KADİR BÜYÜKKAYA: KAPANMAYAN YARAMIZ NECMETTİN BÜYÜKKAYA…

KADİR BÜYÜKKAYA: KAPANMAYAN YARAMIZ NECMETTİN BÜYÜKKAYA…

.

A+A-

Ailemizin medari iftihari Necmettin Büyükkaya 37 yıldır yok aramızda. Zebeniler onu 1984 Ocak ayında Diyarbakır hapishanesinde katlettiklerinde o henüz kırk bir yaşındaydı. O içimizde sürekli kanayan derin bir yara ve hiç dinmeyen amansız bir sızıdır. Onu derin bir özlemle saygı ve sevgiyle anıyoruz.

O karanlık günleri sizlerle yeniden yaşamak adına Annemin 1982 yılının yaz aylarında bana ulaştırdığı bir teyb kasetinin içeriğini sizlerle paylaşacağım. Bakalım annem Necmettin abinin yakalanma meselesini nasıl dile getirmiş.! İşte o günler ve günlerden geriye kalanlar ...

1982 yılının yaz aylarında Siverek’ten bana ulaştırılan teyp kasetini gözlerim kapalı dinliyordum. Annemin ağzından çıkan her söz, her kelime bir çivi gibi beynime çakılıyordu. Annem otomatiğe bağlanmışçasına durmadan habire konuşuyordu:

“Evet, oğlum, işte böyle… Necmettin abinin yakalanma haberi kuş kanadında memleketin dört bir yanına yayıldı. Dost-düşman herkes duydu Necmettin abinin yakalandığını! Kötü haber bu, hiç gizli kalır mı kapalı kapıların ardında, hiç saklı tutulur mu otuz iki dişin arasında? Haberi alanlardan kimi kahrından yataklara düştü, kimi sevinçten dört köşe oldu oğlum! Sevinçten ellerini ovuşturan da oldu, gözyaşlarını içine akıtanlar da! Dostlar üzülüp kahrolurken, soysuzlar sevindi içten içe halimize oğlum!

Anlayacağın Necmettin abinin yakalanmasıyla ilgili herkes içinden geçenleri, hissettiklerini dile getirdi. Kimi ‘Necmettin gibi tecrübeli bir insan kendini nasıl bu kadar ucuza ele verebilir’ derken, kimi de, ‘su testisi suyolunda kırılır’ diyerek hangi tarafın tarafı olduğunu ortaya koydu. Uzun lafın kısası, Necmettin abin için içten içe yananlar, onun için kendini yiyip bitirirken, bazıları da, ‘Aman bize ne, akıllı dursaydı da bunlar başına gelmeseydi!’ diyerek içimizdeki acıyı daha da çoğalttılar. Samimiyetten uzak namertler seviyesiz konuşmalarıyla içimize zehir akıtırken, iyi insanlar güzel bir-iki sözle de olsa bir kale duvarı gibi arkamızda durarak bize güç ve moral vermeye çalıştılar. Kötüler, ‘Necmettin’in işi çok zor, kurtulması mümkün değil’ diyerek yaramıza tuz biber basarken, yüreği bizimle atan iyi insanlar bize umut vermeye devam ettiler. İnsanlıktan nasibini almayanlar söyledikleriyle yaramızı deşerken, dar günün dostları metin olmamız için yanımızda oldular.

Bu kötü günlerimizde iyi insanların sayısı ne yazık ki kötü insanların sayısının hep gerisinde kaldı oğlum! İyi insanlar bozulan, dibe vuran moralimizi onarırken, kötüler moralimizi bozmak için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmadılar. Demem o ki oğlum, herkes kendi penceresinden baktı meseleye ve herkes kendine göre yorumladı Necmettin abinin yakalanmasını.

Kadir oğlum, Necmettin abinin yurtdışından Diyarbakır’a neden döndüğünü, Diyarbakır’da ne aradığını, onun geleceğinden kimlerin haberi olduğunu, Diyarbakır’a ayak basar basmaz devletin bundan nasıl haberdar olduğunu, bu ve buna benzer soruların cevabını maalesef kimse bilmiyor buralarda. Bu konuda herkes sağdan soldan duyduklarını birbirine aktarmakla yetiniyor. Bazılarına göre güya Cemile yengen Necmettin’e haber göndermiş, ‘Çocuğumuz çok hasta, hemen gel’ demiş. Kimileri ‘Necmettin’in Türkiye’de halletmesi gereken çok önemli işleri vardı, onun için geldi’, kimileri de daha farklı şeyler söyleyerek meseleye açıklık getirmeye çalıştı. Anlayacağın herkes kendine göre bir şeyler uydurdu.

Yengen Eliya ablamın bana anlattığına göre Necmettin abin Hatay’ın oralardan, Cilvegözü sınır kapısından memlekete girmiş. Üzerinde başkasına ait bir pasaport varmış. Sınır kapısında onu çok güvendiği bir arkadaşı karşılamış. Onu arabasıyla Diyarbakır’a kadar getiren kişinin ismi Turan’mış. Sanırım sen de tanıyorsun onu. Necmettin’in eski dostlarından biriymiş. Yine Eliya yengenin bana anlattığına göre, normalde Necmettin abinin kendi evine uğramaması, orda kalmaması gerekiyormuş, arkadaşlarıyla aldığı karar bu yöndeymiş. Hatta birkaç gün kalması için dostları ona Diyarbakır’da özel bir ev bile ayarlamışlar. Fakat ne olduysa olmuş ve Necmettin karar değiştirerek kendisine tahsis edilen eve gideceğine doğruca kendi evine gitmiş ve geceyi orda, kendi evinde geçirmiş.

Necmettin abin ertesi gün uyanır uyanmaz Siverek’e, babasının evine telefon açmış ve annesine, ‘Anne hemen hazırlan ve doğruca bana gel, seni görüp hemen gideceğim’ demiş. Necmettin’in yurtdışında olduğunu bilen Eliya yengen şaşkına dönmüş. Telefonlar dinleniyor düşüncesiyle konuşmayı kısa keserek yanında amcan K. Ali ile birlikte bir minibüse atlayarak hemen Diyarbakır’a doğru yola çıkmışlar. Eliya ablam ve amcan yol boyunca derin düşüncelere dalmışlar. İşin içinden nasıl çıkacaklarını bilemedikleri için kendi kendilerini yiyip bitirmişler. Necmettin abinin hiçbir gerekçeyle açıklanamayacak bu tedbirsizliğine bir anlam verememişler ve kendi içlerinden ona kızmışlar, onun bu zor koşullarda hayatını tehlikeye atmasını bir türlü kabullenememişler. Amcan ve yengen büyük bir tedirginlik içinde Diyarbakır’a varmışlar. Necmettin abinin Yenişehir’deki evine yaklaştıkça tedirginlikleri önce telaşa, sonra korkuya dönüşmüş.

Eliya ablalar Diyarbakır’a, Necmettin abinin evine vardığında onlara kapıyı Cemile yengen açmış. Eliya abla içeri girer girmez bu kötü zamanda Türkiye’ye geldiği için Necmettin abine sitemde bulunmuş. Necmettin abi onu sakinleştirmeye çalışarak, ‘Merak etme anne, seni görüp hemen ayrılacağım Diyarbakır’dan’ demiş. Eliya yengen Necmettin abinin ellerine sarılarak, ‘Necmettin sen Diyarbakır denen bu belalı şehirden artık çok zor çıkarsın! Seni ele geçirmek isteyenler senin Diyarbakır’dan çıkmana asla izin vermeyecekler! Seni kesinlikle yakalayacaklar ve bir daha sana gün yüzü göstermeyecekler! Bütün bunları bildiğin halde buralara gelmeye nasıl cesaret ettin, bunu nasıl göze alabildin oğlum?’ demiş.

Necmettin abin annesini yatıştırmak için epeyce dil dökmüş ve sonunda onu koltuğa oturmaya zor bela ikna etmiş. Eliya abla biraz sakinleşince anne-oğul sağdan soldan bir şeyler konuşmuşlar. Aradan fazla bir zaman geçmeden kapı çalınmış. Cemile yengen, ‘’ Kapıcıdır, çöpleri almaya geldi ” diyerek hemen koridora yönelmiş ve kapıyı açmış. Cemile karşısında bir sürü resmi ve sivil polis görünce hayatının şokunu yaşamış. Polislerden biri, ‘Eşiniz evde mi?’ diye sorunca, o da ‘Evet’ diye cevaplamış. Evin içi bir anda polisle dolmuş. Necmettin abinin yapabileceği fazla bir şeyi kalmamış. Eliya yengen dizlerini döverek, ‘Evim yandı, ocağım söndü’ diye bağırarak dövünmeye başlamış.

Birkaç polis Necmettin abini aralarına alarak başlamışlar sorgulamaya. Diğer polisler odalara dağılarak evin altını üstüne getirmişler. Necmettin abini sorgulayan polislerden biri ona, ‘Dua et ki sınırda sana yetişemedik, yoksa işini orada haledecektik’ demiş. Başka bir polis dağlarda peşmergelerle çekilmiş bir-iki fotografı Necmettin’e göstererek, ‘Bak bakalım tanıyacak mısın kendini?’ diye sormuş. Arama sonucunda ufak tefek bazı şeyler ele geçirilmiş. Polisler evi arama işini bitirince Necmettin abini aralarına alarak evden ayrılmışlar.”

Annem bütün bunları bir bir anlatırken, ben de kendimi Necmettin abinin yakalandığı o evin içinde hissediyor, adeta aynı sahneleri yaşıyordum. Necmettin abiyi aralarına alan polislerle birlikte Hayat apartmanının dördüncü katından merdivenlerden aşağıya indim. Necmettin abinin köşe başında duran sivil araca bindirilişine tanıklık ettim, o anı gözlerimin önünde canlandırdım. Onun polis aracının içinden bana fırlattığı soru işaretleriyle dolu son bakışı beynime çivi gibi çakıldı. Aracın hareketi, eksoz borusundan çıkan duman, yoldan gelip geçenlerin meraklı bakışları bir bir beynime kazındı.

 

Annem hüzünlü konuşmasını sürdürüyor. Onun anlattıklarıyla zaman mekân kavramları yok oluyor ve içinde eriyip kayboluyorum. O anlatıyor, ben dinliyorum:

“Evet, oğlum, işte böyle! Ben sana başka ne anlatayım, ne söyleyeyim? Anlatılacak o kadar çok şey var ki! Necmettin abinin yakalanmasıyla ilgili ortalıkta birbirinden farklı o kadar söylenti dolaşıyor ki, hangisine inanacağız, hangisine inanmayacağız şaşırdık kaldık!

Necmettin’i seven, sayan yakın dostlarının cevabını bulamadığı, bulmakta zorluk çektiği soru şu: Necmettin gibi dikkatli, tedbiri elden bırakmayan tecrübeli bir insan bunca tedbirsizliğe nasıl açık kapı bırakabilir? İçinden geçtiğimiz bu kötü zamanda telefonların dinlendiğini sokaktaki çocuklar bile bilirken Necmettin nasıl olur da kaldığı yerden, yani kendi evinden annesine telefon açar ve onunla konuşur, buna nasıl cesaret edebilir? Memleketin dört bir yanında, özellikle de Diyarbakır gibi bir yerde operasyonların, yakalanmaların gündelik hadiselerden sayıldığı bir zamanda Necmettin buraya gelmeye nasıl cesaret etti ve üstelik kendi evinde nasıl kaldı? Diyelim ki Cemile ona haber saldı ve ‘Gel, çocuğumuz çok hasta’ dedi, peki Necmettin gibi bir insan sahip olduğu özel konumunu gözardı etmeyi nasıl göze aldı ve neden döndü Diyarbakır’a? Bu koşullarda Diyarbakır’a gelmekle kendini ateşe attığının farkında değil miydi? Bütün bu tehlikeleri herkesten çok iyi bildiği halde, bu hataya nasıl düştü, bu riski nasıl ve neden göze aldı? Onun akıllara durgunluk veren bu tedbirsizliği karşısında kimse bir şey anlamadı oğlum. Olup bitenleri anlamaya, kavramaya kimsenin aklı fikri yetmedi Kadir oğlum.”

Necmettin abinin yakalanmasıyla ilgili ilk kez böylesine kapsamlı bilgiler ediniyordum. Bu bilgilere annemin bir arkadaşım ( Abdullah) aracılığıyla bana ulaştırdığı kasetler sayesinde sahip oluyordum.

İlk kaset bitince ikincisine geçtim. Annem kaldığı yerden konuşmasına devam ediyordu:

“Evet, oğlum, Necmettin abinin gözaltına alınmasından üç gün sonra, biz daha Necmettin abinin yakalanmasının şokundan kurtulamamışken, bu kez polisler gelip Cemile yengeni de alıp götürdüler. Onun ardından eczane ortağı Ahmet Alişeroğlu’nu da apar topar gözaltına aldılar. Cemile yengen gözaltına alınınca çocukları Serdıl ve Eliya büsbütün sahipsiz kaldılar. İyi ki anneanneleri ve babaanneleri vardı, yoksa garipler ortalıkta büsbütün perişan kalacaktı. İki yaşlı kadın, Eliya abla ve Elif teyze, ‘Kaderimiz bu’ diyerek torunlarını bağırlarına bastılar.

Oğlum, Necmettin abinin yakalanmasıyla yengen Eliya’nın hayatı alt üst oldu, gecesi gündüzü birbirine karıştı. Çaresiz kadıncağız üç ay boyunca Diyarbakır’dan bir gün olsun ayrılmadı. Necmettin abinin yakalanması onun kolunu kanadını kırdı. Sen de biliyorsun ki Necmettin onun her şeyiydi. Necmettin bu dünyada onun sarıldığı tek dalı, tutunduğu tek sağlam ipiydi. Eliya abla o yaşlı haliyle üç ay boyunca her Allahın günü sabah erkenden uyandı, çocukların karnını doyurdu ve sonra, yanına bizim Mürüvvet’in kızı Asiye’yi de alarak doğruca Diyarbakır Cezaevi’nin kapısına gitti. Necmettin’den bir haber alırım diye sabahtan akşama kadar cezaevi kapısında bekledi durdu. İnsana korku salan o korkunç görüntüleriyle çevrede dolanan nöbetçi askerlerden bazıları kızıp onu bulunduğu yerden uzaklaştırırken, bazıları da yaşlı haline bakıp acıdılar Eliya ablaya. Bütün baskı ve engellemelere rağmen Eliya ablam cezaevi çevresinde sürdürdüğü sıkıntılı bekleyişine bıkmadan usanmadan devam etti.

Oğlum, anlatılanlara göre, Necmettin abinin sorgusu çok zor geçmiş. Biri Bismilli, biri Siverekli ve diğeri de Hakkârili olan üç eski arkadaşı onun hakkında ifade üzerine ifade vermişler. Bu üç kişi her şeyi Necmettin abinin üstüne yıkmış. Böyle olunca da devletin polisi, jandarması Necmettin abine daha çok yüklenmişler. Ona etmedikleri eziyet, işkence bırakmamışlar. Eziyet ve sıkıntılarla geçen bu zorlu süreç tam üç ay sürdü. Üç ayın sonunda Necmettin abin, Cemile ve onun iş ortağı Ahmet Alişeroğlu’nu mahkemeye çıkardılar. Mahkeme Necmettin abinin tutuklanmasına, Cemile ve ortağının serbest bırakılmasına karar verdi. Tek tesellimiz üç ay süren sorgu sualden sonra Necmettin abinin kazasız belasız cezaevine konulmuş olmasıdır. Bundan sonrası için ‘Allah kerimdir’ diyeceğiz. Bunu demekten başka bir çaremiz yok oğlum. Devlet bu oğlum, kolu bükülmüyor ki bükesin!”

Annem konuşmasını noktalayıp konuşma sırasını babama verdiğinde kafamın içi arı kovanı gibi uğulduyordu. Babamın neler söyleyeceğini az çok tahmin ettiğimden onun konuşmasını başka bir zamana bırakarak teybi kapattım. Annemin anlattıkları karşısında serseme dönmüştüm. Kafamın içindeki uğultu dayanılmaz bir hal alınca sabahın köründe dışarı çıkmaya karar verdim. Dışarıya çıkmanın, yakınlardaki parkta kısa bir gezinti yapmanın bana iyi geleceğini düşünerek kalkıp giyindim. Evinde kaldığım Apoları uyandırmadan kapıya yöneldim. Sessiz adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Ana caddeden karşıya geçerek evin bir kilometre kadar uzağında bulunan parkın yolunu tutum. Sokak aralarından yürüyerek parka ulaştım. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen parkın orasında burasında tek tük insanlar vardı. Bu insanların kimi spor yaparken kimi köpeğini gezdiriyor, kimi de parkın içinden yürüyerek kestirme yoldan işine gücüne gidiyordu. Bisikletleriyle okullarına giden öğrenciler çoğunluktaydı.

Parkın bir köşesinde bir banka oturdum. Necmettin abinin durumuyla ilgili aldığım haberler içimi daraltmıştı. Ne yapacağımı bilmez haldeydim.

13 Nisan 1984 tarihinde Suriye’den Türkiye’ye giriş yapan ve bir gün sonra evinde yakalanan Necmettin abinin geleceği hiçte parlak görülmüyordu. Onu ele geçirenler onun sahip olduğu misyonu gayet iyi biliyordu. 14 Nisan 1982 yalında Diyarbakır’da yakalanan Necmettin abi iki yıl süren ağır bir esareten sonra planlı bir şekilde acımasızca katledildi. Öldürüldüğünde büyük kızı Serdıl dokuz yaşında küçük kızı Eliya ise daha dört yaşındaydı. Kaderin cilvesine bakın ki Necmettin abinin evden alınmasının üzerinden tam otuz beş yıl sonra 14 Nisan 2017 tarihinde değerli eşi Cemile yengeyi uğurlayacaktık ebebiyete. Her yıl 14 Nisan tarihi gelip çatığında hem Necmettin abinin yakalanma gününü ve hem de Cemile yengemizin aramızdan ayrılışının ağır hüznü gelir çöker yüreğimizin orta yerine.

Hayatımız boyunce bize övüneceğimiz değerli bir miras bırakan Necmettin abiyi yüreğimizde yaşatmaya hep devam edeceğiz.  

 

Onu saygı ve sevgiyle anıyoruz..!

23.01.2021

Kadir Büyükkaya / Hollanda

Bu yazı Kadir Büyükkaya'nın resmi Facebook sayfasından alınmıştır

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.