KARANTİNA GÜNLERİNDE YENİDEN DÜŞÜNMEK

KARANTİNA GÜNLERİNDE YENİDEN DÜŞÜNMEK

Eskiden biri hapşırdığında çok yaşa olan tepki yerini korkuyla uzaklaşmaya veya nefesini tutmaya kadar götürmüştü insanları.

A+A-

Bireyin iç dünyası o kadar karmaşık bir o kadar da çeşitli ütopyalarla doludur. Bunların açığa çıkması her zaman mümkün olmuyor, bir şeylerin sebep olması veya tetiklemesi gerekir. 

Korona virüsün sebep olduğu karantinalı yaşam herkesi olduğu gibi beni de hapsetti ama benimki zaten bir özel durumdan dolayı normal ilişkilerden veya aktif yaşamdan biraz uzak kalmıştım.

Korona virüsünün ilk günlerinde kaldığım yerde ciddi bir izolasyon oldu, insanlardaki tedirginlik ciddi şekilde artmıştı. Belki de yabancı oldukları bir ‘düşman güçle’ karşı karşıya kalmaları ciddi tedirginlik kaynağını tetiklemişti.

Eskiden biri hapşırdığında çok yaşa olan tepki yerini korkuyla uzaklaşmaya veya nefesini tutmaya kadar götürmüştü insanları.

Kaldığım yerin sekizinci katından her tarafı görüyor ve insanların sosyal nasıl da alanları terk ettiği ve temel ihtiyaç maddelerine saldırır gibi evlerinde yığınak yaptıklarını marketlerin boş raflarından alenen görmek mümkündü. 

İnsanlardaki panik havasını her yerde görmek mümkün. Korona salgımdan sonra, Medyada büyük puntlarala atılan savaş naraları ekonomik kriz, hırsızlık, tecavüz ve benzeri haberlerin ne aktüel bir yanı kalkmıştı ne de kimsenin umurundaydı artık.

Sömürgecilerin halka dayattığı ülke bölünüyor vatan elden gidiyor safsatası kimsenin ilgisini çekmiyordu artık. Varsa yoksa korona ve nasıl kurtulurum şiyarıydı artık ağır basan.

Nice Kürdçe, Türkçe şarkı ve mizaha konu başlığı oldu korona. Tam kelimeyle liste başında bir numara oldu.

 

Benim için fark eden bir şey yoktu, zaten amortidir bir çoğumuzun yaşamı. Bol bol kitap okuyorum ve şiir kitapçığıma biraz vakit ayırdım, bu beladan sıyrılırsak yazın basılmaya hazır. Bu arada tekrar Sevgili dostum Ramon Kahraman’ın hazırladığı 78 Kuşağının Şen Çocukları'nı bir kez daha okudum, emeğine sağlık ortak. O kadar ders alınacak yazı ve anılar var ki. İster istemez o sürecin içinde tekrar kendimizi buluyoruz. Savrulmaları kırılan umutları, halen güçlü olan ütopyaları örgütlü yapıların yetersizliklerini bireyde yarattığı tahribatları.

Ve en önemlisi de bence kitabın adını aldığı 78 Kuşağının Şen Çocukları olmamızdı.

İstisnasız bir çoğumuz çocukluğumuzu ve gençliğimizi hiç yaşamadan boyumuzdan büyük işlere küçücük ama inanç ve kararlılığın dolu  büyük yüreğimiz ile karşılamaya çalıştık.

Bir tek Fransız onlusu bile devrime olan inancımızı kamçılayan bir figür haline geliyordu. Hele kaza ile bir keleş elimize geçseydi o süreçte, bizi tutabilene aşk olsun.

Artık varın siz düşünün, sevgili A.Y o zaman Ala Rızgari’nin bölge sorumlusuydu.  

Bir sabah görüşmeye giderken ilk kez saçlarımı düzeltmiştim. Yaşım 17, AY uzaktan bile saçlarımın düzenli tarandığını görünce her zamanki hoş gülüşü ile, eğer bir gün ölürsen ardından şöyle diyeceğim, Ellerini bir genç kızın ellerine değdirmeden yaşama gözlerini yumdu. Bu söz bugüne kadar hiç aklımdan çıkmadı, hep tebessümle hatırlarım ve sevgili AY ellerimi dokundurdum haberin olsun.

 

Ondan dolayıdır amorti yaşamımız.

Sonra değerli Osman abim, Osman Aydın’ın yazdığı. Yine mecburi iskân adlı araştırma kitabı, ciddi açıklayıcı sadeliği ve belgeleri ile önemli bir sürece ışık tutuyor. Mecburi iskân, sürgün, kıyım jenositler çok yalın ve belgeleri ile okuyucuyu düşünmeye ve yapılan zulümleri okuyucunun hafızasına tekrar kazıyor. Eline yüreğine sağlık keke Osman.

 

  Bugün tekrar durup kendi durumumuza bakıyorum, ne değişti acaba.

Çok şey, en önemlisi de eskiden acaba başıma bir şey gelirse kim yanımda olacak sorusunu hiç kendimize sormazdık. Eskiden acaba beceririz miyiz, arkadaşımız bizi yarı yolda bırakır mı bizi sorusu yoktu. Günlerce aç kalıp inançla güvenle birbirimizi motive ederdik. Dayan az kaldı devrim yakındır ülke sömürgeci güçlerden temizlenmek üzeredir.

Ve bu duygular bizim için ajitasyondan ziyade bir gerçeklik ve inançla söylenirdi.

Bizler inancımızı böyle bilemiştik sömürgecilere karşı.

 

Şimdi mi, keşke diyebilsem evet. Yok, şimdi biri bir diğerinin açığını kolluyor, didik didik ediyor belki küçük bir yetmezlik görürüm ve bunu büyütür imanını gevretirim mantığı eegemen olmuş. Siyaset eskiden fedakârlık ve pratik alanda vuruşma idi şimdi para ile, veya sanal alanda sidik yarışmasına büyük ölçüde dönmüş.

Ayağı takılsın boynu kırılsın, küçük olsum benim ve benim gibi düşünenlerin olsun mantığı almış gidiyor. Kendi doğrularımızı metotlarımızı mutlak doğru bilip her arkadaşımıza dayatmaya çalışıyoruz. Halbuki düşen kişinin sadece arkadaşının değil, bizzat ti ta kendisi/miz olduğunu halen göremiyor/uz.

İdealist yaklaşım yerini, parasal güç kavramına devşirmiş, Yurtseverlik artık ince bireysel hesaplar haline dönüştürülmüş, eskiden sadece ucunda ölüm, yaralanma, hapislik. Işkence, sürgün kıyımın adı olan siyaset bugün rant düzeneği olmuş.  Sevgi saygı kavramı ara ki bulasın. Ha diyeceksiniz hiç mi eli ayağı düzgün kişi kalmadı? 

Olmaz mı, zaten onların suyu yüzü hürmetine bu yaşam halen çekilir durumda yoksa ne anlamı kalırdı yaşamın.

Güzel, çıkarsız, sevgi ve saygı dolu dostluklara bin selam olsun. Onlar olmadan ne insanı ilişkiler anlamlı olur ne de ülke için anlamlı bir hizmet olur. Ülkeyi kurtarabilir miyiz veya biz buna şahit olabilir miyiz bilmiyorum ama bildiğim tek şey var bu uğurda savaşmaya değer ülkemiz ve ve fedakâr bir Kürd milleti var onlar için değer.

Bu karantina dönemi bir kez daha düşünmemize vesile olur dileğiyle sevdiklerinizi sıkı sıkı kucaklayın başka yarınlar yok. 

Sevgi ile kalın 

Baran Hemze  

01.04.2020 Karantinadan

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.