Mehmet Gül

Mehmet Gül

Yazarın Tüm Yazıları >

İrrasyonel Toplum

A+A-

Başka yerde kolay kolay rastlayamayacağımız türden akıldışı olayların ve davranışların cereyan ettiği ülke Türkiye… Sorunu kabul edip çözüm bulmak yerine alakasız sebepler ileri sürerek toplumu günün ihtiyaçlarına göre mobilize etmek tercihlerin başında geliyor.

Son günlerde özellikle Dolar’daki artışla birlikte bu türden olaylara yeniden tanık oluyoruz. Yolsuzluk hadiselerini ‘siyasi darbe’ olarak lanse edip üstünü örtmeyi başaran hükümet, Dolar’daki artışı çoktan ‘Türkiye’yi siyaseten çökertemeyen devletlerin ekonomik darbesi’ ilan etti bile; son günlerde harareti düşse de toplumdaki yüksek ateş devam ediyor ve ‘her zaman devletinin hizmetinde olan millet’, başta ABD olmak üzere, Türkiye’ye dolar akışını durduran ülkelere karşı ‘yeni bir kurtuluş savaşı vermek’ üzere hazır kıta beklemekte…

Artık hükümet mi devlet mi olduğu belli olmayan bu ‘yeni sistem’ tarafından yukardan aşağı doğru pompalanan bu irrasyonel tutum, oldukça komik davranışlara da vesile oluyor. Dolara tükürenler, yakanlar, çadır açıp kılıç kalkan kuşanıp mücadele etmeye çalışanlar, Allah’a havale edenler ve üzerinde Allah adı var diye yakılmasına ya da hakaret edilmesine karşı çıkanlar… Tabii yükseldiğinde satıp düştüğünde alan ve bunu da ‘milli ve yerli duruş’ olarak pazarlayanları da unutmamak lazım.

Kuşkusuz bu tutum, sorunun, gerçek boyutlarıyla toplum tarafından algılanmasını önlemekte ciddi derecede işe yarıyor. Dolar her gün yeni bir zirve yapsa da bunu söylemenin suç ve ABD işbirlikçiliği ilan edildiği ve hatta kimi insanların bu türden sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklandığı bir ülkede, bütün dünyanın bildiği bu ‘sırrı’ Türkiye’de ifşa etmek bir hayli cesaret gerektirir. Yüksek mevkilerden dile getirilen ve ancak derdi olanların anlayabileceği ‘ince tehditler’ bir yana, oluşturulan bu toplumsal ortamda yaratılan ‘Dolar mağdurları’ bile birçok insanın susması için yeterince caydırıcı örnek olabilmektedirler.

Yaratılan bu ‘milli refleks’ öncelikle ‘siyasal partiler’ tarafından benimsendi. Adeta sıraya girerek CHP, MHP, REFAH, İYİ PARTİ ‘koşulsuz şartsız’ Cumhurbaşkanı’nın yanında olduklarını ilan ettikten sonra, artık ne işe yaradığı pek bilinmeyen Meclis’in toplanmasını önerdiler. Küçük bir kısmı hariç genel olarak medya ve onun müdavimleri bilumum zevat bu ‘uluslararası ekonomik darbe’ karşısında pes etmeyen ‘Başkan Erdoğan’ın arkasında ‘millet olarak dimdik durmak’ gerektiği konusunda biteviye vaazlar vermektedirler. Ekonomik sorunların, toplumu kuşatan bu irrasyonel zihniyetle değil, ancak ekonomik tedbirlerle çözüleceğini söyleyen bir avuç aklı başında insanı kimse duymuyor bile…

Ne var ki hayat hükmünü icra etmeye devam ediyor. Özet olarak ‘geliri giderini karşılamayan’ Türkiye ekonomisi, her gün biraz daha ısınmaya devam ediyor. Dünya ekonomisiyle entegre olmanın ötesinde, neredeyse ‘tarım ve sanayisiyle bütün tersaneleri fethedilmiş’, üretecek ve pazarlayacak ürünü kalmadığı için sürekli sıcak paraya ihtiyaç duyan Türkiye ekonomisi, kısa vadede yeniden borçlanmak dışında bir seçeneğe sahip değildir.

Tam da bu ‘sıkışmışlık’ nedeniyle, ‘Ekonomik darbe’ karşısında ‘dimdik ayakta duran Başkan’ Türkiye ve dünya sermayesine oldukça cazip tekliflerde bulunmaya devam ediyor. İlahi güçlerin müdahale etmeyeceği artık anlaşılmış olan bu ‘Dolar krizi’ni aşmak için ‘bütün kapılarını’ kara paraya açmış durumda. Dahası var: bu ekonomik tavizleri siyasi tavizler izliyor ve hatta bir tür ‘rehin’ tuttuğu kimi tutukluları serbest bırakmayı ihmal etmiyor. FETÖ sığıntıları karşısında elini güçlendirmek için adeta ‘çaldığı’ iki Yunanistanlı askeri kimsenin ruhu duymadan serbest bıraktı. Avrupa ile yakınlaşmak için

kimi önemli atraksiyonlar hazırlamanın gayreti içinde. Dünün düşmanları Almanya ve Fransa, bugün, en seçkin dostlar arasında.

Ne var ki bu kriz bu türden ‘tedbirler’ ile atlatılacak bir kriz değildir. Yapısal sorunlara sahip olan Türkiye ekonomisi, siyasal iktidarın mevcut statükoyu sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu kaynağı üretmeye yetmiyor. Seçimler boyunca Kılıçdaroğlu, AKP iktidarı süresince 1,5 katrilyon dolar gelirin nereye harcandığını sorup durdu, ne yazık ki bir cevap alamadı. Türkiye’nin bütçesi, hiçbir kapitalist ülkede örneği olmayan bir şekilde denetim dışı. Kamuoyuna lanse edilen yollar, köprüler, Şehir Hastaneleri ‘yap işlet devret’ modeliyle yapıldığı için bunları giderin sebebi olarak gösteremiyor. Geriye inşaat ve savunma sanayi kalıyor. Çünkü bu sektörlerde gözle görülür bir artış mevcut.

İnşaat sektörü, ABD ve İspanya gibi ülkelerde yaptığını Türkiye’de de yaptı; aşırı üretim nedeniyle şimdi büyük bir tüketim krizi yaşayan inşaat sektörü ciddi sıkıntılarla boğuşuyor. İflas etmiş birçok firmayı yenileri izlemek üzere. Buralara aktarılan dış kaynak adeta toprağa gömüldü ve gerçek anlamda bir getirisi olmadı. Rantiye sınıfını zenginleştirmek ve alınan dış kaynağın geri ödemesini daha da büyütmek dışında bir işe yaramadı.

Israrlı sorularına rağmen bir türlü Kılıçdaroğlu’na cevap vermeyen hükümetin en büyük harcama kalemi, savunma sanayidir. Damatlardan biri bu işle meşgul: İHA ve SİHA’lar küçük damata emanet. Asker elbisesinin kimler tarafından üretildiği artık sır değil. Atak helikopterleri, Saldıray tankları, gece görüş ve termal araçlar gibi binlerce kalem mühimmat artık ASELSAN tarafından üretilmektedir. MİLGEM de Denizlerle iştigal ediyor. Savunma sanayine harcanan bu devasa kaynak da ekonomik değildir; yıllardır sürdürülen savaş, her gün yeni maliyetler gerektirir şekilde büyüyor. Kürtleri ‘olduğu gibi tutmak’ için bütün gücünü seferber eden ve tüketen, bu nedenle de ancak dış kaynakla bu savaşı sürdürebilen Türkiye, dönüşü olmayan ‘sürekli giderlerini’ kısmadan, istikrarlı bir ekonomiye kavuşması mümkün değildir.

Peki bir çözüm yok mu? Pekala vardır. Eğer sorun varsa, bir çözümü de vardır. Batı ülkeleri Türkiye’nin batırılmayacak kadar değerli bir ülke olduğu konusunda hemfikir. Yardım etmeye hazır olduklarını söylemektedirler fakat bu yardım, artık düne göre daha pahalı kredi ve daha büyük teminatlar demektir. Yer yüzünde, bu denli büyük sıkıntı yaşamış ve ciddi bir bedel ödemeden düze çıkmış hiçbir ülke yoktur. Yakın örnek Yunanistan’dır. Bütünüyle Almanya’nın eline geçti! Türkiye’ye uzanan ‘yardım eli’ de bu türdendir. Basına yansıdığı kadarıyla Almanya, yardım için kendilerine giden Albayrak’a, IMF’yi göstermiş!

Türkiye büyük sorunlar yaşayacak. Bütün örnekler bunu gösteriyor. İrrasyonel yöntemlerle ekonomik sorunlara çözüm arayan bu yönetimle çekilecek sıkıntıların etkisi daha da büyük olacak. Bu da açık. Eğer sorunların bir nebze olsun azaltılması isteniyorsa, yapılacak ilk şey, her gün milyonlarca maliyet kaydeden Kürtlere karşı savaşı bir an önce durdurmak ve barışçıl yollarla sorunun çözümüne gitmektir. Bu maliyeti olmayan ama hem ekonomik hem toplumsal ve hem de siyasal olarak getirisi büyük olan en akıllı seçenektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.