Diyar Budak

Diyar Budak

Yazarın Tüm Yazıları >

Baasçı Anlayış Kürdlere Mevzi Kaybettiriyor

A+A-

Kürdün mevzi kaybetmesinin sorumlusu Kürd parti ve örgütleridir. Bu partilerin Kürd halkına  özgürlükten daha çok ölüm yaşattıklarını canlı tanıklarıyız. Ülkemizde yürütülen hedefsiz savaş giderek anlamsızlaşmakta, bir çok şehirlerimiz boşaltılmış, geride kalanlar da dillerini konuşamaz durumadırlar. Kürdistan’ın herhangi bir parçası, diğer parçalarda olan gelişme ve katliamlara karşı oldukça sessiz ve uzaktan izleyici durumuna gelmiştir. Bunda, son bir kaç yıldır, PKK’nin yürüttüğü yanlış yıkım politikasının etkisi bulunmaktadır. Kürd halkı örgütlerine  karşı bir güven bunalımı yaşamakta ve  onlardan kuşku duyar hale gelmektedir..

Düşmanlarımızın eli  büyük oranda  parti ve örgütlerimizin odaklarına kadar uzanmıştır. Açık söylemek  gerekirse Kürd partileri,  içlerindeki bu eli kesmezlerse sonları hüsrandır.

 Mücadele sürecinde  büyük felaketler, acılar, yenilgiler yaşanır. Bu gelgitler anlaşılır bir durumdur. Ancak stratejik yenilgilerde başka bir suç aramak gerekir. Kerkük, Şengal, Afrin, şimdi de Rojava...

Tarihte ayrı devletler kurmuş olan uluslar, Yemen, Kore, Almanya , Vietnam gibi ülkeler, kendi devletlerini ve milletlerini, ekonomik gelişkinlik ve biraz da olsa farklı ruhi şekillenmeye rağmen birleştirmeyi başardılar.

Kürd halkının  uzun süreden beridir yürüttüğü  özgürlük mücadelesinde, partiler ve Kürdistan’ın parçaları arasında güç ve kardeşçe bir birlik ve dayanışma oluşmadı. Daha ziyade, Kürdler birbirlerine düşmandan daha acımasız davrandılar, davranıyorlar. Bunun nedeni, içlerindeki  düşman elinin güçlü olmasıdır. Biraz nefes alan bir parça diğerinin saldırılarına uğramakta, onu, düşmanından kurtulduğuna pişman etmektedir.

Hatırlanacağı gibi Kürdistan’ın Güneyi için “ikinci İsrail” deyimi,  veya Güney  Kürdistan devleti kurulursa biz onu yıkmak için savaşırız” demek gibi uğursuz söylemler bugün de devam etmektedir.

Rojava ve  Baasçılık

Rojava “devrimi” Esad’ın bilgi ve müsaadesi dahilinde yapılan bir kalkışmaydı. Kürd yerleşim yerlerinin de  yıkım  savaşına tabi olmadan bunu başarmaları oldukça önemsenmelidir. Ancak Kürd nüfusun yarısından fazlasının  Rojavayı terk etmesinin  demografik bir yıkım olduğu unutulmamalıdır.

Daha önce Baas rejiminden uzun yıllar baskı görmüş insanlar hızla kaçmak zorunda kaldılar. Geriye kalanlar Baas rejimi ile sorunsuz yaşayanlardı. Kurdistan’ın Rojava’daki devlet memurları halen Suriye hükümetinden maaş almaktadırlar.

Baasla rejimi ile kurulan bu ilişki 1980 sonrası buraya yerleşen, PKK’nin sağlamış olduğu unutulmamalıdır. PYD, Afrin işgalinden sonra, Baas rejimi başta olmak üzere, Rusya ve PKK’ den  biraz uzaklaşmak istediyse de başarılı olamadı.

Afrin işgaline onay veren baş sorumlu Rusya’dır. Ancak PKK  ve çevresinin Amerika’yı suçlaması eski geleceği olan, anti-Emperyalist ve anti-İsrail tutumunun bir sonucudur... ABD’ nin ve diğer batılı koalisyon güçlerinin  Kobani’ye  verdikleri desteği unutmuş gibi davrandılar. Aynı şey bugün uluslararası güçlerden askeri eğitim alan, Roj peşmergelerine karşı takındıkları tavır için de geçerlidir. Bu da Suriye ve İran hükümetlerinin kışkırtması ve PYD üzerindeki hegemonyalarının bir sonucu gibi görünmektedir..

Oysa Kobani’de Kürd Peşmergeleri onurlu bir davranışla, YPG’lilerle yan yana savaşarak Kobani’yi özgürleştirdiler.  Şimdi Roj peşmergelerinin gelmasi gelecekte Kürdistan Federe Devleti ile Rojava nın birleşebilme ihtimali PYD’yi korkuya sevketmektedir.  PYD’nin   Rojava’yı koşulsuz terk etme istegi, her Kuürd tatafından iyi anlaşılmalıdır. PYD giderek Baasçı yapıya doğru evrilmektedir.

ABD neden Rojava’dan çıkma kararı aldı?

 Kısa bir süre önce, PKK yöneticilerine, ABD tarafından konulan “üçlü ödül” iki taraflı  bir mesaj taşımaktaydı. Hem Türkiye’nin saldırganlığını dizginlemek, aynı zamanda PYD’yi de PKK den uzaklaştırmak amaçlıydı.

Bu  ilişkileri yeniden dizayn etmenin o kadar da kolay olmadığını gören ABD, bu girişimden vaz geçmiş olabilir.

PKK çevresinin, hep bir ağızdan, ”Afrin’i ABD sattı, Amerikan silahlarıyla öldürülüyoruz’ deyip, Amerika’yı  büyük şeytan göstermeleri de  Baas ve İran politikalarının etkisi büyüktür. ABD’nin Rojava’dan çekilmesinde bu yanlış politikaların etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Elbette ki  ABD nin çekilmesini bir kaç nedene bağlamak doğru degildir. Sadece PYD nin ayak diretmesinden kaynaklı olduğunu söylemek  büyük haksızlık olur.

 ABD, IŞİD’e karşı Kürd güçlerini bir savaş kılıcı gibi kullanıp, binlerce Kürd gencinin ölümüne neden olmuştur. Trump’ın “biz IŞİD’i yendik, çekiliyoruz” demesi, kendi kamuoyunda da tepki ile karşılanmıştır.

 ABD’nin bu çekilme kararındaki asıl neden, Türkiye ile yaptığı görüşmelerde elde etmiş oldukları siyasi ve maddi tavizlerdir. Alınan bu rüşvet ve hibelerin  yüklü olması çekilme kararlarında  etkili olmuştur. Böylelikle Türkiye’nin eksen kayması önlenmiş ve NATO’nun yeniden gözdesi  haline de gelebilir.

 Türkiye ve  Bölge devletlerinden aldıkları büyük silah siparişleri veya elde ettikleri  maddi kaynakları, Suriye’de kalmalarından daha fazla çekici bulduklarına şüphe yoktur.

Bir dönem ABD’nin, Ortadoğu’daki Jandarması olan Şah Rızayı nasıl yalnız bırakıp gittiği hatırlardadır. 

Bu ani ve vakitsiz çekilme, Kürd siyasetinde panik ve sinmeye yol açmakta, 1975 yenilgisi ve Kissinger dönemini tekrar hatırlatmaktadır.

 Parametreler  çok iyi okunmasa da bu durum, Amerikan  devletinin medeni ve ahlaki değerler konusunda Ruslardan farklı olmadıklarını göstermektedir.

Kimler seviniyor

Bölge devletleri olan İran, Irak, Suriye ve Türkiye  oldukça memnuniyetlerini dile getirdiler. Hatta Türk savunma Bakanı Rojava’yi kast ederek “Onları kazdıkları hendeklere gömeriz” diyerek niyetini açıkladı.

Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürd örgütleri endişelerini  dile getirerek, Kürdlerin burada katliamlarla karşılaşma risklerinin olduğunu ilan ettiler.

 

Buna karşı, PKK ve cenahından gelen bir tepki olmadığı gibi, tersine ABD’nin Suriye’de yabancı bir güç olduğu ve terk etmelerini desteklediklerini söylediler.

 Diğer yandan HDP veya  PYD’nin tavırlarının da  Kandil ve İmralı eksenli olduğu görülmektedir.

PYD ve Kanton yöneticilerinin açıklamalarına bakıldığında, ailesini ormanda kaybetmiş, bir çocuk gibi, Federasyondan vaz geçtim deyip, kendilerini Suriye Devletine yamamaya çalışmaları oldukça isabetsiz olmuştur.

Bu mesaj ile PYD, Şam, İran ve Rusya’ya ‘ben halen eski çizgimdeyim’ demektedir.

HDP’nin  Eş başkanı Temelli’nin, diplomatik amaçlı bir milletvekili gurubunu Amerikaya gönderip çekilmeyi erteleme yönünde çaba göstermesi beklenirken tam tersine, Diyarbakır’da en üst perdede  “bütün yabancı güçler Suriye’den çıkmalıdır” deyip kendisine  İmralı, Kandil’den verilen rolü hakkıyla yerine getirdi.

Kürdistan’ı Suriye devletinin bir parçasıymış gibi Baas rejimini meşrulaştırmaktadır. Bu açıklamasının eski solcular ve ulusal değerlerine yitirmiş bazı Kürdler tarafından alkışlandığı  görülmektedir.

Kürd aydın ve yurtseverleri bu süreçte kirli hesapları olanları deşifre etmelidirler.

Örgütlerimize sızmış devlet kayyumlarından hesap sorulmalıdır. Daha ne kadar seyirci kalacağız. Kürdleri kirli  ellerden ve politikalardan uzak tutmanın zamanı gelip geçmektedir. Kürd aydınları seslerini yükseltmelidirler.

Türk devletinin Kürd düşmanlığı Türkleri başarıya değil bataklığa doğru sürüklemektedir.

Devletin uyguladığı bu zulüm politikası, Kürd halkını nihai zaferini engelleyemeyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar