Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi

Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi

Tarihçi yazar Osman Aydın kardeşini (Cibranlı Miralay Halit Bey) ve teyzesinin oğlunu (Şêx Seîd Efendî) ihbar edip ölüme yollayan Binbaşı Kasım Ataç’ı yazdı

A+A-

Osman Aydın

Ortaokul 2. ve 3. sınıfındaki yıllarımda Rafet Ataç isimli Vartolu bir arkadaşım vardı. Bir gün onu bize götürdüm. Annem onun kim olduğunu öğrenmek için bazı sorular sordu. O da Vartolu Binbaşı Kasım’ın torunu olduğunu söyledi. (Gerçek torunu değildi ama ona dedem derdi.) O gittikten sonra, annem onun hain Kör Qaso’nun torunu ile bir daha arkadaşlık yapmamamı söyledi. Bunun üzerine onunla olan arkadaşlığım bitti. Sonraki yıllarda onun MHP’nin militanlarından biri olduğunu duydum.

Annem neden “kör Qaso” demişti anlayamadım. Çünkü Kasım Ataç’ı her gün sabah okula giderken görürdüm. Kör değildi. Devamlı olarak Doğu Kitapevine gider, günlük gazetesini alır eve dönerdi. Çok uzun boyluydu, yüzünde sedef hastalığından dolay beyaz lekeler vardı. Asık suratlı ve etrafına hep kuşkuyla baktığını çok iyi hatırlıyorum.

Binbaşı Kasım Ataç Varto’nun Kulan köyünden ve Cibran aşiretindendi. Cibranlı Ahmedê Süleyman Ağa’nın oğludur. Aşiret Mektebi mezunu ve orduda süvari subay olarak görev yaparken, 1918 yılında binbaşı rütbesindeyken, erken yaşta emekli edildiğinden memleketi Varto’ya yerleşmişti. Emekliye ayrılmamış, ayırmışlardı.

Babası adi bir suç nedeniyle dağdadır ve bir gün köyüne inerken yakalanır, yerlerde sürüklenerek götürülür, bir daha geri gelmez ve “öldü” diye açıklama yapılır. Anlatılanlara göre, emekli Binbaşı Kasım babasına sahip çıkmadığı gibi, onun nerede ve nasıl öldüğü ya da öldürüldüğü, nereye gömüldüğüyle de ilgilenmez.

Şeyh Said Efendi’nin bacanağı, Miralay Cîbranlı Halit Bey’in de eniştesiydi.

Erzurum’a her gittiğinde, kayınbiraderi Miralay Cîbranlı Halit Bey’in evinde kalıyor ve aileden biri olarak itibar görürken, ailenin sırlarına vakıf oluyor daha sonra da onu ihbar ediyordu. Şeyh Said’e de bacanağı ve aileden biri olarak yaklaşıyor, edindiği bilgileri devlete aktarıyordu.

O, 1925 Kürt Ulus Hareketi sırasında devlete gönüllü ve karşılıksız çalışan muhbir, iz sürücü, tuzakçı ve yargılama evresinde de tanık olarak görev yapan biridir.

Ömrünün son yıllarında Elazığ’da, Nail Bey Mahallesinde Ermeni yapımı eski bir evde oturuyordu. Evleri bizden iki sokak ötedeydi. Gelen ve gideni yoktu. Geçmişiyle hesaplaşıyor muydu, pişmanlıkları var mıydı bilinmez ama galiba yoktu. Herkes ona kuşkuyla bakmaya devam ediyordu.

Kürt eliti ondan uzak duruyordu. Bir gün Varto’nun Xormek aşireti liderlerinden Ali Haydar Dikmen, Varto’ya geldiğinde Kasım onu görmeye gider, Ali Haydar Dikmen, sohbet ettiği insanlara, “dikkatli konuşun, Kasım Bey burada” diye aşağılamıştı. O ise bu söze hiçbir tepki göstermemişti.

Kardeşini (Cibranlı Miralay Halit Bey) ve teyzesinin oğlunu (Şêx Seîd Efendî) ihbar edip ölüme yolladığı, için Kasım’ın eşi Gulê, 30 yıl boyunca ne onunla konuştu, ne aynı yatağı paylaştı ne de ona bir çocuk verdi. Gulê, “o olaydan hemen sonra yatağımı ayırdım. Bir daha birleştirmedim. Yüzüne de bakmadım. Ama ne yapayım ki kocam diye el aleme karşı katlandım” demektedir.

Kasım’ı en erken teşhis eden bacanağı Şêx Seîd Efendidir. Onu yakın çevresinden hep uzak tuttu. Fakat Kasım, Şeyh’in damadı olan Şeyh Abdullah’ı kullanarak, hareketin içine girmeyi başardı.

Kürt yurtseveri Mela Selim şu anekdotu aktarmaktadır: “Bizim Varto tarafının Alevi liderlerinden Mehmet Halit Fırat, devletin adamlarındandı. Aramızda ahbaplık vardı. Bizzat ondan dinledim. Şeyh Said’in ilk sorgusu Varto’da yapılırken Mehmet Halit Fırat da hazır bulunuyor. Sorguyu yapan Osman Nuri Paşa Şeyh Said Efendiye soruyor:

-Kasım için ne dersin?

Şeyh şu cevabı veriyor:

—Kasım, hükümetin sadık adamı, bizim hainimizdi.

—Siz bu sözlerinizle onu arkadaşlığınızdan koparıyorsunuz, diyor Osman Nuri.

Şeyh Said:

—Zaten arkadaşım değildi ki koparayım. Bizim hainimizdi!”

Mela Selim bir başka anekdotda şunları aktarmaktadır: “Kasım, yıllar sonra Varto’ya döndüğünde, oturup uzun uzun konuştuk. Ona Şeyh Said Efendi’yi sordum. Bana dedi ki:

—Şeyh Said öyle cesur bir adamdı ki, ne korktu, ne de kimseyi ele verdi. Yalan da söylemedi. Hiçbir şeyi inkâr etmedi.

Diyarbakır Şark İstiklal Mahkemesinde verdiği ifadesinde yaptıklarıyla övünerek söz eder. “Hasanalı Halid Bey'in takibi esnasında da Gazi Paşa hazretlerine, baş vekalete, dahili vekalete, Muş Mebusu İlyas Sami Bey'e, Muş Valisi Sırrı Bey'e, Bulanık'ta Kazım Paşa ya telgraf verdim. Kürd cereyanı git gide kuvvetlendiğini, binaenaleyh bir an evvel önünün alınmasını, Muş Mebusu İlyas Sami, Osman Kadri ve Erzurum Mebusu Halit Beylere sıra buldukça müşafehan (yüzyüze) ve meclisteler iken mektuplar arz ederdim. Bilhasa Halk Fıkrası Katıbı umumiyenin (Recep Peker) uzun bir mektub takdimi ile aşiret hayatına hatime (son) verilmesi ve eşhası muhim (önemli şahısların) Anadolu içerilerinde iskanleri ile aşairin kısmen olsun Türk ahalisi ile tebdilleri, zamanın hulül eylediğini (geldiğini) dermeyan eylemiştim. Geçen sene Gazi Paşa Hazretleri'nin Erzurum'u seyahat ve teşriflerinde Muş Vilayeti Heyeti istikbalesine (karşılamasına) olarak gitmiştim. Ayrıca hususi bir ziyaretle şeref yabi (müşeref) oldum ve Kürdlük iftirak fikrinin avamda (halkta) hemen yüzde seksen nisbetinde bulunduğunu ve tedabir-i katiye (kesin tedbirler) serianın (acil) ittihazı(alınması pek muktazi (lüzumlu) Ali Said Paşa huzuru ile arz eyledim.”

Dönemin önemli tanığı Mela Selim Binbaşı Kasım’dan bizzat duyduklarını Abdullah Akdenize şöyle anlatmaktadır: ‘İdamlardan sonra herkes bana düşman kesildi, kötü bir duruma düştüm. Akrabalarımdan dahi güvenim kalmadı, ne yapacağımı şaşırdım. Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için randevu talep ettim. Özel Kalem Müdürü, Mustafa Kemal’e durumu bildirdi. Mustafa Kemal randevu vermeyi reddetti. ‘Kasım, İsmet Bey’le görüşsün’ dedi. Bunun üzerine Başbakanlığa çıktım, İsmet Bey’le görüşmek için randevu istedim. Olumlu karşılandım, İsmet Paşa’nın makamına gittim, selam verdim. İsmet Paşa ne elimi tuttu, ne de beni oturttu. Bana baktı, ‘Kasım, ne istiyorsun?’ dedi. Ben de ‘Memleketim, devlete karşı isyan etti. Devlet kuvvetleri ile çarpıştı. Ben, devletin yanında yer aldım. Devlete büyük yardımlarım dokunduğu için memleketim bana düşman kesildi. Can güvenliğim kalmadı, ayrıca ailemin geçimini temin etmem zorlaştı. Bir emekli subayım, rastgele çalışmam mümkün değil, devlet tarafından bana bir iş verilmesini diliyorum.’ dedim. İsmet Paşa bana bakarak “Kasım, sen gençsin, kendine bir iş bul, çalış, devlet kapısında sana iş yoktur, gidebilirsin’ dedi. O zaman nasıl büyük bir hata yaptığımı anladım. Pişman olarak çıktım.”

Kasım’ın üzüntüsü yaptığı ihanet değil, efendilerinin kendisine yüz vermeyişidir. Bütün ihanetçilerin hazin sonu budur. Halkına ihanet eden birisine efendileri hiç güvenmez.

Kasım, memlekette barınamayacağını anladığından, devletin kapısını ısrarla aşındırır ve sonunda kendisine Aydın Söke civarında “çiftlik” diye içinde birkaç ağacın bulunduğu sözde bir incir bahçesi verilir ve orada zorunlu ikamete tabi tutulur. 1955 yılında Elâzığ’a gelip, yerleşir.

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.