilinçli bir saptırmadır. Bu noktada üzüldüğüm şu ki, konuya vakıf olmayan bazı iyiniyetli ve temiz yürekli insanların da bu kaşarlanmış kesimlere alet olması.

[1] Fakat failin akraba çevresinden bir aile dostumuz fail konusunda itiraz etti; başka bir keskin nişancının ismini söyledi; ama olayın oluş şekli konusunda aynı şeyleri söyledi; yani Kımıl Aziz olarak seçilmiş hedef olarak değil; Kocan bölgesinde bir savaşçı olarak vurulduğunu o da teyit etti.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.